Ali Paşa’ya (Bahâriye) Rûhbahş oldu Mesîhâ sıfat enfâs-ı bahâr Açtılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr Tâze cân buldu cihân erdi nebâtata hayât Ellerinde harekât eyleseler serv ü çenar Döşedi yine çemen nat-ı zümürrüd-fâmın Sîm-i hâm olmuş iken ferş-i harîm-i gülzâr Yine ferrâş-ı sabâ sahn-i ribât-ı çemene Geldi bir kâfile kondurdu yükü cümle bahâr Leşker-i ebr çemen mülküne akın saldı Durma yağmada yine niteki bâgı tâtâr Farkına bir nice per takınır altın telli Hayl-i ezhâre meğer zanbak olupdur serdâr Dikti leşkergeh-i ezhâra sanavber tûğun Haymeler kurdu yine sahn-i çemende eşcâr Döşedi mihr-i felek yolları dîbâlar ile Etti teşrîf çemen mülkünü sultân-ı bahâr Subhdem velvele-i nevbet-i şâhî mi değil Savt-ı mürgân-ı hoş-elhân ü sadâ-yı kûhsâr
Bâkî
Baharın nefesleri İsa gibi ruh verici oldu: Çiçekler ölüm uykusundan gözlerini açtılar. Cihan taze can buldu, bitkilere hayat erdi; selvi ve çınar hareket etmek isteseler ellerinde. Gül bahçesinin içine ham gümüş yaygı olmuşken yine çimenlik zümrüt renkli kilimini döşedi. Yine sabah rüzgârı çimenlik kervansarayına geldi, bir kafile kondurdu ki yükü bütün bahar.
Bulut ordusu çimenlik ülkesine akın saldı, düşman haydutları gibi durmadan yağma etmekte. Zambak, başına altın telli tuğlar takınıyor; meğer çiçekler zümresine başkomutan olmuş. Çam, çiçekler ordugâhına tuğunu dikti; ağaçlar gene çimenlik ülkesine çadırlar kurdu. Göğün güneşi, yolları ipek kumaşlarla döşedi: Bahar sultanı çimenlik ülkesini teşrif etti.
Sabahleyin güzel nağmeli kuşların sesleri ve dağların yankıları hükümdar orkestrasının çıkardığı sesler değil mi?
Çemen etfâlinin uykuların uçurdu yine
Subhdem gulgule-i fâhte gülbang-i hezâr
Dâye-i ebr yine goncelerin şebnemden
Başına akçe dizer nite ki etfâl-i sıgâr
Mevsim-i rezm değildir dem-i bezm erdi deyû
Sûsenin hançerini tuttu serâpâ jengâr
Semenin sîne-i sîmînin açıp bâd-ı seher
Çözdü gülşende gülün düğmelerin nâhun-ı hâr
Pîrehen berg-i semen gûy-ı girîbân şebnem
Gülsitân oldu bugün bir sanem-i lâle-i zâr
Zîb ü fer vermek için rûy-ı arus-ı çemene
Yâsemen şâne sabâ mâşıta âb âyinedâr
Dürr ü yâkut ile bir nahl-i murassa sandım
Erguvân üzre dökülmüş katarât-ı emtâr
Şîşe-i çarhta gör bunca musanna nahli
Nice ârâste kılmış anı sun’-ı Cebbâr
Berg-i ezhârı havâ şöyle çıkardı feleğe
Pür kevâkib görünür künbed-i çarh-ı devvâr
Dem-i Îsa dirilir bûy-ı buhûr-ı Meryem
Açtı zanbak yed-i beyzâ-yı kef-i Mûsâ vâr
Câm-ı zerrîni dolu bâde-i gülrenk etmiş
Gül-i rânâ seherî etmek için def’-i humâr
Zanbakın goncesidir bâğa gümüş bâzûbend
Zağferân ile yazılmış ana hatt-ı tûmâr
Gene sabahleyin kumrunun tekbiri ve bülbülün ezanı çimen çocuklarının uykusunu uçurdu.
Yine bulut dadısı goncaların başına, küçük çocuklar gibi, çiy tanelerinden akçeler diziyor. Savaş mevsimi değildir toplantı zamanı geldi diye susenin hançerini baştan ayağa pas tuttu.
Seher yeli, yaseminin gümüş göğsünü açıp; dikenin tırnağı, gül bahçesinde gülün düğmelerini çözdü. Gömleği yasemin yaprağı, yakasının tokası çiy tanesi: Gül bahçesi bugün lale yanaklı bir sevgili oldu. Bu çimenlik gelininin yüzüne güzellik ve parlaklık vermek için yasemin tarak, meltem süsleyici, su ayna tutucu.
İnci ve yakutla işlenmiş bir düğün ağacı sandım: Erguvan üzerine yağmur damlaları dökülmüş. Bak, göğün vazosunda incilerle işlenmiş bunca düğün ağaçlarını gör, gene kudretli Tanrı’nın sanatı onları nasıl bezemiş! Çiçek yapraklarını hava öyle göğe çıkardı ki bu dönen çarkın kubbesi yıldızlarla dolu görünüyor.
Buhur-ı Meryem çiçeğinin kokusu İsa’nın nefesi geçiniyor, zambak Musa gibi beyaz elini açtı. Güzel gül, sabahleyin, mahmurluğunu gidermek için zerrinin kadehini gül rengi şarap dolusu etmiş.
Dehen-i gonce-i ter türlü letâif söyler
Gülüp açılsa acep mi gül-i rengîn-ruhsâr
Güher-i fırsatı aldırma sakın devr-i felek
Sim ü zerle gözünü boyamasın nergis-vâr
Câm-ı mey katraları sübha-i mercân olsun
Geliniz zerk ü riyâdan edelim istiğfar
Lâle sahrayı bugün kân-ı Bedahşan etti
Jâle gülzâra nisâr eyledi dürr-i şehvâr
Dâmenin dürr ü cevâhirle pür etti gül-i ter
Ki ede hâk-i der-i Hazret-i Paşa’ya nisâr
Taze goncanın ağzı türlü türlü latifeler söylüyor: Yanağı renkli gül gülüp açılsa şaşılır mı?
Fırsat incisini sakın elden kaçırma; feleğin devri nergis gibi altın ve gümüşle gözünü boyamasın. Şarap kadehi damlaları tespih taneleri olsun, gelin, gösterişçilikten ve ikiyüzlülükten tövbe edelim. Lale bugün kırları Bedahşan maden ocağına çevirdi; çiy, gül bahçesine büyük inciler saçtı. Taze gül, Paşa Hazretleri’nin kapısının toprağına saçmak üzere, eteğini inci ve elmaslarla doldurdu.
Ey pâybend-i dâmgeh-i kayd-i nâm ü nenk
Tâ key havâ-yı meşgâle-i dehr-i bî-direnk
An ol günü ki âhîr olup nevbahâr-ı ömr
Berg-i hazâna dönse gerek rûy-i lâlerenk
Âhir mekânın olsa gerek cür’a gibi hâk
Devrân elinden erse gerek câm-ı ayşa senk
İnsân odur ki âyine-veş