Bilge Ekinci

Divan Şiirinden Seçmeler


Скачать книгу

ion>

      Ahmet Paşa

1

      Gül istedim diken oldu yerim ne çâre kılam

      Meğer libâs-i hayâtımı pâre pâre kılam

      N’olaydı sihr bileydim ki hicre doymak için

      Yüreğimi yüreğin gibi seng-i hâre kılam

      Eğer sitâreye hükm olsa vaslın ey mehrû

      Yaşımla rûz u şeb âfâkı pür-sitâre kılam

      Dedim ki yâre kulum dedi bu sözü diyenin

      Kesem kalem gibi bâşın dilin de pâre kılam

      Dedim teveccüh edip öldür Ahmed’i dedi kim

      Bu kâr-ı hayra ne lâzım ki istihâre kılam

2

      Sernâme-i mahabbeti cânâne yazmışım

      Hasret risâlesin varak-ı câne yazmışım

      Nâlişlerini derd ile bîçâre bülbülün

      Bâd-ı sabâ eliyle gülistâne yazmışım

      Zülfün hikâyesini gönülde misâl edip

      Gam kıssasını levh-ı perîşâne yazmışım

      Resmetmişim gözümde hayâlini gûyiyâ

      Nakş ü nigârı sâgar-ı mercâne yazmışım

      Tâb-ı ruhunla sûzunu yazarken Ahmed’in

      Şevkinden odlara tutuşup yane yazmışım

      Ahmet Paşa

1

      Gül istedim, yerim diken oldu. Ne yapayım, hayatımı, dikenlere takılıp yırtılan bir elbise gibi parça parça etmekten başka çare yok.

      Ah, ne olurdu, büyü bilseydim de, ayrılığa dayanabilmek için yüreğimi senin yüreğin gibi mermer taş yapsaydım!

      Ey ay yüzlü! Eğer sana kavuşmak yıldızların tesiriyle olursa, gece gündüz ağlayarak ufukları gözyaşımın yıldızlarıyla doldurayım.

      Sevgilime: “Ben senin kulunum.” dedim; bana: “Bu sözü söyleyenin kalem gibi başını keser, dilini de parçalarım.” dedi.

      O hâlde: “Lütfederek Ahmed’i öldür.” dedim; “Bu hayırlı iş için tereddüt etmeme ne lüzum var!” cevabını verdi.

2

      Sevgilime büyük bir aşk mektubu yazdım; hasret duygularını ruhumun sahifelerine geçirerek ona gönderilecek bir kitap meydana getirdim.

      Zavallı bülbülün dert ile inleyişlerini meltem vasıtasıyla gül bahçesine yazmış oldum.

      Ey sevgili, saçlarının gönlümdeki macerasını örnek tutarak gam hikâyesini perişan kâğıt üzerine yazdım.

      Hayalini gözüme öyle işlemişim ki sanki mercandan bir kadeh üzerine nakışlar yapmışım.

      Yanağının kalbime verdiği ateşle Ahmed’in yanıklığını yazarken heyecandan alevlenerek neredeyse yanıverecektim.

      Şehzade Cem

1

      Ol dem kanı ki Kâ’be-i kûyun mekân idi

      Ârâmgâhı gönlümün ol âsitân idi

      Ol dem kanı ki sebzelerin tâze tutmağa

      Ol gülistânda yaşlarım âb-ı revân idi

      Ol dem kanı ki sâye-i perr-i hümâ gibi

      Zıll-i zalîl-i gerd-i rehin sâyebân idi

      Ol dem kanı ki mürg-i dile âsitânının

      Her kûşe-i müşerrefi bir âsumân idi

      Ol dem kani kı mesken idi eşiğin Cem’e

      Hayfâ ki geçti bilmedik ol hoş zamân idi

2

      Taşlarla döğünüp yürür âb-ı revânı gör

      Rahm eyledi bu hâlime kevn ü mekânı gör

      Dağlar başında ebr-i felek ağlayıp gider

      Yanınca ra’din ettiği ah ü figânı gör

      Çâk eyledi yakasını derd ile subhgâh

      Çarhın şafak yerine ya döktüğü kanı gör

      Deryalar acıyıp göğe boyadı câmesin

      Toprak döşendi ruy-ı zemîn ü zamanı gör

      Ey kimsesiz soran beri gel hisse-i gam al

      Sen dahi bir nedir feleğin armağanı gör

      İslâm içinde naz ü naîmi götürmiyen

      Küffâr içinde cebr ile şimdi duranı gör

      Şehzade Cem

1

      Hani o zamanlar ki senin bana Kâbe gibi görünen köyünde bulunuyordum; gönlümün dinlenme yeri o yüksek makamdı.

      Nerede o zamanlar ki gül bahçesine benzeyen yüzünün yeşilliklerini taze tutmak için gözyaşlarım akarsu oluyordu.

      Hani o zamanlar ki geçtiğim yollardaki toprağın koyu gölgeliği, devlet kuşunun kanadının altı gibi, bana sığınak oluyordu.

      Nerede o zamanlar ki senin ocağının her köşesi benim gönül kuşuma şerefli bir göktü.

      Eşiğinin Cem’e mesken olduğu o zamanlar nerede? Ne yazık ki geçti, bilemedik; o zamanlar hoş zamanlarmış.

2

      Taşlarla dövünüp ilerleyen akarsuya bak, benim şu hâlime acıyan tabiatı gör!

      Dağlar başında göğün bulutu ağlayıp gidiyor, yanı başında gök gürültüsünün ettiği ahı ve feryadı seyret!

      Sabahleyin dert ile yakasını yırttı. Feleğin şafak yerine şu döktüğü kana bak!

      Denizler acıyarak elbisesini maviye boyadı, yeryüzü toprak döşendi, zamanı gör.

      Ey kimsesiz soran, beri gel, gam hissesi al da feleğin armağanı nedir, sen de bir gör!

      İslam içindeki nazlı ve nimetlerle dolu hayatı beğenmezken şimdi kâfirler içinde zorla duranı gör!

      Necâtî

1

      Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler

      Servi yürütmediler gonceyi söyletmediler

      Taşradan geldi çemen sahnına bigâne deyu

      Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler

      Âdeti hûbların cevr ü cefâdır amma

      Bana ettiklerini kimselere etmediler

      Hamdülillâh mey-i cânbahş ile sâkîlerimiz

      Âb-ı hayvân ile kevser suyun istetmediler

      Ey Necâtî yürü sabr eyle elinden ne gelir

      Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler

2

      Çıkalı göklere âhım şereri döne döne

      Yandı kandîl-i sipihrin ciğeri döne döne

      Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın

      Zevk ü şevk ile verir cân ü seri döne döne

      Sen olasın deyu bir bir asılıp âyîneler

      Gelene gidene eyler nazarı döne döne

      Şâm-ı zülfünde gönül Mısrı harâb oldu deyu

      Sana iletti kebûter haberi döne döne

      Ey Necâtî yaraşır mutribi şeh meclisinin

      Raks urup okuya bu şi’r-i teri döne döne

      Necâtî

1

      Lale