sisteminin ayrılmaz bir parçasına dönüşmüştür.
Platon’un “uzun olan yol” diyerek ne demek istediğini anlamak güçtür. Çelişki ilkesiyle tartışmaktan memnun olmayacak bir geleceğin metafiziğini ima ediyor gibi görünür. Altıncı ve yedinci kitaplarda (Sofist ve Parmenides’i kıyaslayın), bize öyle bir metafiziğin taslağını vermiştir ama Glaukon iyi tasarımının nihai bir keşfini istediğinde onu, ilkel bilimleri henüz çalışmadığını söyleyerek ertelemiştir. Taslağı nasıl dolduracağını ya da böyle soruları nasıl yüksek bir bakış açısıyla tartışacağını yalnızca tahmin edebiliriz. Belki de bütünün parçalarını geliştirmenin önsel bir yolunu bulmayı ummuştur ya da hangi fikirlerin diğerlerini de içerdiğini sormuştur ve muhtemelen “ego”nun ve “evrensel”in Hegelci kimliğine denk gelmiştir. Ya da belki fikirlerin, matematikteki şekiller ve sayıların yapımı gibi analojik bir yöntemle kurulduğunu hayal etmiştir. Platon’a göre en kesin ve gerekli doğru evrensel olandı ve bu, günümüzde onları tümevarım ve deneyime koyduğumuz gibi, hep bilgi ve fikri işaret ediyordu. Metafizikçilerin büyük amaçları hep insan düşüncesinin ve dilinin sınırlarının ötesine geçmeye meyilli olmuştur. “Anlaşılmamış dünyalarda dolaştıkları” bir yüksekliğe erişmiş görünürler ve kendi zihinlerini derinlemesine etkilese de anlayışları, diğer insanlara görünmez ya da anlaşılmaz gelir. Bu yüzden Platon’un kendi fikirlerinin öğretilerini hiçbir yerde net şekilde açıklamadığını, akranları Glaukon ve Adeimantos gibi sonraki bir ekolünün onu bu yorum kısmında izleyemediğini görünce şaşırmayız. Tahmin diye bir şeyin olmadığını veya her şeyin her şeye dayandırılabileceğini savunan kuşkuculuğu reddettiği Sofist’te, bazı fikirlerin hepsiyle değil ama bazılarıyla birleştiği sonucuna varır. Fakat bu yolda yalnızca bir iki adım ileri gider. Hiçbir bağlantılı fikir sistemine ve hatta bilimlerin birbirleriyle olan basit ilişkilerinin bilgisine varmaz.
BEŞİNCİ KİTAP
Bana Adeimantos’tan biraz daha uzakta oturan Polemarkhos onu kabuğunun içine alacak gibi ona doğru eğilerek alçak sesle bir şeyler söylerken ben de tam devletlerdeki ahlaksızlık ve gerilemenin dört biçimini sayacaktım. Polemarkhos’un şunu söylediğini yakaladım: “Onu rahat bırakalım mı?” “Kesinlikle olmaz.” dedi Adeimantos sesini yükselterek. Kimi, dedim, rahat bırakmıyorsunuz? “Seni.” dedi. Neden? “Çünkü dostların her şeylerinin ortak olduğu genel formülünün altına sinsice yerleştirdiğin kadın ve çocukları hariç bırakmakta bizimle düzgün şekilde baş etmediğini düşünüyoruz.” Ve haklı değil miydim? Adeimantos “Evet ama komünizmin ve kamunun daha birçok çeşidi var, biz bunların hangisinin doğru olduğunu bilmek istiyoruz. Az önce duyduğun gibi dostluk daha başka bir açıklama almak için ayrıldı.” dedi. Thrasymakhos, “Buraya kazı yapıp altın bulmak için ya da seni konuşurken dinlemek için geldiğimizi mi düşünüyorsun?” dedi. Evet, dedim ama konuşma makul bir uzunlukta olmalıdır. Glaukon “Evet, Sokrates. Bütün hayatı dua ederek değil bu tartışmalarla geçirmenin bir sebebi vardır. Şimdi bize gürültü patırtı yapmadan söyle; bu halk nasıl hayata geçirilir ve doğum ile eğitim arasındaki mesafe nasıl doldurulur?” diye ekledi. Peki, dedim, bu konunun birkaç pürüzü vardır: İlk soru nelerin mümkün olduğudur. İkinci soru ise nelerin istendiğidir. “Korkarım ki öyle değil çünkü dostlar arasında konuşuyoruz.” diye yanıtladı. Bu, dedim, kepaze bir savunmadır. Kendimi de dostlarımı da mahvederim. Birazcık masum bir gülüşü dert etmem ama doğruyu öldüren bir katildir. “Öyleyse…” dedi Glaukon gülerek, “Bizi öldürme ihtimaline karşı seni önceden beraat ettireceğiz ve sen bizi kandırma suçundan serbest bırakılacaksın.”
Sokrates devam eder: Devletimizin yöneticileri bekçi köpeği olmalıdırlar, daha önce de söylediğimiz gibi. Şimdi bu köpekler erkekler ve kadınlar olarak ayrılmıyor. Eril cinsiyeti avlanmaya gönderip dişil cinsiyete de evde yavru köpeklere baktırmıyoruz. İkisinin de aynı vazifeleri var. Aralarındaki tek fark, bir cinsiyetin daha güçlü, diğerinin daha zayıf olması. Ama eğer kadınlar da erkeklerle aynı görevlere sahip olsaydı, onların da aynı eğitimi alması gerekirdi: Müzik, jimnastik ve savaş sanatlarının öğretilmesi gerekirdi. At binmeleri ve silah taşımaları ile büyük dalga geçilecek biliyorum. Çıplak ve kırış kırış yaşlı bir kadının palaestrada11 çevikliğini göstermesi kesinlikle bir güzellik görüntüsü olmaz ve yaygın bir alay olabilir. Ama biz nükteleri bir kenara bırakmalıyız. Onların bizim mevcut jimnastiğimize gülmüş olabilecekleri bir zaman vardı. Hepsi alışkanlık. İnsanlar artık teşhirin insanın örtünmesinden daha iyi olduğunu fark etti ve gülmeyi bıraktı. Kötülük, yalnızca bir şakanın konusu olabilir.
İlk soru, kadınların tamamen mi kısmen mi erkeklerin işlerini paylaşacağı. Ve burada, bu öneriyi sunmaktaki tutarsızlığımızla suçlanabiliriz. Çünkü ilk olarak iş bölümü ile başladık ve işlerin çeşitliliği de özelliklerinin farklarından kaynaklanmaktadır. Fakat kadın ile erkek arasında bir fark yok mudur? Hem de tamamen farklı değiller midir? Beni aile ilişkilerinden bahsetmeye gönülsüz yapan bir zorluk vardı, Glaukon. Yine de bir insan bir havuzda ya da okyanusta boyunu aşan yere geldiğinde yalnızca hayatını kurtarmak için yüzebilir. Kaçmanın bir yolunu bulmalıyız, tabii becerebilirsek.
İddia şu; farklı özelliklerin farklı kullanımları olur ve erkekler ile kadınların farklı oldukları söylendi. Fakat bu sadece sözlü bir karşıtlıktır. Farkın tamamen önemsiz ve tesadüfi olduğunu düşünmüyoruz. Mesela, bir bakış açısına göre kel adam ile saçı olan birbirine zıttır ama kel adam bir ayakkabı tamircisi diye saçlı olanın bu işi yapmaması gerektiğini çıkaramayız. Neden böyle bir çıkarım hatalıdır? Çünkü aralarındaki zıtlık sadece kısmidir, tıpkı bir erkek ve kadın doktor arasındaki gibi bütün özelliklerde söz konusu değildir ya da bir hekimle marangoz arasındaki gibi. Ve eğer cinsiyetlerin farkları yalnızca birinin peyda edip diğerinin çocuğu taşımasıysa bu onların farklı eğitimler almasını gerektirmez. Kadının kapasitesinin erkekten farklı olduğunu sayarsak insanlar birbirinden hep aynı miktarda mı farklıdır? Doğa, vatandaşlarımızın iki cinsiyet fark etmeksizin gerek duyduğu bütün özellikleri oraya buraya dağıtmış mı? Ve hatta kendi meşguliyetlerinde kadınlar genelde, bazı durumlarda erkeklerden üstün olsalar da yeterince saçma şekilde onlar tarafından bastırılmamışlar mıdır? Kadınlar erkeklerle aynı türdendir ve onlarla aynı tıp, jimnastik veya savaş kabiliyetine ya da kabiliyet isteğine sahiptir fakat daha az miktarda. Yani bir kadından iyi bir yönetici olurken diğerinden olmayabilir. Ve iyi olan, diğer yöneticilerin meslektaşı olarak seçilmelidir. Eğer özellikleri gerçekten de aynıysa ve varılan sonuç eğitimlerinin de aynı olması gerektiğiyse kadınların da müzik ve jimnastik öğrenmesinde doğaya aykırı ya da imkânsız bir şey yoktur. Ve onlara vereceğimiz eğitim en iyisi olacaktır, ayakkabı tamircilerinden çok daha iyi. Ve en iyinin de iyisi kadınları eğittiğimizde Devlet için bundan daha yararlı bir şey olmayacaktır. Bu yüzden bırakalım da giysilerini çıkarıp iffetlerini, savaş meşakkatindeki ve ülkenin savunmasındaki paylarını giysinler. Onlara gülenler, acılarına meraklıdır.
İlk dalga geçti ve tartışma, erkeklerle kadınların ortak görevleri ve ilgi alanları olabileceğini kabul etmeye zorlandı. İkinci ve daha büyük bir dalga yaklaşmaktadır: Kadın ve çocuk halkı, uygun ve mümkün müdür? Uygunluk için şüphe duymam ama mümkünatından emin değilim. “Yok, bence ikisinde de biraz şüphe söz konusu.” İlkini ispatlama işinden kaçmaya çalıştım ama sen bu küçük manevramı yakaladığına göre boyun eğmeliyim. Hayalimi sadece yürüyüşlerimdeki yalnızlık içerisinde, neyin gerçekleşme ihtimali olduğunun düşüyle destekleyeyim ve sonra, neyin gerçekleşme imkânı olduğuna döneceğim.
İlk olarak, yöneticilerimiz