Yani bankayla yapacağın işi, doğrudan işi yapan kişiyle yap. Böylece sermayeyi, malınızı satmak istediğiniz kişiden almış olursunuz. Bu meşru ve maliyetleri düşüren bir yöntemdir. Kredi faizi, üretim maliyetine bindiği için bizim imalat maliyetimiz yüksek olmak durumundadır. Tarlada bir lira olan domates, markette neden 8 lira? Çünkü her aracı, kendi kârını ve maliyetini aldığı fiyatın üstüne bindiriyor.
Üretici Ziraat Bankasından aldığı kredi sebebiyle, 75 kuruşluk domatese 1 lira diyor. Kabzımalın gözü dönmüş, ihtikâr yapıyor. Nakliyeci arabayı kredi ile almış. Kredinin maliyetini navluna yüklüyor. Domates, İstanbul haline girdiğinde ihtikâr yapan bir kabzımal tarafından satılıyor. O da maliyetini mala yüklüyor. Halden mal tedarik eden market doğal olarak kredi kullanıyor. O kullandığı krediyi maliyet olarak senden çıkarması lazım. Böylece birçok yerde maliyete yüksek faiz oranı biniyor. Bunları düşündüğümüz zaman, bu maliyetlerin artması normal. Oysa güvene dayalı bir ticaret yapılmış olsa maliyetlerin üzerine faiz binmemiş olur. O zaman da malı daha makul bir kâr haddi ile satmak mümkün hâle gelir. Bu durumda ortalama maliyet yüzde 25 düşer. Bu da sizi sektörünüzde daha rekabetçi hâle getirir.
Nietzsche, “Uçuruma bakma. Uçurum da sana bakar.” der. Her sektörde kendi sermayeni tahkim edecek kadar fırsatlar var. Sen krediye bakarsan ticareti kredi gözüyle görürsün. Türkiye’de PETKİM gibi, TÜPRAŞ gibi peşin para ile alışveriş yapan, tekel olan işletmelerin hâkimiyet kurduğu sektörlerin dışında hâlâ birçok sektörde fırsat yoğunluğu çok fazla. Zaten basiretli tüccar da bu fırsatları gören kişi olmalı.
HATA 12
Çalışanlarınızın ve Çözüm Ortaklarınızın, Sizinle ve Şirketinizle İlgili Hukuki Delil Toplamasına Meydan Vermeniz
Dijital dünyada, olabildiği kadar az iz bırakacağınız bir şekilde ilişki kurun. Ne olur ne olmaz. Bugün dostun olan, yarın düşmanın olabilir. Bu tür yazışmaları önemsiz gibi telakki etmeyin. Çalışanlarınıza unvanlarını yazılı olarak verin. Sizi sorumluluk altına sokacak e-postayı reddedin. Söz konusu kişiyi çağırın ve uyarın.
Birine jest yapmak istiyorsanız bu jesti onun adını yazılı bir materyalde -örneğin kitapta- geçirerek değil, ona ikramiye vererek yapın; başka mükâfatlar verin. Söz uçar yazı kalır, yazılı olan her şey aleyhinize delil olabilir.
Her şey iyi gidiyorken insanları tanıyamazsınız. Sorunlar baş gösterince herkesin gerçek yüzü ortaya çıkar. İngiltere’de yayın sektöründe sudoku furyasının başladığı dönemde bu ülkeye gitmiştim. O zaman uçaklarda, trenlerde, parklarda, kafelerde herkes sudoku çözüyordu. Ben de Londra’da kitapçılardan birkaç sudoku kitabı temin ettim ve Türkiye’ye döndükten sonra bunların yayın haklarını satın aldım. Daha sonra da bu kitapları yayımladım. Hatta kitaplardan biri, o hafta en çok satan kitaplar arasına girdi. O arada bizde dizgicilik yapan bir çalışan, bir program keşfetmiş. “Ben bu sudoku kitaplarına benzer kitaplar yapabilirim.” dedi. Ben de “İyi yap, görelim.” dedim. Hatta hevesinin artması için ve daha üretken olmasını teşvik etmek gayesiyle kitaplara adını da koymasını söyledim. O hercümerç içerisinde biz o çalışanımızla yayın sözleşmesi yapmadık ve ben bunun faturasını çok ağır ödedim. O arkadaş şirketten ayrıldıktan kısa bir süre sonra bizim yayınevini mahkemeye verdi. Benim bir jest olsun diye yaptığım davranış, yayınevimize 24 bin liralık maliyet olarak geri döndü. Bunun bir nedeni benim ihmalim idi. Ben onun delil toplamasına izin verdim. Nasıl verdim? Kitaba adını koymayacakken koydum.
Şu an Ticaret Kanunu, elan işten kendi ayrılan kişinin kıdem tazminatı alamayacağını öngörüyor. İşten çıkarttığınıza ise bunu ödemekle yükümlüsünüz. Ben çalışanlarımızdan kendi ayrılıp, bizi dava edip, organize şekilde aleyhimize kıdem tazminatı almaya dönük davranışlarda bulunanlara şahit oldum. Bir redaktörümüz, gönderdiği elektronik postalarda yardımcı editör unvanını kullanmıştı. Editör olmadığı hâlde insanlarla editör sıfatıyla yazışıyordu. Tabii editörün maaşının yüksek olması lazım; hâlbuki o redaktördü. Ama şirketimiz uzantılı e-posta hesabından editör olarak yazıştığı için delil üretmiş oldu. E-postalar da delil niteliğindedir.
Şu an Ticaret Kanunu, ticari defterleri en büyük delil sayıyor. Daha önceleri ticari defterlerin sadece açılışı için noter tasdiki isterken şimdi kapanış için de tasdik edilmesini istiyor. Eskiden deftere sonradan kayıt girilebiliyordu. Şimdi kapanış tasdiki de yapıldığı için defterdeki delilleri devletin mühürleriyle kabullenmiş oluyorsunuz. Onun için, elektronik yazışmalar dâhil, her türlü yazışmayı mahkemeler delil kabul ediyor. Mahkeme “Rızan olmasaydı bu delilleri kabul etmezdin.” diyor. Ticari deftere giren her türlü kayıt belge niteliğindedir. Şahsi elektronik hesabınızdan yaptığınız her türlü eylem bir delildir. Karşı tarafa koz veren bir materyaldir.
Dijital dünyada, olabildiği kadar az iz bırakacağınız bir şekilde ilişki kurun. Ne olur ne olmaz. Bugün dostun olan, yarın düşmanın olabilir. Bu tür yazışmaları önemsiz gibi telakki etmeyin. Çalışanlarınıza unvanlarını yazılı olarak verin. Sizi unvan konusunda sorumluluk ve talep altına sokacak e-postayı reddedin. Söz konusu kişiyi çağırın ve uyarın. Karşındaki kişinin planlı hareket ettiğini bilin ve size e-postayı hangi saatte attığına bile dikkat edin. Adam size saat 21.00’de mail atar, sonra mahkemede ben 21.00’e kadar mesai yaptım diye attığı maili delil olarak gösterir. Oysa o saate kadar şirketinizde karısını veya kocasını beklemiştir. Bunları ayrıntı diye atlamayın. Kimseye malzeme vermeyin.
Söylediğiniz her sözün, yaptığınız her yazışmanın, attığınız her adımın hukuki, adli ve mali sonuçları olduğunu hesaba katarak hareket edin. İşler iyi ve yolundayken göz ardı ettiğiniz her şey, işler ters gittiğinde sizi ciddi yaptırımlarla karşı karşıya bırakabilir. Bir elektronik postayı silebilirsiniz ama o, sunucuda duruyor. E-postayı Gmail, Hotmail gibi özel hesaplardan attıysanız onlar da o hesapların sunucusunda duruyor. Log kayıtları da silinmiyor.
Birine jest yapmak istiyorsanız bu jesti onun adını yazılı bir materyalde -örneğin kitapta- geçirerek değil, ona ikramiye vererek yapın; başka mükâfatlar verin. Söz uçar yazı kalır, yazılı olan her şey aleyhinize delil olabilir. Hem bankalar hem büyük şirketler karşı tarafa ihtar mahiyetinde bir şablon belirlediler. Artık elektronik posta atarken altına şunu yazıyorlar:
“Bu elektronik posta ilgilisine gönderilmiştir. İlgilisi değilseniz bu postayı reddedin. Bu e-posta hukuki bir delil olarak kullanılamaz.”
Elektronik posta artık meri hukukun da tanıdığı bir delil niteliğindedir.
HATA 13
Söz Vermeniz
Bir tacirden istenen söz ya bir ödeme ya bir teslim taahhüdü ya da bir yükümlülüğün ifası ile ilgilidir. Söz vermek zorunda kaldığınıza göre ya kasanızda para yoktur ya da elinizde mal.
Dünyanın en kolay işi söz vermektir. Ama onun gereğini yapmak çok zordur. Söz vermek, dışınızdaki şartlarla da ilgilidir. Ben bunu yaparım, öderim dediğiniz her şey o günün şartlarında söylenmiştir. Sözün gereğini yerine getirmeniz, o günün şartlarına bağlıdır. Şartlar müsait değilse sıkıntıya girmeniz kaçınılmazdır.
Her şeyin insanın aleyhine döndüğü ve döndürülebildiği zamanlardayız. Teorik olarak söz vermek, çok kolaydır. Müşkülatınız, verdiğiniz sözün gereğini yerine getirmediğiniz zaman başlar.
Ziya Paşa “Ayinesi iştir kişinin,