beni görmek bile istemiyordu; benim nerede olduğumu, hatta Peggotty’ye arkadaşlık edip etmediğimi de bilmek vazifesi bile değildi.
Başıma gelen felaketin şaşkınlığından henüz kurtulmamış olduğum hâlde mevkimi bir dereceye kadar soğukkanlılıkla muhakeme ediyordum: Kendimi tamamıyla terk edilmiş hissediyordum. Yalnız iyi yürekli Peggotty müstesna idi. Hatta bir akşam beni on beş gün kadar evine götürmek için Miss Murdstone’dan müsaade istemek cesaretini gösterdi.
Bir kornişon kavanozuna dikkatle bakan Miss Murdstone serbest bir tavırla cevap verdi:
“Zamanını ister burada ister orada kaybetsin, bence ehemmiyeti yok. Evet demekte bir mahzur görmüyorum.”
Yine Mister Barkis harap arabasıyla gelip bizi aldı. Hareketten evvel Peggotty kabristana gitmişti. Henüz gözleri yaşla dolu idi. Birdenbire benimle konuşmaya başladı. Barkis birçok defalar tebessüm etti.
Onun hoşuna gitsin diye “Mösyö Barkis, Peggotty şimdi kendine geldi.” dedim.
Alaycı bir tarzda ona bakarak “Sahi mi?” diye cevap verdi. “Tamamıyla iyileştiniz mi?”
Peggotty gülerek cevap verdi:
“Evet.”
Mister Barkis ona hafiften dirseğiyle vurarak ısrar etti.
“Emin misiniz?”
Dirseğiyle hafifçe dürterek bu suali üç dört defa tekrar etti.
Çok memnun görünüyordu. Arabasını bir lokantanın önünde durdurarak bize et yahnisi ile bira ikram etmek nezaketini gösterdi. Peggotty; ona, her söz söyleyişinde, samimiyetle dirsek vuruşunda gülmekten katılıyordu.
Mister Peggotty ile Ham bizi nezaketle kabul ettiler. Selamlayıp Mister Barkis’den ayrılacağım sırada beni tuttu ve alçak sesle “Her şey yolunda.” dedi.
Hakikatte neden bahsettiğini anlamadığım hâlde anlamış gibi “Ah!” dedim.
“Bilir misiniz ki Barkis çok istiyordu. Lakin yalnız başına Barkis. Hâlbuki şimdi sayenizde o istemekte yalnız değil.”
Bu sözler o kadar esrarengiz bir tarzda söylenmiş idi ki fikirlerini yüzünden anlamaya çalışıyordum. Lakin durmuş bir rakkasın kadranı üzerindeki malumattan başka bir şey öğrenemedim.
Yolda Peggotty bana onun ne söylediğini sordu.
“Bana ‘her şey yolunda’ dedi.”
“Pek mümkün! Söylesene bana aziz David’im. Eğer ben evlenirsem ne dersiniz?”
“Derim ki, beni yine bugünkü kadar severseniz: Peggotty!”
Tebessüm etti ve gelip geçenlerin ve biraderlerinin hayretleri içinde beni hararetle kucakladı.
“Yine derim ki eğer siz Mister Barkis’le evlenecek olursanız çok iyi olacak. Çünkü bir arabanız olur. Gelip beni görürsünüz ve hiç para vermezsiniz.”
“Bu aziz çocuk ne kadar akıllı! Bununla beraber ya müteessir olursanız…”
“Bilakis çok memnun olurum.”
“O hâlde aziz çocuğum daha düşüneceğim. Barkis iyi bir adam.” Ve kahkaha ile gülerek ilave etti: “Ümit ederim ki ben tamamıyla iyi olacağım.”
Mister Peggotty’nin evi değişmemişti. Mistress Gummidge birinci defa olduğu gibi bizi kapıda bekliyordu. Hangarın altındaki fıçılarının içinde yengeçlerini, ıstakozlarını tekrar buldum. Bunlar herkesin parmağını kıstırmaya daima hazır idiler.
Bir müddet sonra mektepten gelen küçük Emily’yi uzaktan gördüm. Yaklaştıkça sıhhatli ve neşeli yüzünü, güzel mavi gözlerini ve her zamandan daha cazibeli olan küçük vücudunu fark ediyordum. Onu kucaklamak istedim. “Ben artık çocuk değilim!” diye bağırarak eve kaçtı.
Sofrada benim yanımda oturacak yerde Mistress Gummidge’in yanına oturdu ve gülmeye başladı. Mistress Gummidge daima muzdaripti. Mösyö Peggotty dedi ki:
“Bu, bir küçük kedidir!”
Ham, Emily’ye memnun bir tavırla bakarak tekrar etti:
“Evet, Mösyö David, bu küçük bir kedidir!”
Mösyö Peggotty heyecanla bağırdı:
“Ah! Karşınızda iki yetim görüyorsunuz!” Emily’nin saç kıvrımlarını okşadı ve Ham’a karşı şedit bir dostluk nümayişi yaptı.
Kemali itminan28 ile dedim ki:
“Mösyö Peggotty, eğer siz benim vasim olsaydınız kendimi hiç de yetim hissetmezdim.”
Genç denizci Mösyö Peggotty’nin dostane nümayişine mukabele ederek haykırdı:
“Bravo, Mösyö David! İyi söyledin.”
Günler eskisi gibi geçiyordu, yalnız yemekten sonra ekseriya Mösyö Barkis bizi ziyarete geliyordu. Beceriksiz bir tavırla geliyor; elinde Peggotty’ye mahsus bir paket getiriyor ve paketi bir şey söylemeksizin kapının yanına bırakıyordu. Bu hediyeler muhtelifti ve ekseriya ümit edilmedik şeylerdi: Bir torba portakal ve bir ölçek elma, siyah kehribar bir çift küpe, bir demet soğan, bir kutu domino, isli domuz pastırması, kafeste bir kanarya…
Mösyö Barkis kur yapıyor, ağzını açmıyor, karşısında çalışan Peggotty’den gözünü ayırmıyor, çok mesut görünüyor, eğer tesadüfen gündüz deniz kenarında Peggotty ile bir gezinti yaparsa yalnız tamamıyla iyi olup olmadığını sormakla iktifa ediyor ve bu sual Barkis gittikten sonra Peggotty’yi kahkahalarla güldürüyordu.
Bir sabah Mösyö Barkis geldi. Yeni elbiseler giymişti: Eldivene lüzum bırakmayacak kadar uzun kollu, arkadan saçlarını kaldıracak kadar yüksek yakalı bir libas,29 en büyük model düğmelerle mücehhez sarı bir yelek, gümüşi pantolon… Sözün kısası, bir şıklık numunesi… Peggotty ile Emily’yi ve beni alıp gezmeye götürmek için geldiğini söyledi.
Teklif, Peggotty’yi hayrete düşürmedi. Bizimle beraber arabaya bindi.
Mister Barkis bir kilisenin önünde durdu. Beygiri parmaklığa bağladıktan sonra Peggotty ile kiliseye girdiler. Bize de arabadan inmemeyi işaretle anlattılar.
Uzun bir zaman sonra tekrar geldiler ve kıra doğru gitmeye başladık.
O zaman Mister Barkis bana döndü ve gözlerini kırpıştırarak dedi ki:
“Arabanın içine hangi ismi yazmıştım?”
“Clara Peggotty.”
“Şimdi onu nasıl yazmak lazım, bilir misiniz?”
Anlamadan bakıyordum; kahkaha ile gülerek haykırdı:
“Clara Barkis Peggotty!”
Kilisede evlenmişlerdi. Benim iyi kalpli dadım, bana karşı sevgisinin azalmadığını göstermek için beni yine buselere gark etti.
Küçük bir lokantada gayet iyi bir öğle yemeği yedikten sonra eski geminin yolunu tuttuk. Mister ve Mistress Barkis bize veda ederek evlerine gittiler. O zaman Peggotty’yi kaybettiğimi anladım ve mahzun oldum. Akşam yemeğinde Mösyö Peggotty ile Ham beni eğlendirmeye çalıştılar. Emily yanıma oturdu. Ve oldukça iyi bir gece geçti.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив