Şeytan bile anlayamaz içlerinden geçeni!”
“Yeter!” diye kesti Tonya, “Girin içeri!”
Ve Pavka’yı omuzlarından tuttuğu gibi, dostça verandaya itti. Yemek salonundan geçip bir odaya girdiler. Meşeden yapılma, büyük bir dolap vardı odada. Tonya dolabın kanatlarını ardına kadar açtı ve özene bezene sıralanıp dizilmiş birkaç yüz kitapla karşı karşıya kaldı Pavel. Bu beklenmedik servet yığını, tuhaf bir hayranlıkla doldurmuştu içini.
“Şimdi sizin için ilgi çekici bir kitap seçelim.” dedi Tonya, “Ama önce, gene gelip yeni yeni kitaplar alacağınıza söz verin.
Söz mü?”
Pavka sevinçle sallamıştı başını. “Kitap okumaya bayılırım!” dedi.
Son derece tatlı geçmişti görüşmeleri. Tonya yeni arkadaşını annesiyle tanıştırmıştı. Hiç de Pavka’nın umduğu gibi çıkmadı kadın. Hatta oğlandan hazzettiği bile söylenebilirdi. Sonra Tonya onu kendi odasına götürdü, okul kitaplarını gösterdi birer birer. Ardından küçük bir aynanın karşısına sürükleyerek birbirine girmiş saçlarını gösterdi. Bir yandan da gülüyordu. “Hiç tarak yüzü görmüyor herhâlde? Saçlarınızı kestirdiğiniz olmaz mı hiç sizin? Hiç taramaz mısınız?”
“Çok uzadıkları vakit kestiriyorum bir kere, olup bitiyor. Başka ne yapayım istiyorsunuz?”
Tonya gene gülerek bir tarak aldı eline ve şöyle bir parça düzene koydu Pavka’nın dikilmiş saçlarını. “Değişiverdiniz bakın. Bir oklu kirpiye benziyordunuz demin.”
Kızın, rengi atmış gömleğine ve iyiden iyiye eskimiş olan pantolonuna hafif bir merakla baktığını gördü Pavka ve Tonya bu konuda en ufak bir imada bulunmaktan bile sakınmış olduğu hâlde biraz canı sıkıldı.
Ayrılırken ertesi gün gelip birlikte balığa gitmek için söz verdi kıza ve içeriden geçerek annesiyle karşılaşmaktan hoşlanmadığı için pencereden atladı.
Artem’in yokluğu, Korçagin ailesinin mali durumunu altüst etmişti. Pavka’nın aldığı ücret yetmiyordu. Marya Jakolevna, meseleyi oğluna açmaya karar verdi sonunda: “Yeniden çalışmaya başlasam pek fena olmaz, ne dersin?” dedi, “Hazır Lehtinskiler aşçı ararken…”
Pavka kesinlikle karşı çıktı bu düşünceye: “Katiyen anne! Ben kendime fazladan bir iş bulacağım, sen bana bırak. Bıçkı fabrikasında kütükleri yığmak için adama ihtiyaçları var, bir yarım gün de orada çalışsam ikimize pekâlâ yeter. Senin yerin evdir anne… Aksi takdirde Artem’in beni nasıl azarlayacağını bilmez misin? ‘Biraz kıçını oynatıp da annemizi gene el oğlunun ağız kokusunu çekmeye mecbur bırakmasan olmaz mıydı sanki!’ diye.”
Hemen ertesi gün de dediğini yapmıştı. Eski arkadaşlarını buldu bıçkıhanede. Özellikle de Mişka Levçuk’u, Vanya Kuleşof’un eski okul arkadaşını… İkisi bir araya gelip iyi iş kotardılar. On gün sonra annesine hiç de küçümsenmeyecek bir para teslim etti. Parayı vermişti ama canı sıkkın bir edayla odanın içinde dört dönmekteydi, sonunda dayanamayıp döndü annesine. “Bana hani o mavi saten gömleklerden bir tane alsan nasıl olur acaba? Hani geçen yıl almıştın ya, onlardan. Paranın yarısı gider ama korkma, kazanırım gene ben.” dedi. Ricasını haklı çıkarmak için üzerindeki gömleği göstererek ekledi: “Baksana şuna, nasıl eskimiş!”
“Haklısın Pavluşa, lime lime olacak neredeyse. Kumaşını hemen bugün alırım oğlum, yarın da dikerim biter.” Oğluna sevgiyle bakıyordu yaşlı kadın.
Bir berber dükkânının önünde durmuştu. Elini cebine atıp rublesini okşadı ve girdi dükkâna. Kendi yaşında bir çocuk, koltuğu işaret ederek oturmasını söyledi. Koltuğa iyice yerleştiğinde asık ve biraz da şaşkın bir yüzün, karşısındaki aynadan kendisine bakmakta olduğunu gördü Pavel.
“Makineyle mi alalım delikanlı?”
“Evet, şey… Yani hayır… Makasla tıraş edin… Hani şöyle…” Kelimeyi bulamayarak susmuş ve eliyle umutsuz bir daire çizmişti. Berber gülümsedi. “Tamam anladım.”
Bir çeyrek saat sonra da kan ter içinde, bitkin ama tığ gibi çıkıyordu dükkândan. Su, tarak ve berberin insanüstü çabasıyla el ele verip hakkından gelmişlerdi inatçı saçlarının.
Sokağa çıktığı vakit rahatça içini çekti, kasketini geçirdi kafasına ve mırıldandı: “Annem ne der acaba?”
Tonya balığa gitmek için boşu boşuna beklemişti Pavka’yı. Oğlanın sözünde durmayışı canını sıkmıştı. Kendi kendine, “Hiç de dikkatli bir insan değil bu yanık yüzlü ateşçi!” demişti öfkeyle.
Ama günler geçip de Pavka görünmeyince derin bir acı duydu. Tam evden çıkmaya hazırlanıyordu ki annesi kapıyı aralayıp seslendi: “Bir ziyaretçin var Tonişka, içeri alıyorum.”
Tonya güçlükle tanıdı Pavel’i. Üzerinde yepyeni, mavi bir saten gömlek vardı delikanlının. Yeni cilalanmış çizmeleri pırıl pırıldı ve saçları güzelce kesilip taranmıştı. Ne kadar şaşırdığını hemen söyleyecekti, güçlükle engel oldu kendine. Zaten yeterince sıkıldığı belli olan çocuğu daha da perişan etmek istemiyordu.
“Utanmıyorsunuz değil mi! Ne oldu balık partisi! Verdiğiniz sözü böyle mi tutarsınız siz!”
“Bıçkı fabrikasında işim vardı, şimdi gündüzleri orada çalışıyorum.”
Kendisine bir gömlekle bir pantolon alabilmek için şu hafta boyunca bütün gün canı çıkıncaya kadar çalıştığını itiraf edemiyordu. Ama Tonya anlamıştı bunu ve kızgınlığı hemen geçmişti.
“Hadi gölcüğe gidelim.”
Pavka yolda, bir arkadaşıyla konuşur gibi, teğmenden çaldığı revolverin büyük sırrını açtı Tonya’ya. Onu ormanın derinliklerine, bir gün atış talimi yapmak için götürmeyi vadetti. Sonra da birdenbire ve farkına varmadan “sen” diye hitap etti kıza: “Bana ihanet etmezsin umarım?”
“Hiçbir zaman ihanet etmem sana, şartlar ne olursa olsun… Bana güvenebilirsin.”
Sesinde büyük iş yapan adamların ciddi edası vardı.
4
Sınıf mücadelesi amansız ve sert bir şekilde bütün Ukrayna’yı sarmıştı. Silaha sarılan insanların sayısı gittikçe biraz daha kabarıyor ve her yeni savaş, bu büyük trajedinin aktörlerini bir kat daha arttırıyordu.
Bir dönemin o sakin ve rahat günleri, tamamıyla geçmişte kalmıştı. Azgın bir fırtına kasıp kavuruyordu ortalığı şimdi. Top ateşi altında kim bilir kaç kere ürperdi temelinden dayanıksız fukara evleri ve kim bilir, gelişigüzel açılmış siperlerin içine gömülüp gitmekten tesadüfen kurtulan yoksul insanlar, ıslak, nemli mahzen duvarlarına dayanarak kaç kere titredi!
Petliyura’nın emrindeki her çeşitten çeteler bir çığ gibi yüklenmişti bölgeye. Nüfuzlu batkilerin17 yanı sıra daha az önemlileri de vardı: Arhangels, Angels ve Gordis’ten türeme, boy boy Goluboflar ve bunların türlü çeşitli, sayısız benzerleri, pıtrak misali doldurmuştu bölgeyi. Mahno’nun kiralık katilleri, eski subay kalıntıları, Ukrayna’nın sağcı, solcu ve devrimci sosyalistleri… Bir alay maceracı sözün kısası… Bir parça cesaret sahibiyse ve ardına bir avuç serseri takacak kadar iktidarı varsa derhâl kendisini ataman ilan edip sarı-mavi bayrağı yelken gibi açıyor ve Petliyurovza18 olduğu iddiasıyla -sadece