Necib Âsım Yazıksız

Türk Tarihi


Скачать книгу

şarkılarla överler.

      İçlerinde bozkırlar yahut saksaulluk, yahut göz alabildiğine çayırlık, içinde takır, barkanlar, bol bol taşlıklar vardır. Bozkırlardaki toprağa hayat veren sulak yerlerde, nehir kıyılarında sarımtırak yerler, otlar ve ormanlarla ferahlık bulur. İli’nin Türk “tarancı”ları köylerinin letafetini güzel şarkılarla ilan ederler:

      Şu zengin Altaylarda

      Erik, elma olur dağda,

      Elma, erik olur bağda

      Hoş kalınız dağlar, kırlar

      Kandilimiz sönmez yanar

      Evim, yurdum hoş kalınız 40

      Altay’ın doğusunda bulunup doğu havzasından verimsiz bir zemin ile ayrılan Khingan Dağlarının etekleri de kavak, çam, ak ve kara kayın, söğüt, iri ögüz, bodur meşe, ıhlamur, ardıç gibi bitkilerle örtülü olup bunlar Moğolistan’ın bozkır, kıpçak, çayır, çakıl ve kumluklarını Çin’in ekili arazisinden tefrik ederler.

      Gobi’nin batısında, yeşillikli kıpçağın orta yerinde yani Baykal Gölü ile Kentei arasında ormanlarla bezenmiş, Selenga, Orhun, Tula gibi büyük ırmaklar kıyısında Eski Türk ve Moğolların mukaddes bildikleri arazi bulunuyor. Çin’den Sibirya’ya giderken buradan geçen Rahip Palladius, burada şahit olduklarını şöyle tarif ediyor:

      Kuzey doğuya yönelen yol Çin’den gelen Buğu Uula Dağı’nın batıya doğru uzanan kolu ile kapanıverir. Binaenaleyh yol burada dağın alçaldığı yere kadar kuzeybatıya döner. Bu geçidi geçtiğimiz gibi ovaya indik… Ufuk uzaktan dağlarla çevrilmiştir. Batıda bulunan bir tepe bizi Urga Vadisi’nden ayırır. Kuzeyde, yüksek dağlar eteğinde, doğudan batıya doğru Tula Nehri boyunca uzanan ve onunla beraber, kuzeybatıda, kenarları sarp dar bir geçitte kaybolan sık bir karaağaç ormanı görüyoruz.

      …Urga vadisini bizden saklayan alçak tepenin zirvesine ulaşıyoruz. İşte o zaman bu vadi önümüzde belirerek doğudan kuzeydoğuya uzanmış sarı bir yer görüyoruz ki burası Kouren’dir. Güneydoğuya doğru yolumuzu takip ettiğimiz sırada tepeleri sık çam ormanlığı olan yüksek bir sıradağ boyunca gidiyoruz… Sağımızda Buğu Uula’nın 41 bir aşaması uzayıp gidiyor. Tula buna pek yaklaşır, bunun kıyıları ve dağın eteği yeşil bir ormanla örtülüdür. Dağlar dikine yükselmekte tepeleri bütün silsilede olduğu gibi sıkı çamlarla örtülü olarak suya aksetmektedir.

      Gobi’nin bu apaçık görünen dağlarının Kentei güneyinde ayrılan mukaddes Kerulen Suyu, Tarhan ve Kentei nehirleriyle Urga’nın üstünde bulunan Han Uula Kut Dağı arasında akar. Kerulen suları Moğollar nazarında mukaddes gibi tanıtılmaktadır. Hatta buna seçkinler şifalı gözüyle bakmakta ve pek uzak yerlerden çimmek için gelinmekte olduğunu seyyah Palladius rivayet ediyor.

      Kerulen’in yukarı kesimleri sahili sağında, Tarhan kutsal dağı semaya doğru yükselir. Önce adı geçen silsilenin zirvesi üzerinde, bazı yerleri kara yahut demir pası gibi sarı bir yosunla kaplı ve tamamı kırmızımtırak bir renk alan taş yığınları vardır. Düz, yeşillikli ve yalnız bir tarafa meyyal bir ova üzerinde bulunan bu taş yığınları tek veya dikine olduğu hâlde ovanın etrafını çevirmişlerdir. Bu tabii kaleler arasında, bir tür çatlak tarzında bulunan bir geçitte rüzgâr sıkışarak geçer ve uzaktan gelen gök gürlemesi gibi bir ses peyda eder. Ova üstünde demirci örsü şeklinde birçok kaya parçaları görülür. İşte bu dağın “Cengiz Han Demir Ocağı” namını almasına sebep şüphesiz bu hâldir. Bununla birlikte vaktiyle burada demir madeni işlendiğini reddedecek bir belge de yoktur… Tarhan üzerinde Moğollar dağ perilerinden korkarlar… Bu periler için Obu’ya götürülen kurbanları bize gösterdiler… Son kayanın tepesi üzerinde iki adet Çaça temsilî tasviri telakki edilen küçük koniler vardır.

      Daha kuzeyde, Büyük Okyanus ve Kuzey Buz Denizi’nin yağmur ve rüzgârına maruz kalan arka kısmında Lena; Yeni Çay (Yenisey) ve Obi nehirleri boyunca çayırlar, büyük ormanlar, sonra karlı çukurlar uzayıp giderek ıssız ve âdeta Ölü Deniz söylemine uygun kutup denizlerine ulaşırlar. Bahar olunca buralarda göz alabildiğine çayırlar, meralar uzanır gider. Bu mevsim leylâkıyye ve bakliyye dönemi olup Türk ve Moğolların pek sevdikleri değişik renkli laleler açar. İşte bu sebebe dayanarak herkes:

      Geldi Nevruz! Cümle âlem gülistandır şu gün 42 diye mutluluklarını ifade ederler. Sevinçten ferahlayan Ora halkı, mutluluğunu ilan için ölenk yani çiçekli çemen kelimesini kullanırlar. Türk delikanlılarıyla arkadaşları gelinin etrafını alarak:

      Hay hay ölenk hay 43 diye şarkı söylerler. Millî sanayiden olarak kadınların dokudukları halılardaki renklere sebep çiçekli çemenlerin renklerinin sürekli değişmesidir.

      Yaz geldiği zaman, sonsuz çöl acınacak bir hâlde kupkuru kesilir. Etrafta bulunan dağ payelerinin zirveleri yağmur bulutlarını yırtar, dağıtır, çayırlar kuruyup sular sarı bir kasırga hâlinde ağırca havada damla damla saçılır. Yakıcı bir rüzgâr önüne toprak tozlarını, barkan kasırgalarını katar. Dağlara yakın olan göçebeler yaylaklara çıkar. Yahut ovada bulunanlar pınar başlarına gider veya bir iş becermek üzere öteye beriye başvurur:

      İl uğrusuz bolmas- Tav börüsüz bolmas 44

      Sart denilen halk ise kemal-i ızdırab ile bulunduğu yerde kalarak balçık yoğurur. Topraktan hâsıl olan sarı tozlar içinde yine bu renkte sürülerle âhûlar, yarı at ve yarı eşeğe benzer kulan denilen yaban atları gezerler. Kamışlık ve saksaulluk yerlerde sarı donlu ve üstleri boz pençeli parslar, vadi ve göl kenarlarında “maral” dedikleri büyük geyikler gezdiği gibi “yak” denilen yabani deve, soğuk Tibet yaylasında “argali” denilen ve bir alay burma burma boynuzları bulunan koyunlar da Pamir bölgesinde bulunan cılız yaylaklara kadar tırmanırlar.

      Fırından farkı olmayan böyle bir yerde bitki örtüsü Alaşan kumlarına kadar dayanır. Ağustos ve eylülde Zülhayr kemale erer. “Zülhayr” denilen nebat altmış santimetreden bir metreye kadar uzar. Devingen kumlarda, çırılçıplak kumsal yerler kenarında yetişir. Ufak tohumları leziz ve gıdalıdır. Moğollar bu taneleri toplarlar ve kumlu yerlerde tümselip çıkan takırlar üzerinde dökerler. Harsız ateşte kavurup kabuğunu soyduktan sonra hâsıl ettikleri otunu çaya katarlar. İşte hareketli mevsimin son mahsulü budur. Bu çetin arazinin bazı yerlerinde su arayanlar yer altı sularını keşfederler.

      “Şanda” denilen, toprağı çukur ve nemli yerlerde “sayır” denilen dağ kovuklarında iki adım derinliğinde su çıkar. Otları ziyadesiyle sık ve bu sebeple çok bitişik olan Bouridou dedikleri mahallerin suları umumiyetle kötüdür. Kouibeur olarak adlandırılan yerlerde su pek ince bir tabaka toprak altında bulunduğundan “kulan” denilen yabani katırlar tırnaklarıyla eşeleyerek su fışkırtıp içerler. 45

      Bütün etrafta kuru toprak güneşin tesiri altında titremekte ve hayat ise tesirini göstermekten hâli kalmaktadır.

      Taşlar arasında beş adet taç yapraklı yapracıklar, ak ve sarı renkli ufak çiçekler görülür. Etraftaki arazi çakıl taşı ile karışık kumluktur. Kumluk içinde çok miktarda altın varakların parladığı gibi beş altı fastalı evren pulu (mika-talk) parçaları bulunur. Bunlar pek hafif olduklarından rüzgârın tesiriyle havada uçarlar. Buralarda bulunan granit ve kuvars yığınları içinde de o taşlardan uçar.