Necâtî, yürü! Sabret çünkü elden ne gelir? Güzeller cevr ve cefayı kime öğretmediler?
Ahımın kıvılcımları döne döne göklere çıkalı, gök kandilinin bağrı yandı. Istırapla kıvranıp dönüyor.
Ey sevgili, senin zülfüne asılanın ayağı yere mi basar? Zevk ve heyecandan döne döne canını, başını verir.
Aynalar sarkarak belki sen olursun diye döne döne bir bir gelene gidene bakıyorlar.
Zülfünün gecesinde gönlümün şehri harap olduğu için güvercin döne döne uçarak sana haber getirdi.
Ey Necâtî, sultan meclisinin çalgıcısı bu taze şiiri döne döne oynayarak okusa yaraşır.
Dil sevdi yine cân ile cânân olacağı
Bîçâre bilir derdine dermân olacağı
Gün yüzü tulû eyleyicek subh-ı safâdan
Besbelli idi âfet-i devrân olacağı
Dil leblerinin şevki ile düştü şaraba
Sâkî içelim sun beri şol kan olacağı
Dil zülfüne dolaştı dedim güldü dedi yâr
Benzer ki olageldi perişân olacağı
Genc-i rûhu katında gönül hâlini anma
Billâh Necâtî ko şu viran olacağı
Gamzen çalışır, lâhzada kan eylemek ister
Bûsen dürüşür anı yalan eylemek ister
Her âdemi bir bûsede bin yıl yaşatırlar
Sâkîlerimiz tayy-ı zamân eylemek ister
Cânâne gelir meclise gelmez değil amma
Kendisini can gibi nihan eylemek ister
Ben kasdederim saklamağa aşkını lâkin
Gönlüm dolarak âh ü figân eylemek ister
Elvermiş iken ayağına baş ko Necâtî
Ol şûh-ı cihân serv-i revân eylemek ister
Gönlüm yine o canan olacağı canla sevdi; zavallı, derdine derman olacağı bilir.
Onun gün yüzü safa sabahından doğduğu zaman, dünyanın afeti olacağı besbelli idi.
Gönlüm o sevgilinin dudaklarının arzusuyla şaraba düştü; saki, şu kan olasıyı getir, sun da içelim.
“Gönlüm zülfüne dolaştı.” dedim; sevgili güldü ve dedi ki: “Perişan olması yaklaşmışa benziyor…”
Ey Necâtî, onun bir hazine gibi zengin ve güzel yanağı karşısında gönlünün hâlini anma. Allah aşkına, bırak şu viran olasıyı!
Gamzen, çalışır, her an kan etmek ister; öpücüğün atılarak onu yalancı çıkarmak ister.
Her insanı bir öpücükte bin yıl yaşatıyorlar. Sakilerimiz zamanı aşmak ister.
Sevgili, toplantıya gelmez değil; gelir, ama kendisini ruh gibi gizlemek ister.
Ben onun aşkını saklamaya niyet ederim. Fakat gönlüm dolarak ah ve figan etmek ister.
Ey Necâtî, fırsat düşmüşken onun ayağına baş koy. O cihan şuhu, selvi boyuyla yürüme arzusundadır.
Zeynep Hatun
Keşfet nikâbını yeri göğü münevver et
Bu âlem-i anâsırı firdevs-i enver et
Depret lebini cûşe getir havz-i kevseri
Anber saçını çöz bu cihânı muattar et
Hattın berat verdi sabâ yeline dedi
Tez er Hıtay’a Çin’i tamamet müsahhar et
Yâra yolunda aşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki hicr ile cânın mükedder et
Zeynep çü dost zülfü gibi tarumarsın
Divane olma şiirini divan ü defter et
Mihrî Hatun
Hâbdan açtım gözüm nagâh kaldırdım seri
Karşıma gördüm durur bir mah-çehre dilberi
Taliim sa’d oldu yahut kadre erdim galiba
Kim mahallem içre gördüm gice doğmuş müşteri
Nur akar gördüm cemâlinden egerçi zâhirâ
Kendisi benzer müselmana libası kâferi
Gözümü açıp yumunca oldu çeşmimden nihân
Şöyle teşhis eyledim kim ya melektir ya peri
Erdi çün âb-ı hayata Mihrî ölmez haşredek
Gördü çün şeb zulmetinde ol ayan İskender’i
Zeynep Hatun
Yüzünün örtüsünü aç, yeri, göğü aydınlat; bu maddeler âlemini nurlu cennete çevir!
Dudaklarını kımıldatarak kevser havuzunu coştur, amber gibi saçını çöz, bu cihanı kokularla doldur!
Şakağındaki zülüfler melteme ferman yazdı ve dedi ki: “Çabuk git, Hıtay ile Çin illerini zapt et!”
Ey sevgili, “Yolunda dert ile aşkından ölenin, ayrılıkla ruhunu üz.” diye sana kim söyler?
Zeynep, sevgilinin saçları gibi darmadağınsın, divane olma, şiirlerini defter ve divan hâline getir!
Mihrî Hatun
Uykudan gözümü açtım, ansızın başımı kaldırdım, ay yüzlü bir güzelin karşımda durduğunu gördüm.
Talihim mesut oldu yahut da galiba Kadir Gecesi’nin saadetine kavuştum; çünkü mahallem içinde geceleyin Müşteri’nin doğduğunu görmüştüm.
Gerçi görünüşte yüzünden nur akıyordu ve kendisi Müslüman’a benziyordu; fakat elbisesi kâfir biçimi idi.
Gözümü yumup açıncaya kadar gözden kayboldu; o andaki görüşüme göre ya melekti ya peri…
Mihrî artık kıyamete kadar ölmez, çünkü abıhayata ulaştı. Gece karanlıkları içinde o İskender’i açıkça gördü.
Zâtî
Bu bezm-i âlemârânın içinde camlar güldür
Sûrâhî gonce vü âvâzesi feryad-ı bülbüldür
Benefşe al ele bağ-ı bahara ta’n eder meclis
Şehâ zerrin kadeh nergis dühân-ı şem’ sümbüldür
Bu bir serv ü yalın yüzlü güzeldir şem’-i bezmârâ
Yanar par par sana karşu serinde dûdu kâküldür
Şehâ kavs-i kuzah çeng ü bu bezme Zühre çengidir
Şua’-ı mihr ü men nay ü felek def ay ü gün püldür
Bu meclis bir güzel rânâ teferrücgâhdır Zâtî
Sürahi çeşmesar olmuş ona ab-ı revân müldür
Noldun