Скачать книгу

e, Prens Edward Adaları, Clifton’da doğdu. Annesi, daha o bebekken tüberkülozdan hayatını kaybetti. Kendisini annesinin ailesi büyüttü. Babası, onu büyütmesi için büyükannesine emanet ettikten sonra Cavendish’e taşındı. Cavendish’te yaşamaya başlayan Montgomery’nin çocukluğu yalnızlık içinde, hayalî arkadaşlarla geçti. 1890 yılında, burada eğitimini tamamladıktan sonra, babası ve üvey annesiyle yaşamak için Prens Albert şehrine yerleşti.

      9 yaşındayken şiirlerini yazmaya ve günlük tutmaya başladı. İlk şiiri yerel gazetelerde yayımlandıktan sonra düzenli olarak kısa yazılar da yazmaya başladı. Charlottetown’daki Prince of Wales Üniversitesine girerek öğretmenlik lisansı aldı. Kısa süreliğine de olsa öğretmenlik yaptı. 1897’den itibaren yazmaya başladığı yüzlerce kısa öykü, haftalık dergilerde yayımlandı.

      1908 yılında yayımlanan ilk kitabı Yeşilin Kızı Anne ile büyük bir başarı yakaladı. Yazarı yaşamı boyunca popüler eden Anne karakteri dünyada en çok sevilen kitap kahramanlarından biri oldu. İlk roman ile birlikte bir seri hâline geldi. Yazar hayatı boyunca birçok roman, otobiyografi, kısa hikâye ve şiir yazdı. Toronto’daki evinde 24 Nisan 1942’de hayatını kaybetti.

      Hatice Vildan Topaloğlu, Kilis’te doğdu. İlköğretimine Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulunda başlayıp Teğmen Kalmaz İlköğretim Okulunda tamamladı. Özel Sevgi Kolejini birincilikle bitirdi. Hacettepe Üniversitesinde bir yıl işletme okudu. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Anadolu Ajansının İngilizce bölümünde 4 yıla yakın çalıştı.

      Çevirmenin yayımlanmış tercüme kitapları:

      Binbir Gece Masalları, Alâeddin’in Sihirli Lambası, Denizci Sinbad, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Yeşilin Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery, Avonlea Günlükleri / Lucy Maud Montgomery, Avonleali Anne / Lucy Maud Montgomery, Adanın Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery, Rüzgârın Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery, Beyaz Diş / Jack London, Kadınlar Alayı / Jack London, Üç Silahşorler / Alexander Dumas, On Beş Yaşında Bir Kaptan / Jules Verne, Sokrates’in Savunması / Platon, Mutlu Prens / Oscar Wilde, Nar Evi / Oscar Wilde, Tavşan Peter / Beatrix Potter.

      Bölüm 1

      Ludovic’i Acele Ettirmek

      Anne Shirley, bir cumartesi akşamı, Theodora Dix’in oturma odasının pencere kenarındaki koltuğa kıvrılmış, hülyalı gözlerle güneşin battığı tepelerin ardındaki yıldızlara bakıyordu. Anne, seyahatinin iki haftalık kısmında Bay ve Bayan Stephen Irving’in yazlarını geçirdiği Echo Lodge’a uğramıştı. Theodora ile sohbet etmek için sık sık Dix çiftliğine gidiyordu. O akşam da sohbet etmişlerdi ve Anne, hayallere dalmıştı. Koyu kızıl saçlarından taç örgü yaptığı güzel başını pencere kenarına yaslamıştı. Gri gözleri karanlık göllerin üzerine yansıyan ay ışığı gibi parlıyordu.

      Bir ara Ludovic Speed’in1 yoldan aşağı yürüdüğünü gördü. Dix Çiftliği’nin yolu uzun olsa da Ludovic’i uzaktan görür görmez tanımak mümkündü. Middle Grafton’da hiç kimse böylesine uzun boylu, omuzları zarifçe düşmüş, uysalca hareket eden bir silüete sahip değildi. Bu silüetin her bir hareketinde ve kıvrımında Ludovic’in şahsına ait bir özgünlük vardı.

      Anne, hayallerinden sıyrılıp oradan ayrılmanın nazik bir davranış olacağını düşündü. Ludovic, Theodora ile flört ediyordu ve bu, Grafton’daki herkesin malumuydu. Herhangi birinin bu gerçekten bihaber olmasının sebebi ise bunu öğrenebileceği kadar zaman geçmemiş olması değildi. Ludovic Theodora’yı görmeye geliyordu. Tam on beş senedir yaptığı gibi gevşek ve acelesiz bir şekilde!

      Narin ve romantik bir genç kız olan Anne, gitmek üzere ayağa kalktığında tombul, orta yaşlı ve tecrübeli Theodora gözlerindeki kıvılcımla şöyle dedi:

      “Acele etmene gerek yok yavrum. Otur ve bekle. Ludovic’in yoldan geldiğini gördün ve fazlalık olacağını düşündün zannedersem. Ama fazlalık olmazsın. Ludovic etrafta üçüncü bir kişinin olmasını sever. Ben de severim. Sohbeti canlandırır. Eğer bir adam seni on beş senedir ziyaret ediyorsa konuşacak çok şey olmuyor.”

      Theodora, Ludovic’in aksine utanır gibi değildi. Ludovic’den ya da uzun süreli flörtleşmesinden bahsederken kesinlikle mahcup bir hâle bürünmüyordu. İşin aslı bu durumdan keyif alıyor gibiydi.

      Anne tekrar oturdu ve Theodora ile birlikte Ludovic’in gelişini izlediler. Ludovic, etrafındaki yemyeşil yonca tarlasına ve aşağıdaki sisli vadide akan nehrin mavi kıvrımlarına bakıyordu.

      Anne, Theodora’nın sakin, biçimli yüzüne baktı. Onun yerinde olsaydı, yani karar vermesi uzun sürdüğü aşikâr yaşlıca bir sevgilinin gelişini bekleseydi nasıl hissederdi, bunu anlamaya çalıştı. Fakat Anne’in hayal gücü bu durumda işine yaramadı.

      “Her neyse.” diye düşündü sabırsızca. “Eğer ki onu isteseydim acele ettirecek bir yol bulurdum. Ludovic Speed! Bu kadar zıt bir isim olması mümkün mü? Böyle bir adam için böyle bir soyadı ne kadar uyumsuz.”

      Nihayet Ludovic eve geldi. Kapı eşiğinde uzunca durdu. Kiraz bahçesindeki birbirine girmiş yeşil otlara bakakaldı. Theodora, o kapıyı çalmadan açtı. Onu, oturma odasına alırken omuzlarının üzerinden Anne’e muzipçe baktı.

      Ludovic hoş bir şekilde gülümsedi Anne’e. Ondan hoşlanırdı. Genç kızlardan genelde kaçındığı için Anne tanıdığı tek genç kızdı. Bu yaştaki kızlar Ludovic’in tuhaf ve yersiz hissetmesine sebep olurlardı. Ancak Anne, onda bu etkiyi yaratmıyordu. Her türden insanla anlaşırdı Anne. Ludovic ve Theodora uzun süredir tanımasalar da onu eski bir dost gibi görüyorlardı.

      Ludovic uzun ve hantaldı. Fakat uysallığı başka türlü olsa üzerinde eğreti duracak bir ağırbaşlılık katıyordu ona. Sarkık, ipeksi ve kahverengi bir bıyığı ile bir perçem kıvırcık sakalı vardı. Erkeklerin tam tıraşlı ya da tam sakallı olduğu Grafton’da alışık olunmayan bir çeşitti bu. Gözleri hülyalı ve hoştu. O gözlerin mavi derinliklerinde bir parça hüzün vardı.

      Theodora’nın babasına ait koca koltuğa oturdu. Ludovic her zaman orada otururdu. Anne, bu koltuğun ona benzemeye başladığını söyledi.

      Sohbet kısa sürede canlandı. Ludovic, kendisini konuşturacak biri olduğunda iyi sohbet ederdi. Kültürlü biriydi Ludovic. Anne, onun insanlar ve dünya meseleleri ile ilgili yaptığı zekice yorumlara şaşırmıştı. Hâlbuki böyle meselelerle ilgili sadece cılız yankılar ulaşırdı Deland River’a. Siyaset ve tarih konularına pek ilgi duymayan, öğretilere meraklı ve bu konularla ilgili her şeyi okumuş Theodora ile ise dinî meseleler hakkında konuşmayı severdi Ludovic.

      Konuşma Ludovic ve Theodora arasında dostça bir kavga girdabına girdiğinde Anne kendisine artık ihtiyaç kalmadığını anladı.

      “İyi geceler zamanı geldi.” dedi ve sessizce uzaklaştı.

      Ev iyice gözden kaybolunca beyaz ve altın sarısı papatyalarla süslü yeşil bir çayırda durdu ve gülmeye başladı. Hoş kokulu rüzgâr çayırın üzerinden zarifçe esiyordu. Anne köşedeki bir huş ağacına yaslandı ve kahkaha attı. Ludovic ve Theodora hakkında düşündüğünde böyle gülerdi. Onun gibi hevesli bir genç için bu flörtleşme eğlenceli bir şeydi. Ludovic’i sevse de ona tepki göstermekten kendisini alamadı.

      “Sevgili, koca, sinir bozucu kaz!” dedi yüksek sesle. “Böylesine sevilesi bir aptal daha önce görülmemiştir. O eski şiirdeki timsah gibi:

      Gitmez de durmaz da, Sağa sola sallanır sadece.”

      İki gece sonra Anne, Dix çiftliğine gittiğinde Ludovic hakkında konuşuldu. Aşırı çalışkan ve süs meraklısı Theodora, düzgün ve tombul parmaklarını Battenburg dantelinden bir masa örtüsü işleyerek meşgul ediyordu. Anne küçük bir sallanan sandalyede oturmuş, narin elleri kucağında Theodora’yı seyrediyordu. Theodora’nın çok güzel olduğunu fark etti. Roma mitolojisindeki Juno misali heybetli, beyaz tenliydi. Keskin hatları ile kocaman kahverengi gözleri vardı. Gülümsemediği zamanlarda ciddi dururdu. Anne, Ludovic’in ona hayran olduğunu düşündü.

      “Ludovic’le cumartesi akşamı boyunca Hristiyan bilimi mi konuştunuz?” diye sordu.

      Theodora’nın yüzünde güller açtı.

      “Evet