cânına rahm câne kıyma
Sayyâd sakın cefâ yamandır
Bilmezsin mi ki kana kandır
Sayyâd bana bağışla kanın
Yandırma cefâ oduna canın
Sayyâd dedi budur maaşım
Açman ayağın giderse başım
Mecnûn ana verdi cümle rahtın
Pâk eyledi bergden dırahtın
Ol turfa gazâlin açtı bendin
Şâd eyledi cân-ı derdimendin
Yüz urdu yüzüne kıldı efgân
Göz sürdü gözüne oldu giryân
Ey çeşm-i nigâr yâdigârı
Seyl eyle bana gam-ı nigârı
Kıldıkta hayâl-i çeşm-i Leylî
Sen ver ben hastaya tesellî
Giderken baktı ki bir avcı tuzak kurmuş ve tuzağına ceylanlar düşmüş. Bu tuzağa esir olan bir ceylanın kanlı gözyaşları kara gözlerine dolmuş. Boynu bükülmüş, ayağı bağlı, şehla gözü nemli ve canı yaralı. Mecnun bu ceylanın hâline acıdı, ona bakarak gül rengi gözyaşları döktü. Bu zulüm, gönlüne çok sert geldi; yumuşak yumuşak dedi ki:
“Avcı, bu mis kokulu ceylana merhamet et! İnsan bu hâle acımaz mı? Bu zavallı zayıfın canına acı, cana kıyma! Avcı, cefa yamandır, ondan sakın. Bilmiyor musun ki kan edene kan olur! Avcı, bunun kanını bana bağışla, canını cefa ateşinde yakma.”
Avcı cevap verdi:
“Benim yiyeceğim budur, başımı kesseler ayağını açmam. Bu avı öldürmeyi ihmal edersem sonra çoluğumun çocuğumun hâli ne olur?”
Mecnun, bir ağacı yapraklarından temizler gibi üstündeki bütün kıymetli şeyleri çıkararak ona verdi. O güzel ceylanın bağlarını açtırıp dertli canını şad etti. Yüzünü yüzüne dayayarak figana başladı ve gözünü onun gözüne sürerek ağladı:
“Ey bana sevgilimin gözünü hatırlatan, onun gamını çekmemi kolaylaştır! Leyla’nın gözü hayalime geldikçe ben hastaya sen teselli ver!”
Hayâlî
Ey aşk-i yâre bende-i fermân olan başım
Bî-taht ü tâc âleme sultân olan başım
Kan ile ta’ne taşlarını lâ’l-renk edip
Derd ü belâ güherlerine kân olan başım
Ey bir gediğine bu cihânın konulmayıp
Gam illerinde seng-i beyâbân olan başım
Evvel benim firâk ile ummân edip yaşım
Âhir habâb-ı lücce-i ummân olan başım
Her gün Hayâlî gibi idüp bir makâmı seyr
Her gice bir vilâyete sultan olan başım
Al tuti gülşen-i minâyı seyrân eylesin
Goncalar bülbül gibi feryad ü efgân eylesin
Her yanadan lâleler açsın kadeh bezm ehline
Her habab ol şevkten çak-i giribân eylesin
Çeşme-i billûrdan yakut-ı nâb olsun revân
Bahr-i hüsnün dilberin pür dürr ü mercân eylesin
Çünki bu mamure-i âlem oluptur bî-sabat
Bade seyli hane-i endûhu virân eylesin
Benzemez şam-ı firâk içre Hayâlî yaşına
Her bir encüm kendüyi bir mâh-ı tâbân eylesin
Hayâlî
Ey sevgilinin aşkına fermanlı köle olan başım. Taçsız, tahtsız âleme sultan olan başım!
Atılan ayıplama taşlarını kanla lal rengine boyayarak dert ve bela cevherlerine maden ocağı olan başım!
Ey, bu cihanın hiçbir gediğine konulmayıp gam ülkelerinde kırların taşı olan başım!
Önce ayrılık derdiyle benim gözyaşımı umman ederek nihayet sonsuz denizler üzerindeki bir kabarcığa dönen başım!
Hayâlî gibi her gün bir makamı dolaşıp her gece bir ülkeye sultan olan başım!
Al papağan gök bahçelerini gezip dolaşsın, goncalar bülbül gibi feryat ve figan etsin.
Kadeh, toplantıda bulunanlara, her yandan laleler açtırsın; o şevkten her kabarcık yakasını yırtsın.
Billur pınarından saf yakut akıp dökülsün, sevgilinin güzellik denizini inci ve mercanla doldursun.
Mademki bu mamur âlem ülkesi devamsızdır, bari şarap seli keder evini viran etsin.
Hayâlî’nin ayrılık akşamındaki gözyaşına benzemez; her yıldız kendini parlak bir ay etsin!
Yahya Bey
Dâr-ı dünyâ deli gönlüm gibi vîrân olsa
Ne cihân olsa ne cân olsa ne hicrân olsa
Kâşki sevdiğimi sevse kamû halk-ı cihân
Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa
Bir demir dâğı delip boynuna almak gibidir
Her kişi âşık olurdu eğer âsân olsa
Şâdmânım gam-ı yâr ile sevinmez bu kadar
Bir gedâ cümle cihan mülküne sultân olsa
Cân atar karşı çıkar izzet eder ey Yahyâ
Hançer-i dilber ile bir sakınan cân olsa
Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman)
Allah Allah diyelim, sancak-ı şâhî çekelim
Yürüyüp her yanedan şarka sipâhî çekelim
İki yerden kuşanalım yine gayret kuşağın
Bulaşıp toz ile toprağa bu râhı çekelim
Pâymâl eyleyelim kişverini sürh-serin
Gözüne sürme deyu dûd-ı siyâhı çekelim
Bize farz olmuş iken olmamız İslâma zahir
Nice bir oturalım bunca günâhı çekelim
Umarım rehber ola bize Ebûbekr ü Ömer
Ey Muhibbî yürüyüp şarka sipâhi çekelim
Yahya Bey
Dünya ülkesi deli gönlüm gibi viran olsa, ne cihan ne can ne de ayrılık olsa.
Keşke cihanın halkı hep benim sevdiğimi sevse, hemen hepimizin sözü sevgilinin hikâyesi olsa.
Aşk bir demir dağı delip boynuna almak gibidir, eğer kolay olsa herkes âşık olurdu.
Sevgilinin derdiyle o kadar mesudum ki, bir dilenci, bütün cihan mülküne sultan olsa bu kadar sevinmez.
Ey Yahya, o güzelin hançeriyle sakınan bir can olsa, can atar, karşı çıkar, saygı ve ikram gösterir.
Muhibbî
Allah