Люси Мод Монтгомери

Avonlea Günlükleri


Скачать книгу

o anki keyiflerden uzaklaşır. Bir miktar endişeyle Sylvia’nın kendisinden gerçekten şüphelenip şüphelenmediğini merak etti. Sonra bunun mümkün olmadığı sonucuna vardı. Kötü, içine kapanık, arkadaşsız, herkes on ya da on beş sent verirken dikiş topluluğuna sadece beş sent veren Yaşlı Hanım’ın güzel parti elbiseleri bağışlayan ve romantik, ümit vadeden genç şairlerden hediye alan iyilik perisi olduğuna kim ihtimal verebilir?

5. Eylül Zamanı

      Eylül ayı geldiğinde yaza bakan Yaşlı Hanım, tuhaf bir şekilde mutlu bir yaz geçirdiğine kanaat getirdi. Pazarlar ve Dikiş Topluluğu hayat şiirinin altın anları gibiydi. Bambaşka bir kadındı âdeta. İnsanlar da onun farklı olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Dikiş Topluluğu’ndaki kadınlar, onun hoş hatta dost canlısı olduğuna hükmedip hakkında yanlış kanaat edindikleri sonucuna vardılar. Tuhaf yaşamının sebebini kötülüğüne değil de sıra dışılığına yordular. Sylvia Gray dikiş günleri yanına gelir onunla konuşurdu ve Yaşlı Hanım söylediği her bir söze fazlasıyla değer verirdi. Bu sözleri yalnız gecelerinde defalarca tekrar ederdi.

      Sylvia sorulmadığı müddetçe kendinden ya da planlarından bahsetmezdi. Yaşlı Hanım’ın utangaçlığı da şahsi sorular sormasını engellerdi. Bu sebepten konuşmaları yüzeysel kaldı ve Yaşlı Hanım, çok sevdiği Sylvia’nın en büyük arzusunun ne olduğunu kendisinden değil de rahibin karısından öğrendi.

      Eylülün sonlarına doğru bir akşam rahibin karısı eski Lloyd Hanesi’ne uğradı. Kuzeydoğu taraflarından soğuk bir rüzgâr evin saçaklarına doğru kükreyerek esiyordu. Âdeta, “Ekin bitti yaz sona erdi.” diyordu ve Yaşlı Hanım, Sylvia için bir sepet örerken onu dinliyordu. Bir önceki gün Avonlea’nin kumlu tepelerine kadar yürüdüğünden çok yorgundu. Kalbi de hüzünlüydü. Hayatına renk katan bu yaz neredeyse bitmek üzereydi ve Sylvia Gray ekim sonunda Spencervale’den ayrılacağını söylüyordu. Bu düşünce Yaşlı Hanım’ın kalbini kurşun gibi ağırlaştırmıştı. Bu sebepten rahibin karısının gelişini kendisini oyalayacak bir şey olarak karşıladı. Her ne kadar kadının yeni kilise halısı için bağış istemesi ihtimalinden deli gibi korksa da. Yaşlı Hanım tek bir sent veremezdi çünkü.

      Ancak rahibin karısı Spencerların evine giderken öylesine uğramıştı ve utanç verici bir ricada bulunmadı. Bunun yerine Sylvia Gray’den bahsetti. Kadının sözleri Yaşlı Hanım’ın kulağına tarif edilmez güzellikte bir müziğin inciden notaları gibi döküldü. Rahibin karısı Sylvia’dan övgüyle bahsetti. Çok tatlı ve güzel olduğunu söyledi.“Böylesi bir güzel ses…” dedi rahibin karısı coşkuyla. Sonra da iç çekerek ekledi: “Bu güzel sesi hakkıyla eğitemeyecek olması ne talihsizlik. Muhteşem bir şarkıcı olabilirdi. İşinin ehli müzik eleştirmenleri böyle demiş ona. Ama o kadar fakir ki buna imkânı yok. Tabii Cameron burslarından alamazsa. Bu burslardan da pek ümidi yok. Hâlbuki ona eğitim veren profesör adını yollamış.”

      “Cameron bursları nedir?” diye sordu Yaşlı Hanım.

      “Sanırım milyoner Andrew Cameron’ı duymuşsunuzdur.” dedi rahibin karısı. Yaşlı Hanım’ın ailesindeki kirli çamaşırlardan bahsettiğinin fazlasıyla farkında değildi.

      Yaşlı Hanım’ın beyaz suratı aniden renklendi. Âdeta sert bir el yanağına tokat atmış gibiydi.

      “Evet, duydum.” dedi.

      “Çok güzel taptığı bir kızı varmış ve bu kızın sesi çok güzelmiş. Eğitim alması için onu yurt dışına yollayacakmış ancak kız ölmüş. Adam üzüntüden perişan olmuş anladığım kadarıyla. O zamandan beri her sene genç bir kızı bir yıllığına en iyi hocalardan müzik eğitimi alması için Avrupa’ya yollarmış kızının hatırına. Şimdiye kadar dokuz on kızı yollamış. Ancak korkarım Sylvia Gray’in pek şansı yok. Kendisi de şansı olmadığını düşünüyor.”

      “Neden?” diye sordu Yaşlı Hanım canlanarak. “Bayan Gray’in sesine denk çok az ses olduğuna eminim.”

      “Doğru. Ama bu burslar şahsi işler ve Andrew Cameron’ın keyfine kalmış. Onu tanıyan arkadaşlara sahip bir kız olursa onların tavsiyesiyle o kızı yolluyor. Geçen sene sesi pek güzel olmayan ama babası Cameron’ın eski bir iş arkadaşı olan bir kızı yollamış. Ama Sylvia, kaba tabirle, kendisine torpil getirecek kimseyi tanımıyor. Andrew Cameron ile de tanışıklıkları yok. Neyse ben gideyim. Cumartesi Manselerde görüşürüz Bayan Lloyd. Bu hafta orada toplanıyoruz.”

      “Evet, biliyorum.” dedi Yaşlı Hanım âdeta orada değilmişçesine. Rahibin karısı gittiğinde sepeti bırakıp uzun süre oturdu. Elleri kucağında öylece durdu ve iri siyah gözleri hiçbir şey görmeden karşısındaki duvara baktı.

      Yaşlı Hanım o kadar acınası bir fakirlik çekiyordu ki Dikiş Topluluğu’na para vermek için haftada altı peksimetten az yemek zorunda kalıyordu. Ancak Leslie Gray’in kızını Avrupa’ya müzik eğitimi için yollama gücüne sahipti. Eğer ki Andrew Cameron’a torpil yaptırtmayı seçerse. Yanına gidip gelecek sene Sylvia Gray’i yurt dışına yollamasını isterse bunun gerçekleşeceğine şüphe yoktu. Her şey ona bağlıydı. Ama, ama gururunu çiğneyip kendisine büyük yanlış yapan o adamdan bir ricada bulunması gerekecekti.

      Babası Abraham Lloyd, yıllar yıllar önce Andrew Cameron’ın tavsiyesi ve baskısıyla küçük servetini başarısız olmuş bir işe yatırınca bütün aile acı bir fakirliğe mahkûm olmuştu. Cameron’ın bu yanlışı affedilebilirdi belki. Ancak dayısının yatırımıyla ilgili bir hatadan daha büyük bir yanlış yaptığından kuvvetle şüpheleniliyordu; hatta bu neredeyse kesindi. Hukuki olarak hiçbir şey kanıtlanamazdı tabii. Fakat ince işleriyle tanınan Andrew Cameron, kendisinden çok daha iyi durumdaki adamları mahveden bu karışıklıktan çok daha zengin bir şekilde sıyrılmıştı ve Yaşlı Doktor Lloyd, yeğeninin kendisini kasten mahvettiğini düşünerek kalbi parçalanmış bir vaziyette vefat etti.

      Andrew Cameron’ın yaptığı şey tam olarak bu değildi. Amcasına ilk başta iyi niyetle yaklaştı. Ancak sonunda “herkes kendi çıkarına bakar” düsturuyla kendisini haklı çıkardı.

      Margaret Lloyd onu haklı bulmadı. Sadece servetini kaybetmiş olmaktan dolayı değil, babasının ölümünden de onu sorumlu tuttu ve asla affetmedi. Abraham Lloyd öldüğünde Andrew Cameron belki de vicdanı sızladığından gösterişli bir şekilde hiç rahatsız olmadan Bayan Lloyd’un yanına geldi ve ona maddi yardımda bulunmayı teklif etti. Hiçbir eksiklik çekmeyeceğini söyledi ona.

      Margaret Lloyd bu teklifi âdeta yüzüne çarptı. Ona büyük bir tutkuyla kendisinden tek bir kuruş ya da iyilik kabul etmektense ölmeyi tercih edeceğini söyledi. Cameron ise sakinliğini muhafaza eder gibi görünerek Bayan Lloyd’un kendisiyle ilgili böylesine haksız fikirleri olmasından dolayı üzüldüğünü ifade etti. Her zaman onun arkadaşı olacağını ve ne zaman isterse elinden geldiğince ona yardım edeceğini yağcı bir tavırla söyledi.

      Yaşlı Hanım yirmi yıl boyunca bu fakir evinde Andrew Cameron’dan hiçbir iyilik istemeden öleceğini düşündü. Eğer ki kendisi için iyilik isteyecek olsaydı bunu yapmazdı. Ama Sylvia için! Sylvia için gururunu ayaklar altına alabilir miydi?

      Bu sorunun cevabını vermek, üzüm sürahisi ve şiir kitabında olduğu kadar kolay değildi. Tam bir hafta boyunca Yaşlı Hanım gururunu ve öfkesini düşündü. Bazen uykusuz gecelerinde saatlerce dargınlıkların ve kinin önemsiz olduğunu, bunları aştığını düşündü. Ancak gündüz vakti babasının resmi duvardan bakarken ya da Andrew Cameron’ın dolandırıcılığı yüzünden giymek zorunda olduğu demode elbisesinin hışırtısını duyarken dargınlığı ve kini onu yeniden ele geçirdi.

      Ne var ki Sylvia’ya olan sevgisi öylesine güçlü,