Bilge Ekinci

Divan Şiirinden Seçmeler


Скачать книгу

Ali Paşa’ya (Bahâriye)

      Rûhbahş oldu Mesîhâ sıfat enfâs-ı bahâr

      Açtılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr

      Tâze cân buldu cihân erdi nebâtata hayât

      Ellerinde harekât eyleseler serv ü çenar

      Döşedi yine çemen nat-ı zümürrüd-fâmın

      Sîm-i hâm olmuş iken ferş-i harîm-i gülzâr

      Yine ferrâş-ı sabâ sahn-i ribât-ı çemene

      Geldi bir kâfile kondurdu yükü cümle bahâr

      Leşker-i ebr çemen mülküne akın saldı

      Durma yağmada yine niteki bâgı tâtâr

      Farkına bir nice per takınır altın telli

      Hayl-i ezhâre meğer zanbak olupdur serdâr

      Dikti leşkergeh-i ezhâra sanavber tûğun

      Haymeler kurdu yine sahn-i çemende eşcâr

      Döşedi mihr-i felek yolları dîbâlar ile

      Etti teşrîf çemen mülkünü sultân-ı bahâr

      Subhdem velvele-i nevbet-i şâhî mi değil

      Savt-ı mürgân-ı hoş-elhân ü sadâ-yı kûhsâr

      Bâkî

1Sadradam Ali Paşa İçin YazılmışKasidenin Başlangıcı

      Baharın nefesleri İsa gibi ruh verici oldu: Çiçekler ölüm uykusundan gözlerini açtılar. Cihan taze can buldu, bitkilere hayat erdi; selvi ve çınar hareket etmek isteseler ellerinde. Gül bahçesinin içine ham gümüş yaygı olmuşken yine çimenlik zümrüt renkli kilimini döşedi. Yine sabah rüzgârı çimenlik kervansarayına geldi, bir kafile kondurdu ki yükü bütün bahar.

      Bulut ordusu çimenlik ülkesine akın saldı, düşman haydutları gibi durmadan yağma etmekte. Zambak, başına altın telli tuğlar takınıyor; meğer çiçekler zümresine başkomutan olmuş. Çam, çiçekler ordugâhına tuğunu dikti; ağaçlar gene çimenlik ülkesine çadırlar kurdu. Göğün güneşi, yolları ipek kumaşlarla döşedi: Bahar sultanı çimenlik ülkesini teşrif etti.

      Sabahleyin güzel nağmeli kuşların sesleri ve dağların yankıları hükümdar orkestrasının çıkardığı sesler değil mi?

      Çemen etfâlinin uykuların uçurdu yine

      Subhdem gulgule-i fâhte gülbang-i hezâr

      Dâye-i ebr yine goncelerin şebnemden

      Başına akçe dizer nite ki etfâl-i sıgâr

      Mevsim-i rezm değildir dem-i bezm erdi deyû

      Sûsenin hançerini tuttu serâpâ jengâr

      Semenin sîne-i sîmînin açıp bâd-ı seher

      Çözdü gülşende gülün düğmelerin nâhun-ı hâr

      Pîrehen berg-i semen gûy-ı girîbân şebnem

      Gülsitân oldu bugün bir sanem-i lâle-i zâr

      Zîb ü fer vermek için rûy-ı arus-ı çemene

      Yâsemen şâne sabâ mâşıta âb âyinedâr

      Dürr ü yâkut ile bir nahl-i murassa sandım

      Erguvân üzre dökülmüş katarât-ı emtâr

      Şîşe-i çarhta gör bunca musanna nahli

      Nice ârâste kılmış anı sun’-ı Cebbâr

      Berg-i ezhârı havâ şöyle çıkardı feleğe

      Pür kevâkib görünür künbed-i çarh-ı devvâr

      Dem-i Îsa dirilir bûy-ı buhûr-ı Meryem

      Açtı zanbak yed-i beyzâ-yı kef-i Mûsâ vâr

      Câm-ı zerrîni dolu bâde-i gülrenk etmiş

      Gül-i rânâ seherî etmek için def’-i humâr

      Zanbakın goncesidir bâğa gümüş bâzûbend

      Zağferân ile yazılmış ana hatt-ı tûmâr

      Gene sabahleyin kumrunun tekbiri ve bülbülün ezanı çimen çocuklarının uykusunu uçurdu.

      Yine bulut dadısı goncaların başına, küçük çocuklar gibi, çiy tanelerinden akçeler diziyor. Savaş mevsimi değildir toplantı zamanı geldi diye susenin hançerini baştan ayağa pas tuttu.

      Seher yeli, yaseminin gümüş göğsünü açıp; dikenin tırnağı, gül bahçesinde gülün düğmelerini çözdü. Gömleği yasemin yaprağı, yakasının tokası çiy tanesi: Gül bahçesi bugün lale yanaklı bir sevgili oldu. Bu çimenlik gelininin yüzüne güzellik ve parlaklık vermek için yasemin tarak, meltem süsleyici, su ayna tutucu.

      İnci ve yakutla işlenmiş bir düğün ağacı sandım: Erguvan üzerine yağmur damlaları dökülmüş. Bak, göğün vazosunda incilerle işlenmiş bunca düğün ağaçlarını gör, gene kudretli Tanrı’nın sanatı onları nasıl bezemiş! Çiçek yapraklarını hava öyle göğe çıkardı ki bu dönen çarkın kubbesi yıldızlarla dolu görünüyor.

      Buhur-ı Meryem çiçeğinin kokusu İsa’nın nefesi geçiniyor, zambak Musa gibi beyaz elini açtı. Güzel gül, sabahleyin, mahmurluğunu gidermek için zerrinin kadehini gül rengi şarap dolusu etmiş.

      Dehen-i gonce-i ter türlü letâif söyler

      Gülüp açılsa acep mi gül-i rengîn-ruhsâr

      Güher-i fırsatı aldırma sakın devr-i felek

      Sim ü zerle gözünü boyamasın nergis-vâr

      Câm-ı mey katraları sübha-i mercân olsun

      Geliniz zerk ü riyâdan edelim istiğfar

      Lâle sahrayı bugün kân-ı Bedahşan etti

      Jâle gülzâra nisâr eyledi dürr-i şehvâr

      Dâmenin dürr ü cevâhirle pür etti gül-i ter

      Ki ede hâk-i der-i Hazret-i Paşa’ya nisâr

      Taze goncanın ağzı türlü türlü latifeler söylüyor: Yanağı renkli gül gülüp açılsa şaşılır mı?

      Fırsat incisini sakın elden kaçırma; feleğin devri nergis gibi altın ve gümüşle gözünü boyamasın. Şarap kadehi damlaları tespih taneleri olsun, gelin, gösterişçilikten ve ikiyüzlülükten tövbe edelim. Lale bugün kırları Bedahşan maden ocağına çevirdi; çiy, gül bahçesine büyük inciler saçtı. Taze gül, Paşa Hazretleri’nin kapısının toprağına saçmak üzere, eteğini inci ve elmaslarla doldurdu.

2Mersiye (Kanunî Sultan Süleyman’a)

      Ey pâybend-i dâmgeh-i kayd-i nâm ü nenk

      Tâ key havâ-yı meşgâle-i dehr-i bî-direnk

      An ol günü ki âhîr olup nevbahâr-ı ömr

      Berg-i hazâna dönse gerek rûy-i lâlerenk

      Âhir mekânın olsa gerek cür’a gibi hâk

      Devrân elinden erse gerek câm-ı ayşa senk

      İnsân odur ki âyine-veş