İbrahim Alâettin Gövsa

Sabatay Sevi


Скачать книгу

Kâmil Paşa, “Tarih-i Siyasi”sinde bu ismi Sapatay Levi şeklinde kaydediyor.

      Vatan gazetesinin tarihî yazı dizisinde, sahte mesihin ismi “Sabatay Sivi” şeklinde tespit edilmiştir. Bu gazete, zümre mensuplarına ait olduğu, o makaleler de Sabatayistlerden birinin kalemiyle yazıldığı için, hakiki telaffuzu onların daha iyi bilmeleri akla gelebilirse de isim; esasen Musevi adı olduğuna göre, Musevilerin telaffuz tarzına daha çok itimat etmek doğaldır ve bu da “Sabatay Sevi” suretindedir. Josef Kastein, eserinde Sabbatai Zewi imlasını tercih etmiş; Abraham Galante ise Sabatai Sevi şeklinde yazmıştır ve Türk telaffuzuna daha fazla uyan şekil de sanıyorum ki budur.

      Mesih Ne Demektir?

      Miladın on yedinci asrı ortalarında, yani bundan tam 274 sene evvel İzmir’den İstanbul’a, Selanik’e, Kudüs’e, hatta Avrupa’nın Yahudileri bolca olan bazı memleketlerine kadar uzanan garip, meraklı ve heyecanlı bir haber bütün halk zümresi arasında dolaşıp çalkandı: İzmir’de bir Mesih türemiş!

      Bu haberi Yahudiler, heyecanla her yerde birbirine fısıldıyorlar; Hristiyanlar, işin sahte olması ihtimalini münakaşa ediyorlar ve olgun Müslümanlar, Mesihlerin ve Mehdilerin öteden beri gelip geçtiklerini bildikleri için sakallarının içinde gülümsüyorlardı.

      İstanbul’da mahalle çocukları da Yahudi mahallelerinde “Deccal geldi mi, çıfıt geldi mi?” nakaratını bir türkü hâlinde tutturup geziyorlardı.

      O zaman, ortaya çıkması hayli merak ve heyecan uyandırmış olan bu sahte Mesih’ten bahsetmeden önce, Mesih’in ne demek olduğunu anlamak faydalı olur.

      Mesih ve Mesiha, İbranice bir kelimedir. Allah’ın tasfiye ettiği adam manasına gelir. Tevrat’ta umumi olarak krallar, peygamberler ve bütün ilahi ve mukaddes mahiyette vazife gören insanlar için “Mesih” tabiri kullanılmış olmakla beraber; hususi manasıyla İsrail oğullarını kurtarmak için Allah’ın göndereceği peygamber veya kurtarıcı için de Mesih denmiştir.

      İsa, kendine inananlar tarafından beklenen kurtarıcı olarak kabul edildiği için, Hristiyanlarca Mesih odur. Nitekim Arapçada Mesih kelimesi, İsa’nın bir adı olarak kullanılır.

      Hristiyan ananesine göre İsa’nın doğuşunda, mensup olduğu ailede, doğduğu memlekette ve ölümünün şeklinde güya mukaddes kitapların haber verdikleri bütün vasıflar ve şartlar yerine gelmiştir. Fakat Museviler, İsa’yı Mesih olarak kabul etmedikleri için asırlarca onu beklediler. Orta Çağlarda, ötede beride ara sıra Mesihlik iddiasında bulunan adamlar ortaya çıkmıştır. Musevilik vatanını ve istiklalini kaybettikten sonra İsrailoğulları, gelecek Mesih’in kendilerine vatanlarını ve devletlerini kazandıracağını ümit ederlerdi. Halkın inanışına göre Mesih, yalnız bir peygamber değil; aynı zamanda kral da olacaktı ve büyük bir devlet kurarak, bütün dünyada Museviliğin hükümran olmasını temin edecekti.

      Eski milletlerin hemen hepsinde bu inanışa benzer inançlar bulunduğunu; eski Çin’de, Mısır’da ve İran’da, İskandinavya’da hatta Meksika yerlileri arasında bile bir kurtarıcı ümidine bağlanmak ananesinin mevcudiyetini, dinler tarihi kaydediyor. Gaipten haberler beklemek ve harikuladeliklere ihtimal vermek, insanların umumi bir zaafıdır. İslam halkı arasında da Mehdi ve Deccal inanışları buna benzer. Mehdi, kurtarıcı ve doğru yolu gösterici bir timsal; Deccal ise dünyayı karıştıracak, altüst edecek bir tiptir. Ve ikincisi, güya kıyamete yakın zamanlarda ortaya çıkacak ve İsa, gökyüzünden inip onu öldürerek insanları şerrinden kurtaracaktır. Bu tarzdaki belirsiz rivayetler ve inanışlar, bazı devirlerde hadiselerin zorlamasıyla yahut maddi ihtiyaçların baskısı ile ve bilhassa cehaletin ve esrarengiz meselelerle uğraşmanın fazlalığı nispetinde kuvvet kazanmıştır.

      On yedinci asır ortalarında da Mesih beklentisi, birçok hadiselerin tesiriyle cahil halk arasında umumi bir ihtiyaç hâline gelmişti.

      Protestanlık inkılabını takip eden mezhep mücadeleleri, bütün Avrupa’da bir manevi buhran meydana getirmiş oluyordu. İngiltere’de “Puritanisme” denen mutaassıp mezhebin ortaya çıkması ve buna istinaden Cromwell’in, kralları kovacak ve İngiltere’de bir diktatörlük kuracak derecede kudret kazanması; o asrın manevi vasfına bir misaldir. Bilhassa engizisyon mahkemelerinin hiçbir vicdan hürriyetine imkân vermediği memleketlerde, Musevilerin kitle hâlinde zulümlere uğramaları ve İspanya’dan ve Avrupa’nın bir kısım memleketlerinden kovularak dünyanın muhtelif köşelerine ve bu arada Türkiye’ye ilticaları; Musevilik âleminde büyük buhranlar ve ızdıraplar uyandırmıştı.

      Manevi teselli bulmak ihtiyacı, hahamları ve Yahudi düşünürlerini Kabala incelemelerine, yani tasavvuf çeşnili eski metinlerden deva aramak merakına düşürmüş ve cahil halk kitlesi doğal olarak bu türlü haberlere ve işaretlere her zamankinden fazla bağlanmıştı.

      Bu devirde, dinî metinlere ve tasavvufi eserlere fazla düşkünlüğün; Musevilik inançlarında nasıl sarsıntılar yapmak kabiliyetinde olacağına, Hollandalı meşhur filozof Spinoza’nın hayatı da kuvvetli bir misal teşkil eder. 1632–1677 yılları arasında yaşayan ve Amsterdam’da doğup Lahey’de ölen bu genç Yahudi düşünürü, haham olmak üzere hazırlanmış; eski klasik dilleri öğrenmişti. Tasavvufa fazla düşkünlük yüzünden mukaddes kitaplar hakkında şüpheler göstermesi üzerine sinagogdan ve Yahudi cemaatinden kovulan bu genç ve yüksek Yahudi düşünürü, Sabatay Sevi’nin yetiştiği tarihteki Musevi inanç buhranının kuvvetli bir timsalidir.

      Sabatay Sevi de haham olmak üzere hazırlanmış ve pek genç yaşlarından itibaren, eski dinî metinlerin simgesi ve tasavvufi delaletlerini yorumlamakta yeti kazanmıştı. Onu Mesihliğe sürükleyen ananeler dikkate şayan olduğu gibi, birkaç sene sonra etrafında derhâl inanıcı bir zümrenin meydana gelivermesini temin eden hadiseler ve tesadüfler de hayrete layıktır.

      Kabalistlere, yani mukaddes yazıları simgesel ve mistik bir çeşni ile izah edenlere göre, İbrani alfabeden her birinin ifade ettikleri rakamlar ve kelimelerden çıkan toplamlar mühim manalara ve hadiselere delalet edebilir. Yahut böyle yorumlanabilirler.

      Arap harflerinde geçerli olan “Ebcet hesabı”, nasıl her harfi bir rakama muadil tutuyorsa aynı hesap İbrani dilinde de mevcuttur.

      Mesih’in hangi tarihte dünyaya gelerek, ezilmiş olan Yahudiliği yeni bir saltanata ve tam bir refaha kavuşturacağı hakkındaki ananeler de işte bu hesaba göre bazı Tevrat ayetlerinin kelimelerinden toplanan rakamlara dayanıyor. Ve muhtelif ayetlerin bazı küçük cümleleri ayrı ayrı hesap edildiği zaman, hepsi de miladi 1648 tarihine tekabül eden bir rakamı göstermektedir.

      Ve Sabatay’ın Mesihlik iddiası tamam bu yıla tesadüf eder ki, o zaman 22 yaşında bulunuyordu.

      Yine o kitaplardan çıkan ananeye göre, Mesih’in gelmesi yahut Musevilikte bir Mesih devresi, yani refah ve saadet inkılabının hasıl olması için bütün dünyadaki Yahudiliğin büyük bir baskı altına düşmüş, manevi ve maddi güçlükler içinde bunalmış olması şarttır. Ve bu şart da, yukarıda işaret ettiğimiz hadiseler neticesinde, o tarihlerde tamamıyla hasıl olmuştur.

      Bir kısım Yahudi mutasavvıfları, Mesih devresi ve Mesih’in gelmesi tabirini yalnız manevi ve mecazi bir şekilde izah ederek, bunun ancak Musevilik âleminde iyiliğe ve refaha doğru açılmış bir inkılap olacağını söylerler. Bir kısmı ve bilhassa halka mensup olan kütle, Mesih’in bir insan şeklinde; bir peygamber, bir kurtarıcı ve hükümdar suretinde tecelli edeceği vehminde bulunurlar.

      Mesih’in Filistin’de hükümran olacağı ve Kudüs’ü merkez yaparak, dünyanın dört köşesine yayılmış olan Yahudiliği burada toplayacağı tahmin edildiğine göre; o zaman bu memleketleri elinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğu toprakları, onun türemesine en müsait bir zemin teşkil ediyordu ve İzmirli zeki ve genç haham, bütün alametleri kendi başarısı