Чарльз Диккенс

David Copperfield


Скачать книгу

sırada arabacının kırbaç şakırtıları beni uyandırıyordu. Bedbaht Traddles’e Mösyö Creakle’in indirdiği kırbaçların gürültüsünü duyuyorum zannediyordum.

      VIII

      Arabacı Mösyö Barkis sanki birbirimizi görmeyeli beş dakika olmuş gibi gelip geceyi geçirdiğim otelden beni aldı.

      Araba mutat olan ağırlığıyla hareket etti. Ben Mösyö Barkis’i sıhhatli gördüğümü ve siparişini yaptığımı söyledim.

      Sert bir sesle dedi ki:

      “Siparişim belki yapıldı fakat ben cevap almadım.”

      “Mösyö Barkis, bir cevap mı bekliyordunuz?”

      “Mademki çok istiyorum dedim, tabii bir cevap bekliyordum.”

      “Ona bundan bahsettiniz mi?”

      “Hayır, ona hiç söz söylemedim.”

      Çekinerek sordum:

      “Ona benim söylememi ister misiniz Mösyö Barkis?”

      Bana dikkatle bakarak cevap verdi:

      “Ona ‘Barkis bir cevap bekliyor.’ dersiniz! İsmi nedir?”

      “Peggotty.”

      “Vaftiz ismi mi, aile adı mı?”

      “Aile adı… Küçük ismi Clara.”

      “Mümkün mü?”

      Derin derin düşünmeye başladı ve ilave etti:

      “Dersiniz ki: Peggotty, Barkis bir cevap bekliyor. Barkis çok istiyor.”

      Aynı zamanda bana dirsek vurdu; kaburgamı acıttı. Cebinden bir tebeşir parçası çıkardı; arabanın içine yazdı:

      “Clara Peggotty.”

      Ben, artık benim olmayan ve orada geçirdiğim mesut günler kaybolmuş bir hayal olan sevgili eski eve gitmekte olduğumu düşünerek garip bir rahatsızlık hissediyordum.

      Mösyö Barkis çantamı bahçe kapısının önüne bıraktıktan sonra gitti. Ben kapıyı vurmadan avluya girdim, pek küçük çocuk iken kolunda yattığım zaman yaptığı gibi annemin hafif sesle teganni ettiğini işittim. Onu yalnız zannettim. Gürültü etmeden odasına girdim. Oturmuştu. Kucağında küçük bir çocuk vardı. Sevinçle onun yüzüne bakıyor, uyutmaya çalışıyordu.

      Sesimi duyunca bir çığlık kopardı. Bana doğru atıldı, başımı göğsüne çekti. Küçük çocuğun yanına getirdi. Şefkatle “David’im! Sevgili oğlum!” dedi. “Bu senin kardeşin! Sevgili evladım. Sen onu çok seveceksin, kardeşini öp!”

      Henüz annemin kollarının arasında iken Peggotty geldi ve beni buselere gark etti.

      Mösyö ve Miss Murdstone dışarı çıkmışlar, gece geç vakit geleceklerdi. Onun için ümit edilmeyen bir saadete nail oldum, annemle ve soframıza aldığımız Peggotty ile baş başa yemek yedim.

      Beraber bulunduğumuz sırada Peggotty’ye Mösyö Barkis’den bahsetmeyi muvafık buldum. Bir kahkaha kopardı, önlüğüyle yüzünü kapadı.

      Annem de gülerek “Ne yapıyorsunuz? Koca deli!” dedi.

      Peggotty haykırdı:

      “Ne garip adam! Benimle evlenmek istiyor!”

      “Sizin için fena bir kısmet değil Peggotty!”

      “Ne bileyim ben! Fakat ağırlığınca altın olsa istemem. Zaten ne onu ne başkasını…”

      “Bunu kendisine söylemeliydiniz.”

      “Bana hiçbir şey söylemedi. Eğer söylemeye kalkışırsa benden güzel bir tokat yer.”

      Kahkahalarla gülüyordu. Ateş gibi kızarmıştı. Nihayet sükûnet buldu, yemeğini yemeye başladı.

      Annemin pek hoşuna gitmediği hâlde Peggotty ona baktıkça gülümsüyordu. Birdenbire muhabbetli bir sesle dedi ki:

      “Muazzez Peggotty! Evlenmeyeceksiniz, değil mi?”

      “Ben mi madam! Şüphesiz hayır!”

      Annem ilave etti:

      “Acele etmeyeceksiniz ya?”

      Peggotty haykırdı:

      “Hiçbir vakitte!”

      Annem onun elini eline alarak şefkatle ısrar etti:

      “Benimle beraber kalınız, bu belki uzun sürmeyecek. Siz olmazsanız ben ne yaparım?”

      Peggotty bağırdı:

      “Sizi terk etmek mi elmasım! Dünyada bana ne verseler terk etmem, sizin o başçığınıza böyle bir fikri kim koydu? Biliyorum ki bundan pek ziyade memnun olacaklar var. Lakin onların hoşuna gitmeyi istemiyorum. Ben hiçbir işe yaramayacak hâle gelinceye kadar sizinle beraber kalacağım. O zaman aziz David’e rica ederim, beni yanına alır, besler.”

      “Sizi bir kraliçe gibi kabul ederim Peggotty.”

      Müstakbel misafirperverliğime teşekkür etmek için beni kucakladı. Ben pansiyonumdan, arkadaşlarımdan bahsetmeye başladım. Mister Creakle’in zulümlerini hikâye ederken her ikisi de dehşetten titrediler.

      Annem kâh bana kâh Peggotty’ye bakıyordu. Annemin yanına sokuldum. Başımı omzuna dayadım. Güzel saçlarının eskiden olduğu gibi beni okşadığını hissettim. Ya Rabbi! Ne kadar mesuttum.

      Çaydan sonra, uyanmış olan küçük kardeşimi kollarımın arasına aldım ve onu tekrar uyutmaya muvaffak oldum.

      Timsahlar kitabından birkaç sahife daha okudum. Peggotty bu kitabı ben evden ayrıldığım zamandan beri cebinde taşımıştı. Bu sefer çıkardı. Bu tatlı gecenin hatırası aklımdan hiçbir zaman çıkmayacaktır. Saat onu çalınca Mister ve Mistress Murdstone geldiler, bu tatlı gece de nihayet buldu.

      Annem hemen yerinden fırladı. Odama çıkmamı söyledi. Çünkü kocasıyla görümcesi çocukların erkenden yatmasını istiyorlardı.

      Ertesi sabah Mösyö Murdstone’un karşısına çıkmaya mecbur oldum. Bana, hiç tanımıyormuş gibi baktı. Biraz tereddütten sonra dedim ki:

      “Yaptığım şeyden dolayı teessüf ederim. Beni lütfen affetmenizi rica ederim.”

      Isırmış olduğum elini uzatarak cevap verdi:

      “Nedamet etmiş27 olduğunuza memnun oldum.”

      Elinin üzerinde ısırdığım yerin yara izi hâlâ belli idi; kindar bakışını görünce gördüğüm yara izinden daha ziyade kızardım ve Miss Murdstone’a dönerek “Sıhhatiniz nasıldır matmazel?” dedim.

      İçini çekti. Elini uzatacağı yerde şeker maşasını uzatarak “Ah!” dedi. “Tatil uzun sürecek mi?”

      “Bugünden itibaren bir ay matmazel!”

      “Oh, işte bir günü geçti.”

      Her sabah bir takvimden, geçen günleri siliyordu. On iki yahut on beş günden sonra yüzü gülmeye başladı. O günden itibaren geçen günleri daha ziyade şevk ile siliyordu.

      Tatilin bu ilk gününde ben onu büyük bir yeise düşürmüştüm: Küçük kardeşimi kollarımın arasına aldığım zaman öyle bir çığlık kopardı ki, az kaldı elimdekini yere düşürecektim.

      “Aman Allah’ım! Görüyor musunuz Clara! Bu oğlan bebeği tutuyor!”

      Bir müddet dehşetle donup kaldı. Sonra üzerime atıldı, çocuğu elimden kaptı. Az kaldı bayılacaktı. Kendisine gelmesi için ona biraz brendi içirmek mecburiyeti hasıl oldu. Bana bir daha çocuğa el sürmemi menetti. Annem bu fikirde