Люси Мод Монтгомери

Avonlea Günlükleri


Скачать книгу

odaya taşındı. Bundan sonra odası bu olacaktı. Sylvia’nın ışığını görebileceği bir yerde olmalıydı. Yatağı, kalbinin alaca karanlığının gölgesinde parlayan yıldıza bakabileceği bir yere serdi. Çok mutlu hissetti kendisini. Yıllardır mutlu hissetmemişti. Ama şimdi tuhaf, var olmanın acı gerçeklerinden uzak; ancak yine de rahatlatıcı ve büyüleyici rüya gibi bir merak girmişti hayatına. Ayrıca Sylvia için yapabileceği, kendisini mutlu edecek “küçük mü küçük” şeyi bulmuştu.

      Spencervale ahalisi, kasabalarında mayıs çiçeği olmamasından yakınırlardı hep. Gençler mayıs çiçeği istediklerinde dokuz kilometre mesafedeki Avonlea’ye gitmek zorundaydılar. Ancak Yaşlı Lloyd Hanım, onların bilmediği bir şey biliyordu. Uzun ve yalnız yürüyüşlerinden birinde, ormanın arka tarafında açık bir alan keşfetmişti. Güneye eğimli topraklı bir tepede, şehirde yaşayan bir adama ait arazi vardı. Bu arazi bahar zamanı pembe beyaz mayıs çiçekleriyle dolardı.

      Yaşlı Hanım, öğle vakti bu alana geldi ve orman yollarında, çam ağaçlarının altında güzel bir amacı olan bir kadın gibi yürüdü. Bahar bir anda, bir kez daha sevimli ve güzel geliyordu ona. Çünkü kalbine yeniden sevgi dolmuştu. Aç kalmış ruhu, bu ilahi besin ile ziyafet çekiyordu âdeta.

      Yaşlı Lloyd Hanım bu topraklı tepede bulduğu mayıs çiçekleriyle doldurdu sepetini. Bu çiçeklerin güzelliği Sylvia’yı mutlu edecekti. Eve dönünce bir parça kâğıda “Sylvia için.” yazdı. Spencervale’deki herhangi bir kimsenin el yazısını tanıması mümkün değildi. Yine de emin olmak için yazısını değiştirdi. Çocuk yazısı gibi iri ve yuvarlak harflerle yazdı. Mayıs çiçeklerini kayın ağacına kadar götürdü. Çiçekleri ağacın kovuğuna, notu da bir kökün üzerine koydu.

      Sonra da çam ağaçlarının arkasına saklandı. Gizlenmek istediği için koyu yeşil ipek elbisesini giymişti. Çok fazla beklemedi. Kısa süre sonra Sylvia Gray, Mattie Spencer ile birlikte tepeden aşağı inmeye başladı. Köprüye ulaştığında mayıs çiçeklerini görüp sevinerek haykırdı. Sonra adını gördü ve yüzünde bir merak ifadesi belirdi. Dalların arasından bakan Yaşlı Hanım, bu küçük oyununun başarısından dolayı neredeyse kahkaha atacaktı.

      “Benim için!” dedi Sylvia çiçekleri kaldırırken. “Bunlar gerçekten benim için olabilir mi Mattie? Onları buraya kim bırakmış olabilir?”

      Mattie kıkırdadı.

      “Chris Stewart olabilir.” dedi. “Dün Avonlea’deydi. Annem sana göz koyduğunu söyledi. Evvelsi gece şarkı söylerken sana baktığında anlamış. Böyle tuhaf şeyler yapmak onun işi. Kendisi kızlardan utanır.”

      Sylvia hafifçe kaşlarını çattı. Mattie’nin söylediklerinden hoşlanmamış ancak mayıs çiçeklerini beğenmişti. Ayrıca Chris Stewart’ı da sevmiyordu. Nazik, mütevazı bir köy çocuğu gibi gelmişti ona. Çiçekleri kaldırıp yüzünü gömdü.

      “Her neyse, çiçeği getiren kişi her kimse ona teşekkür borçluyum.” dedi neşeyle. “Mayıs çiçeği kadar sevdiğim başka bir şey yoktur. Ne kadar da güzeller!”

      Onlar gidince Yaşlı Hanım saklandığı yerden çıktı. Kazandığı zaferden dolayı kızarmıştı. Sylvia’nın çiçekleri Chris Stewart’ın getirdiğini düşünmesi onu üzmedi. Hatta iyi bile olmuştu. Bu sayede çiçekleri asıl getirenin kim olduğundan şüphelenmeyecekti. Asıl önemli olan Sylvia’nın çiçeklere sahip olmanın mutluluğunu yaşamasıydı. Hâlinden memnun Yaşlı Hanım, kalbindeki heyecanla evine döndü.

      Kısa süre sonra, Chris Stewart’ın kayın ağacının dibine, müzik öğretmeni için her gün mayıs çiçeği bıraktığı dedikodusu başladı. Chris bunu inkâr etse de ona inanmadılar. Öncelikle, Spencervale’de mayıs çiçeği yoktu. İkincisi Chris her gün Carmody’deki tereyağı fabrikasına süt taşıyordu ve Carmody’de mayıs çiçeği yetişirdi. Üçüncüsü Stewartlar bu çiçekleri severlerdi. Bunlar yeterli değil miydi?

      Sylvia’ya gelince, Chris’in gösterdiği çocukça ilgiye ve ilgisini bu şekilde nazikçe ifade etmesine aldırmıyordu. Onun hakkında iyi şeyler düşünüyordu. İşin aslı kendisine başka şekillerde yaklaşmazsa bu çiçekler onu fazlasıyla memnun edecekti.

      Yaşlı Lloyd Hanım bu dedikoduları yumurtacıdan duydu ve onu, gözlerinin derinlerinde pırıldayan bir kahkahayla dinledi. Yumurtacı, Yaşlı Hanım’ı daha önce hiç, o bahar gördüğü gibi neşeli görmediğine yemin ediyordu. Gençlerin işlerine fazla ilgi gösteriyor gibiydi.

      Yaşlı Hanım sırrını kendisine sakladı. O tepeye mayıs çiçekleri olduğu müddetçe gitmeye devam etti. Sylvia Gray’in yanından geçtiği çam ağaçlarının ardına saklandı hep. Her gün onu biraz daha fazla seviyordu ve hasretini daha derinden çekiyordu. Uzun süre boyunca bastırdığı sevecenliği bu kıza aktarıyordu. O farkında olmasa bile… Sylvia’nın zarafeti, güzelliği, sesinin ve kahkahalarının tatlılığı ile gurur duyuyordu. Spencer çocuklarını bile Sylvia’ya ilgi gösterdikleri için sevmeye başlamıştı. Bayan Spencer’a da onun ihtiyaçlarını karşıladığı için imreniyordu. Yumurtacı bile tatlı bir insan gibi gelmeye başlamıştı; çünkü Sylvia’dan haberler getiriyordu. Popülerliğinden, mesleki başarısından ve insanların onu sevmesinden bahsediyordu.

      Yaşlı Hanım kendisini Sylvia’ya göstermeyi aklından bile geçirmedi. Fakirliğinden dolayı söz konusu değildi bu. Onu tanımak çok güzel olurdu hâlbuki. Onu evine davet etmek, onunla konuşmak, onun hayatına girmek iyi olurdu. Ama bunlar gerçekleşmeyecekti. Yaşlı Hanım’ın gururu sevgisinden daha kuvvetliydi hâlâ. Bu hayatında feda etmediği tek şeydi ve bunu asla feda edemeyeceğine inanıyordu.

2. Haziran Zamanı

      Haziran ayında mayıs çiçeği yoktu. Ancak Yaşlı Hanım’ın bahçesinde çeşit çeşit çiçekler vardı ve Sylvia her gün kayın ağacının dibinde bir buket bulurdu. Beyaz nergisler; pembe, dikenli, güzel kokulu gonca güller vardı. Yaşlı Hanım fark edilmekten hiç korkmadı. Çünkü bu çiçekler Stewart’ın bahçesi de dâhil Spencervale’deki bütün bahçelerde yetişirdi. Chris Stewart’a yeni müzik öğretmeni ile ilgili şakayla karışık bir şeyler söylendiğinde genç adam gülmekle yetinir ve sessizliğini korurdu. Chris bu gülleri veren kişinin kimliğini biliyordu. Mayıs çiçeği dedikodusu başladığında bunu öğrenmeyi görev saymıştı. Ama mademki Yaşlı Lloyd Hanım bunun öğrenilmesini istemiyordu o da kimseye anlatmayacaktı. Kendisini on yıl önce ayağı yaralı hâlde ağlarken ormanda bulup da eve götürdüğünden beri seviyordu Yaşlı Hanım’ı. Yarasını temizleyip sarınca şeker alması için on sent vermişti üstelik. Yaşlı Hanım bundan dolayı o akşam yemek yememişti ama Chris bunu bilmiyordu.

      Yaşlı Hanım yaşadığı en güzel haziran ayının bu ay olduğunu düşündü. Artık yeni günden nefret etmiyor, tam tersine yeni günü kucaklıyordu.

      “Her gün farklı bir gün artık.” diyordu kendi kendine sevinçle. Ne de olsa her gün, Sylvia’yı bir anlığına da olsa görebiliyordu. Yağmurlu günlerde dahi romatizmalarına rağmen dallarından damlalar süzülen çamların altına saklanır ve Sylvia’nın geçişini izlerdi. Onu göremediği tek gün pazar günüydü. Ona en uzun gelen pazar günleri işte o haziran ayındakiydi.

      Bir gün yumurtacı ona bir haber getirdi.

      “Müzik öğretmeni yarın koroda bir parçayı tek başına söyleyecek.” dedi.

      Yaşlı Hanım’ın siyah gözleri ilgiyle parladı.

      “Bayan Gray’in koroda olduğunu bilmiyordum.” dedi.

      “İki pazar önce katıldı. Demem o ki artık müziğimiz dinlenmeye değer hâlde. Yarın kilisede olacak. Şarkı söyleyerek