bir tavırla. “Ben yalnızca kendi kendimin efendisiyim ve bu tüm neşeli İngiltere’de hiç kimse benim efendim olamaz.”
Şerif:
“O zaman defol git, lanet olsun sana!” diye bağırdı öfkeden titreyen sesiyle. “İnancım ve şerefim adına, bu küstahlığın yüzünden seni dövdürmeyi bile düşünmedim değil!”
Sonra topuklarına basa basa oradan uzaklaştı.
Aynı gün Sherwood’un derinliklerindeki asaletli yeşil ağacın altında toplanan kalabalık oldukça karmaşıktı. İçlerinde bir düzine kadar yalın ayak rahip, tenekeciye benzeyenler, iri yarı dilenciler, köylüler vardı. Bir de yosun tutmuş bir sedirin üzerine oturmuş, yırtık pırtık kırmızı kıyafetler giymiş, bir gözünde yama olan biri vardı. Elinde ise büyük atış müsabakasının ödülü olan altın oku tutuyordu. Yüksek konuşma sesleri ve kahkahalar arasında gözündeki bandı, üzerindeki kırmızı paçavraları çekip çıkardı ve güzel asker yeşili kıyafetler içinde kendini göstererek şöyle dedi:
“Bu paçavralardan kolayca kurtulduk ama ceviz lekesini sarı saç ve sakaldan nasıl çıkarırız bilmem.”
Bu sözler üzerine herkes daha da yüksek sesle gülmeye başladı çünkü Şerif’in bizzat kendi ellerinden ödül kazanan kişi Robin Hood’un ta kendisiydi.
Sonra herkes ormanda keyif içinde ziyafete oturdu ve aralarında Şerif’e yaptıkları neşeli şakayı, grubun her üyesinin kılık değiştirirken başına gelen maceraları konuştular. Ziyafet sona erdiğinde Robin Hood, Küçük John’u kenara çekip şöyle dedi:
“Aslında gerçekten çok öfkeliyim. Çünkü Şerif bugün: ‘Bugün burada boy göstermeye cesaret edemeyen o korkak, düzenbaz Robin Hood’dan daha iyi atış yapıyorsun.’ dedi. Altın oku elinden kimin aldığını ve benim onun düşündüğü gibi bir korkak olmadığımı bilmesini çok istiyorum.”
Bu sözler üzerine Küçük John: “Sevgili efendimiz, beni ve Will Stutely’yi de yanına al da o şişman Şerif’e hiç beklemediği bir ulak aracılığıyla bütün bu gerçekleri haber edelim.” dedi.
O gün Şerif, Nottingham kasabasındaki evinin büyük salonunda et yemeği ziyafeti çekiyordu. Salon boyunca uzanan büyük masalarda silahşorlar, evin hizmetkârları ve iyi yürekli köylüler5 dâhil olmak üzere toplamda seksenden fazla kişi oturuyordu. Orada bir yandan etlerini yiyip biralarını yudumlarken bir yandan da o günkü atış müsabakası hakkında konuşuyorlardı. Şerif masanın başında, bir örtünün altındaki yüksek bir koltuğa kurulmuş, yanında da karısı oturuyordu.
“Hakikaten.” diye söze girdi. “Robin Hood denen o haydudun bugün oyunda olacağını düşünmüştüm. Onun bu kadar korkak olduğunu hiç düşünmezdim. Peki benim saygın teklifime bu kadar cüretkâr bir cevap veren o arsız haydut kim olabilir ki? Onu dövdürmediğime şaşıyorum doğrusu ama o adamda sanki sefillikten ziyade başka bir şeyler vardı.”
Konuşmasını henüz bitirdiği sırada, masadaki tabakların arasına bir şey düşerek takırdadı ve yanında oturanlar bunun ne olduğuna anlam veremeyerek ayağa kalktı. Bir süre sonra silahşorlardan biri cesaretini toplayıp masaya düşen şeyi aldı ve Şerif’e getirdi. O an herkes bunun üzerinde gri kaz tüyü bulunan körelmiş bir ok olduğunu ve tüylü tarafına yakın bir yere bağlanmış, hemen hemen kaz tüyü ile aynı kalınlıkta ince bir parşömen kâğıt bulunduğunu gördü. Şerif parşömeni açtı ve şöyle bir baktı, okurken alnındaki damarlar sinirinden şişti ve yanakları öfkeden kızardı, çünkü kâğıtta yazan şey şuydu:
Tanrı bugünkü lütfundan razı olsun,
Güzel Sherwood’daki herkese duyur,
Bugün neşeli Robin Hood’a ödülü
Bizzat kendi ellerinle sundun.
“Nereden geldi bu ok?” diye bağırdı Şerif, öfkeli ve yüksek bir sesle.
“Pencereden girdi efendim.” dedi, oku masadan alıp ona teslim eden kişi.
Will Stutely Arkadaşları Tarafından Kurtarılıyor
Şerif, yasalarla ya da kurnaz planlarla Robin Hood’un üstesinden gelemeyeceğini anlayınca kafası iyice karman çorman oldu ve kendi kendine şöyle dedi: “Ne kadar aptalım! Kral’ımıza Robin Hood’dan hiç bahsetmemiş olsaydım, kendimi böyle çıkmazın içine sokmazdım ama şimdi ya onu esir alacağım ya da Yüce Majesteleri’nin gazabına katlanacağım. Yasa ve kurnazlıkla yakalama yollarını denedim ve her ikisinde de başarısız oldum; bu yüzden bundan sonra bilek kuvveti ile ne yapabileceğimi deneyeceğim.”
Kendi kendine böyle konuşurken, emrindeki muhafızları yanına topladı ve onlara aklından geçenleri anlattı. “Şimdi her biriniz yanınıza dörder adam alın, hepsi de silahlı olsun.” dedi. “Sonra ormana gidip farklı noktalarda şu Robin Hood denen herifi beklemeye başlayın. Eğer herhangi biriniz onu bulur ancak kendisinden daha kalabalık bir çete ile karşı karşıya kalırsa bir boru çalsın ve sesi duyan her grup hızla oraya gelsin, onları çağıran gruba katılsın. Sanırım bu yeşil kostümlü hokkabazı ancak böyle yakalayacağız. Ayrıca Robin Hood’u yakalayan kişiye, ölü ya da diri her şekilde bana getirdiği sürece yüz paunt gümüş para verilecek ve onun grubundan herhangi birini yakalayan kişiye de yine ölü ya da diri bana getirirse kırk paunt verilecek. Yani diyeceğim o ki gözünüzü dört açın, cesur ve kurnaz olun.”
Böylece Robin Hood’u yakalamak için beşerli üç bölük hâlinde Sherwood Ormanı’nda dağıldılar. Her muhafız, cesur kanun kaçağını ya da en azından çetesinden birini bulmayı çok istiyordu. Yedi gün yedi gece boyunca ormanın her patikasında pusu kurdular ama asker yeşili giysiler içinde tek bir adam bile göremediler çünkü tüm bunların haberi Robin Hood’a Mavi Domuz Hanı’ndan güvenilir Eadom tarafından getirilmişti.
Haberi ilk duyduğunda Robin şöyle söyledi: “Eğer Şerif, güce güç politikası uygulamaya cüret ederse, vay onun hâline ve daha birçok iyi adamının başına geleceklere. Çünkü o zaman çok kan akacak ve herkes için büyük bir bela olacak demektir. Ama ben kandan ve kavgadan uzak durmak isterim. Kuvvetli silahşorları öldürüp kadınlara ve eşlere acı çektirmek istemem. Yalnızca bir kez adam öldürdüm ve bir daha asla istemem, bunu düşünmek bile ruhumu acıtıyor. Bu yüzden şimdilik Sherwood Ormanı’nda sessizce bekleyeceğiz. Bu herkes için daha iyi olacaktır ama eğer kendimizi ya da çetemizden herhangi birini savunmak durumunda kalırsak o zaman herkes okunu ve yayını büyük bir kudretle çeksin.”
Bu konuşma üzerine grubun çoğu onaylar bir tavırla başlarını salladı ancak içten içe: “Şimdi Şerif bizim korkak olduğumuzu düşünecek, kasaba halkı bu adamlarla karşılaşmaktan korktuğumuzu düşünüp civarda bizimle alay edecek.” diye düşündüler. Yine de yüksek sesle bir şey söylemeyip sözlerini yuttular ve Robin onlara ne dediyse öyle yaptılar.
Böylece yedi gün yedi gece boyunca Sherwood Ormanı’nın derinliklerinde saklandılar ve bu süre boyunca yüzlerini hiç göstermediler. Ama sekizinci günün sabahında Robin Hood sonunda grubu topladı ve şöyle dedi: “Şimdi kim gidip Şerif’in adamları ne âlemde bakmak ister? Çünkü eminim ki Sherwood gölgelerinde sonsuza dek bekleyecek değiller.”
Bunun üzerine büyük bir haykırış yükseldi ve adamların hepsi yayını havada sallayarak gitmek istediğini belirten sözlerle bağırdı. O an Robin Hood’un yüreği, etrafındaki yiğit, cesur adamlarına bakarak gururla doldu ve şöyle dedi: “Hepinizin çok cesur ve dürüst adamlar olduğunuzu biliyorum, benim neşeli yiğitlerim. Siz çok kuvvetli ve sağlam bir grupsunuz. Ancak hepinizi gönderemem; bu yüzden aranızdan yalnızca birini seçeceğim ve bu