devam edecekti ama Tonya sözünü kesti: “Niçin küfrediyorsunuz böyle Pavel? Hiç de hoş bir şey değil doğrusu.”
Dayanamayıp birden kabardı Pavka: “Tutmuş ben de bu kızla neden konuşuyorum sanki! Allah beni kahretsin! Şuna bakın yahu! Yok Pavka hoşuna gitmezmiş de yok konuşmamdan incinirmiş de!..”
“Öfkelenmeyin.” dedi Tonya, “Niçin bu kadar kızıyorsunuz Lehtinski’ye?”
“Pantolon giymiş bir kızdan farksız diye kızıyorum ve bir pan16 oğlu diye… Her an ölecek sanırsın namussuzu, ama dokuz canlıdır, ölmez! Böylelerini görünce ellerim kaşınmaya başlar benim. Sizi ezmek için hep bir fırsat kollamaktadır. Zengindir çünkü ve her şey mübahtır ona! Servetine tükürdüğümün piçi! Bir dokunsun bana, anlar nasıl görüleceğini hesabının! Yumruk üstüne yumrukla eğiteceksin böyle puştları!”
Pavka’nın gittikçe artan öfkesini gördükçe Lehtinski’den söz açtığına pişman olmuştu Tonya. Belliydi ki Viktor’la eski bir takıntısı vardı oğlanın. Bunu anlar anlamaz, konuşmayı daha yumuşak bir konuya çekti. Pavka’nın ailesi ve işi hakkında sorular sıralamaya başladı. Pavka da rahatlamıştı böylece. Gitme niyetinde olduğunu unutup için için zevk alarak cevaplıyordu kızın sorularını.
“Niye bıraktınız peki okumayı?”
“Okuldan kapı dışarı ettiler.”
“Nedenmiş o?”
Pavka kızarmıştı. “Papazın paskalya hamuruna tütün boşalttım diye… Anlayınca kovdular. Namussuzun biri de işte o papazdır! Canıma okuyordu benim!”
Kızın gösterdiği yakınlıktan doğan güvenle hikâyeyi anlattı. Laf lafı açtı tabii ve bütün hayatını anlattı Pavka. Ağabeyi Artem’in partizanlara karşı gönderilen birlikle gidip niçin dönmediğini de anlattı. Dostça konuşmanın sıcaklığı içinde ikisi de unutmuşlardı zamanı. Birdenbire sıçrayıp doğruldu Pavka. “İş saati gelmiş, lanet olsun!” dedi, “Gidip kazanları ısıtacak yerde burada oturmuş saksağanlar gibi gevezelik ediyorum! Danila köpürmüştür artık öfkeden!” İsteksiz bir sesle ekledi sonra: “Hoşça kalın küçük hanım, benim koşa koşa yetişmem gerekiyor.”
Tonya da doğrulmuş, ceketini giymekteydi. “Birlikte gidelim.” dedi, “Benim de eve dönme vaktim geldi.”
“Ama benim yürüyecek vaktim yok, onun için koşacağım, yetişemezsiniz ki bana.”
“İddiaya var mısınız?”
Pavka şüpheci ve biraz da küçümser bir edayla yardım etti kızın kayaları tırmanmasına. Yola çıktıkları vakit, “Bir, iki, üç… Yakalayın şimdi beni!” diye haykırdı Tonya. Rüzgâr gibi fırlayıp koşmaya koyuldu. Pavka, kızın ayakkabısının tabanlarını görebilmişti ancak.
Kendi kendine, “Beş saniye bile sürmez.” diyerek arkasından fırladı. Ama ta istasyonun yanı başındaki geçidin ucunda yetişebildi. Soluk soluğa, ama gene de sevinçli bir şekilde yakaladı kızı omuzlarından ve haykırdı: “Yavru kuşu tuttuk işte!”
“Canımı yakıyorsunuz ama, bırakın beni!”
Birbirlerine çok yakındılar, yüreği çarpıyordu ikisinin de. Soluk soluğa kalmış olan Tonya, sanki tesadüfen ve farkına varmadan olmuş gibi, bir an, sadece bir an oğlanın göğsüne yaslanıp sıyrıldı. Ama Pavka’nın Tonya’yı bir daha unutmaması için bu kadarcığı yetip de artmıştı bile. O hafif sürtünüşün anısı hiç unutulmayacaktı.
“Beni bugüne kadar hiç kimse yakalayamamıştı.” dedi Tonya.
Ayrıldılar ve Pavka kasketini elinde sallayarak fabrikaya doğru tırısa kalktı.
Vakit gece yarısını bulmuştu. Yatağa uzanmış olan ateşçi başı Danila bir beygir gibi horlamaya koyulmuştu çoktan. Pavel makinelerin motorunu yağladıktan sonra ellerini titizlikle sildi ve “Giuseppe Garibaldi” isimli tefrikanın 62 numaralı parçasını bir sandığın içinden çekip çıkardı ve “kızıl gömlekli” Napolili şefin akıllara durgunluk verici maceralarını anlatan romanı büyük bir şevk içinde okumaya daldı.
Güzel, mavi gözlerini düke doğru kaldırdı. Birden hatırladı Pavka, “Bugünkü kızın da gözleri maviydi.” dedi kendi kendine, “Öteki kızlara hiç mi hiç benzemiyor. Sosyete şıllıklarından değil! Mahmuzlanmış bir kısrak gibi de koşuyor üstelik!”
Karşılaşmalarını geçirdi gözlerinin önünden, öylesine dalmıştı ki makineden yükselen tehditkâr homurtuya kulak bile asmadı. Gerçekten de buharın gittikçe artan şiddetiyle makine sarsılmaya başlamıştı. Deli gibi dönüyordu motor. Monometrenin ibresi kırmızı alarm çizgisini çoktan aşmıştı.
“Lanet olsun!” diye haykırdı Pavka birden kendine gelip. Uzun çabalardan sonra yatıştırabildi öfkesini makinenin. Bir yandan da şefinin gömülü kaldığı dipsiz uykuya şükrediyordu içinden. Gerçekten de ağzı açık uyuyan Danila’nın burnundan boğuk ve dehşet verici sesler yükselmekteydi.
Tam bir hafta boyunca Tonya’yı görmedi Pavel. Nihayet dayanamayıp taş ocaklarına doğru şöyle bir uzanmaya karar verdi. Belki görürüm umuduyla kızın oturduğu evin etrafını dolandı önce ve birden, bahçenin ta dibinde mavi yakalı bir gemici gömleği fark etti. Yerden hemen bir kozalak alıp nişanladı kızı.
“Nihayet gelebildiniz!” diye haykırdı Tonya sevinçle, “Neredeydiniz kuzum Tanrı aşkına? Geçen gün gölün oraya gittim. Kitabımı unutmuşum, onu almaya… Sizi de görürüm diyordum ama yoktunuz. Neyse, gelin. Girin içeri, ne duruyorsunuz?”
“Girmem.” dedi Pavka kararlı bir sesle.
“Yalvarırım başlamayın gene! Lütfen söyler misiniz neden girmeyeceğinizi?”
“Çünkü girersem babanızın pek hoşuna gitmez. Bu baldırı çıplağı da nereden bulup getirdi! diye düşünür. Kendi bakımımdan değil ama sizin başınıza iş açmak istemiyorum.”
“Aptalca şeyler söylüyorsunuz Pavel! Daha fazla konuşmadan girer misiniz lütfen! Asla böyle bir şey söylemez babam, birazdan kendiniz de görüp anlayacaksınız zaten. Girsenize canım!”
İtaat etti ama içi rahat değildi, duraksayarak izliyordu Tonya’yı. Bahçeye geçip de toprağa çakılı, yuvarlak bir masanın arkasına yerleştikleri vakit, “Kitap okumayı sever misiniz?” diye sordu genç kız.
Pavka canlanmıştı. “Hem de nasıl!.. Bayılırım!”
“Peki, okuduklarınız arasında en çok sevdiğiniz kitabın ismini öğrenebilir miyim efendim?”
Cevap vermeden önce bir an düşünmüştü. “Guiseppa Garibaldi…”
“Giuseppe Garibaldi…” diye düzeltti Tonya, “Hakikaten seviyor musunuz o kitabı?”
“Soruyorsunuz bir de!.. Tam altmış sekiz tefrikasını okudum. Beşlik paketler hâlinde satın alıyorum geldikçe. Çok büyük adam Garibaldi!”
Hayranlık dolu bir ton kazanmıştı Pavka’nın sesi: “Hakiki bir kahraman!” diye devam etti, “Tam benim sevdiğim cinsten. Düşman üstüne düşmanla çarpışıyor, sonunda daima o yeniyor. Ne memleketler gezmiş bir bilseniz! Bugün yaşamış olsa çam sakızı gibi yapışırdım ona, bir daha da ayrılmazdım. Bölüğüne hep genç insanları toplar ve hep fakir fukara için mücadele edermiş. Daima yoksulların yanında!”
“Bizim kütüphaneyi görmek ister miydiniz?” Sımsıkı yakaladığı kolundan çekti onu, “Gelin göstereyim.”
“Yo