İbrahim Alâettin Gövsa

Sabatay Sevi


Скачать книгу

RKEN

      Sabatay Sevi, miladın on yedinci asrı ortasında, yani zamanımızdan üç yüz sene kadar evvel Türkiye’de büyük bir sosyal ve siyasi hareket meydana getirmiş ve yalnız bizim memlekette değil, bütün Avrupa’da dikkat çekmiş bir adamdır.

      Dinî veya siyasi birtakım davalar güden birçok türediler gibi eğer o da hiçbir iz bırakmadan tarihe karışmış olsaydı, zamanında uyandırdığı merak ve heyecandan dolayı yine bir dereceye kadar incelemeye layık görülürdü.

      Fakat Sabatay Sevi’nin kendinden sonra bıraktığı iz, hayatında uyandırdığı heyecan ve cereyandan daha mühimdir.

      Hatırasını, pek sınırlı bir zümre içinde olsa bile, hâlâ dipdiri yaşatmaya muvaffak olan Sabatay Sevi’yi yalnız tarihî bir mevzu olarak değil, aynı zamanda sosyal bir zemin niteliğiyle de incelemek faydalıdır.

      Bu adam memleketimizde yaşamış ve mühim bir iz bırakmış olduğu hâlde onun kim olduğunu, neler yapmak istediğini ve neler yapmaya muvaffak olduğunu; nasıl esaslara ve fikirlere dayandığını, macerasının nasıl başlayıp ne şekil aldığını ve üç yüz senelik tarihte bıraktığı izlerin ne gibi değişimlere uğradığını anlatan etraflı değil; kısaltılmış bir tek Türkçe eserimizin bulunmaması, hayrete layık kayıtsızlıklarımızdandır.

      Ona dair “Sabbatai Zewi” başlığı ile 400 sahifelik Almanca felsefi ve resimli bir inceleme eseri yazan Josef Kastein’in eserine ilave ettiği bibliyografi incelenince görülüyor ki, şimdiye kadar muhtelif Avrupa dillerinde bu zat için yazılmış bağımsız kitapların sayısı elliden aşağı değildir. Gazete ve mecmuaların yayımladıkları makale ve etütler de bunun haricinde bulunuyor.

      Fransız, İngiliz ve Alman dillerindeki büyük ansiklopediler de onu ehemmiyetle kaydederler. İslam Ansiklopedisi de kendisine Musevilikle İslamlık arasında ayrı bir mezhep kurmuş olmak sıfatı ile epeyce mühim bir yer ayırır.

      Dilimizde bu zat ile kurduğu müessese hakkında ayrı bir kitap bulunmaması şöyle dursun, tarihlerimizin verdikleri bilgi de gayet kısaltılmış ve yüzeyseldir.

      O zamanların vakalarını günü gününe kaydeden Raşit tarihi, onun yalnız Edirne Sarayı’nda ve Dördüncü Mehmed’in huzurunda Müslüman oluşunu beş altı satırlık bir ibare içinde haber vermekle yetiniyor ki bunun sureti aşağıda görülecektir.

      Bir nüshası Köprülü Kütüphanesi’nde bulunan Nişancı Abdi Paşa’nın “Vakayiname”si de aynı hadiseyi on beş, yirmi satırlık bir özet hâlinde kaydediyor. Bunun da sureti belgeler arasında okunacaktır.

      Fındıklılı Mehmed Ağa’nın sonraları basılmış olan “Silahtar Tarihi”nin birinci cildindeki kayıt da tamamıyla Abdi Paşa’nın Vakayiname’sinden alınmış gibidir. Birkaç kelime ve tabir değişikliğinden başka hususiyeti bulunmuyor.

      Sonradan yazılan tarihler arasında benim tesadüf edebildiğime göre, yalnız Kâmil Paşa’nın “Tarihi Siyasi”sinde Avcı Sultan Mehmed zamanını anlatırken Sabatay Sevi’den, adını da yanlış yazmak suretiyle, on beş, on altı satırlık bir ibare içinde bahsetmektedir.

      1924’te, Sabatayistlerden Karakaşzade Mehmet Rüştü, mensup olduğu zümrenin sırları hakkında birtakım ifşaatta bulundu. Onlara karşı yazdığı açık mektuplarla gazete yazarlarına verdiği mülakatlar, Vakit gazetesinde yayınlandı. Bunun üzerine yine bu zümre tarafından çıkarılan Vatan gazetesi “Tarihin esrarengiz bir sahifesi” unvanı altında bir seri tarihî makale yayınladı: On makaleden oluşmuş bu yazı dizisi, dilimizde Sabatay Sevi ve bilhassa zümresi hakkında ilk defa yayınlanmış bir inceleme eseri gibi sayılabilir. Ancak bu serinin yayınlanmasındaki maksat; Karakaşzade Mehmet Rüştü’nün, hâlâ yaşadığından ve devamından ısrarla bahsettiği zümre özellik ve geleneklerinin tarihe karışmış birer hurafe olduğunu ileri sürmekten ve işin bu cihetine herkesi inandırmak arzusundan ibaretti. O makalelerin hakikate hiç de uygun olmayan noktaları aşağıda gelecek olan tahlillerinden anlaşılacaktır.

      Ondan sonra birkaç haftalık gazetede Sabatay Sevi hakkında bazı dağınık yazılar yayınladılar. Mesela Resimli Dünya ve Resimli Gazete, bazı dikkate şayan yazılar yayınlamışlardı. Ve Son Saat gazetesi “Dönmelik Nasıl Çıktı, Nasıl Gelişti?” başlığı altında güya tarihî olmak iddiasıyla uzun bir yazı dizisi tutturdu.

      Memleketimizde bu mevzuya dair ilmî bir mahiyet taşıdığı sayılabilecek eser, Profesör Abraham Galante’nin 1935’te, İstanbul’da Fransızca olarak basılan 125 sahifelik kitabıdır sanıyorum. Bu kitap, “Sabatay Sevi Hakkında ve Mensuplarının Teşkilatı ve Âdetlerine Dair Yeni Belgeler” ismini taşır. Onda, doğuda Sabatay Sevi’ye ait İbranice, İspanyolca, Rumca ve Ermenice eserlerin ve belgelerin isimleri ile bir kısmının suretleri de vardır.

      Ben “Meşhur Adamlar Ansiklopedisi”ni hazırladığım sırada, Sabatay Sevi’ye ait malumatı bizim tarihlerle Avrupa ansiklopedilerinde aramakla beraber, ona ait gravürleri içerdiğini haber aldığım Josef Kastein’in kitabını da bilhassa bunun için Viyana’dan getirtmiştim.

      7 Gün mecmuasında “İzmirli Sabatay Sevi’nin Hayatı ve Macerası” başlığı altında yazdığım beş makaleyi de o vesile ile yaptığım araştırmalardan ve bilhassa Abraham Galante’nin eserinde bulduğum malumattan istifade ederek meydana getirmiştim.

      Bütün buIabiIdiklerimi daha iyi bir tertip ile sıralayarak, Sabatay Sevi hakkında tarihî ve toplumsal mahiyette küçük bir inceleme tecrübesi olarak meydana koymayı, gerek bugün o mevzuyu merak edenler gerek ileride meseleyi genişleterek etraflı bir araştırma yapacak olanlar için faydalı saydım.

      Ben Sabatay Sevi geleneklerinin bugün tarihe karışmış bir hurafeden ibaret olmadığını yakından bilenlerdenim. Vatan gazetesi “Tarihin esrarengiz bir sahifesi” başlığıyla yazdığı makalelerde, zümrenin başlıca fertleri arasında yardımlaşmaya dayanan hususi teşkilattan başka bir ayrılık belirtisi kalmadığını ve eski anane ve hurafelerin artık tarihe karıştığını ileri sürdüğü sıralarda, ben Marki köyünde bu zümre tarafından kurulmuş yatılı bir kız lisesinin müdürü idim ve bir buçuk sene aralarında yaşamak sureti ile Sabatay Sevi’den kalan anane ve âdetlerin, onların hayatında hâlâ ne kadar hâkim olduğunu bizzat gördüm. Bilhassa yedi, sekiz yaşındaki Sabatayist çocukların defterleri arasında, aileleri tarafından kendilerine ezberletilen yarı İbranice yarı İspanyolca duaların suretlerini buldum. Henüz on beş sene evvel:

      “Beşamı barohya ilen Sabatay Sevi, es Sabatay Sevi etnedolos mondos” yani “dünyanın yarısı hükmünde olan Sabatay Sevi’nin mübarek adı ile” diye besmele çeken ve duasına böyle başlayan çocukların, bugün ancak gençlik çağlarında bulunduğunu bilirken, “Sabatay Sevi” ananesine tarihe karışmış bir hurafe nazarıyla bakmakta elbette mazur görülürüm.

      Sabatay’ı, halifelerinden sayılan ve vaktiyle tanrılık mertebesine kadar çıkarılan Osman Ağa’nın “ağa” lakabının kaldırılmasından sonra “Osman Oğan” suretinde söylenip yazılmaya başlaması da zümreye mensup olanlardan bir kısmının pek yeni bir buluşudur ve ananenin ne kadar canlı olduğuna pek yeni bir delildir.

      Bununla beraber, memleket kanunlarına muhalif olmamak şartı ile her vatandaşın istediği gibi düşünmek ve inanmak hürriyetine hürmetkâr olmak icap eder ve bu risalede, o hürmete muhalif bir maksadın ne sebebi vardır ne de zerresi.

      Bilhassa nesil itibarı ile Sabatay zümresine mensup olanlar arasında, memleketin iş ve fikir hayatında yer tutmuş, zeki ve değerli insanlar mevcuttur ve onların içinde bu satırları yazanın şahsi dostları ve arkadaşları da vardır. Şüphe yok ki onların bir kısmı, Sabatay Sevi’den kalan âdet ve ananeleri artık birer hurafe saymakta samimidirler. Hatta aralarında umumi camiaya ırk itibarı ile dahi karışmaya başlamış ve yalnız kendi aileleri arasında evlenmek âdetini kırmış olanlar da var. Fakat sınırlı bir zümre içinde olsa bile, Sabatay Sevi hatırasının hâlâ dipdiri yaşadığında asla tereddüt edilemez.

      Bundan dolayıdır ki bu küçük risaleyi yalnız tarihî değil, aynı zamanda memleketimize ait sosyal bir inceleme, tecrübe veya taslağı addetmek yanlış olmayacaktır.

İbrahim Alâettin GÖVSA

      SABATAY SEVİ – MEHMED AZİZ EFENDİ

      Sabatay Sevi’nin Edirne Sarayı’nda Müslüman edildikten sonra, kendisine kapıcılık rütbesi ve Mehmed ismi verildiği malumdur.