İbrahim Alâettin Gövsa

Sabatay Sevi


Скачать книгу

kimse yoktu. Onun kanaatine göre artık geçirilecek zaman kalmamıştı. İlk önce kendine en yakın ve en mahrem olanlara bu işi açtı. Onlar zaten inanmak için hazırlanmıştılar ve onun Mesihliğini kabul etmek için hiçbir zorluk göstermediler. Fakat mesele İzmir’deki bütün Museviler arasına yayılınca işin rengi değişmişti.

      İhtiyar hahamlar, çocukluğunu tanıdıkları 22 yaşındaki genç ve dengesiz bir hahamın Mesihlik iddiasına tahammül edemezlerdi.

      Bir Frenk atasözünün “Nul n’est prophete en son pays” yani “Kimse kendi memleketinde peygamber olamaz.” dediği gibi, Sabatay da en büyük direnci kendi memleketinden görmüş oluyordu. İzmir’de o zaman hahambaşı bulunan Josef Eskapa, onun bu iddiasını duyunca fena hâlde hiddetlendi ve önce kendisini yola getirmek üzere maiyetindekilerden iki hahamı memur etti. Fakat Sabatay, kendisine nasihat için gelenlere de Mesihliğinin delillerinden bahsedince, böyle yumuşak vasıtalarla o küstah davacının yola getirilmesine imkân olmadığını anladılar. İzmir’deki bütün hahamlar ve Musevi âlimleri bir araya geldi ve onun ölüme hak kazandığını ilan ettiler. Musevi hahamlar için böyle bir fetva vermek kolay fakat onun icrası cesarete bağlı ve bu takdirde hükûmetin cezasına uğramak muhakkaktı. Bundan dolayıdır ki fazla amelî kıymeti olmadığını bildiği bu karardan Sabatay Sevi yılmamıştır ve yine bir müddet İzmir’de yaşamıştır. Ancak kendi memleketinde başarılı olmak için, ilk önce başka yerlerde başarılı olmanın daha emin olduğunu takdir etti ve seyahate karar verdi.

      İlk Yolculuklar

      Sabatay, 1650 senesinde ilk defa İzmir’den çıkarak İstanbul’a geliyor. Ve İstanbul’da Abraham Vaçini adlı bir hahama rast geliyor. Bu adam sahte işlerden zevklenen, marazi mizaçta veya maddi menfaatine gayet düşkün bir yaradılışta olacak ki; Sabatay’a kendi uydurup yazdığı bir belgeyi, pek eski bir risale olduğu tavsiyesiyle vermiş yahut satmıştır. Bu risale “Mezamiri Süleyman’ın Tefsiri” adını taşıyormuş ve orada güya Sabatay Sevi isimli bir Mesih’in doğacağı haber veriliyormuş.

      Sabatay, uydurma olduğunu anlamış olsa bile bu garip belgede yeni bir dayanak bulmuş oluyordu. Öteki delillere ilave edilen bu kitabın içindekiler, onun Mesihliği lehinde propaganda vesilesi olarak kullanıldı ve İstanbul’da etrafını alan cahil Yahudiler arasında nüfuzu ve ehemmiyeti büsbütün arttı.

      Ancak İzmir hahambaşısı, İstanbul hahamlarına Sabatay’dan uzak durmalarını şiddetle tavsiye eden bir mektup gönderdiği için, dinî muhitlerde aleyhinde dedikodu da başladı. Bunun üzerine, şimdilik İstanbul’da da tutunamayacağını kestirdi ve daha müsait bir muhit olarak kabul ettiği Selanik’e geçti.

      O sıralarda Selanik Musevi muhiti, Kabalistik meselelerle çok meşgul olduğu için, bu işlerde ustalıkla şöhret bulan genç hahamın adını çoktan öğrenmiş bulunuyordu. Onu sevgi ve saygı ile karşıladılar.

      İzmir’de ve İstanbul’da uğradığı muameleden ibret aldığı için, önceleri Mesihlik davasını ileri sürmekten sakınmıştı. Bundan dolayı bu genç ve pek zeki hahamın bilgisi, bütün Yahudileri memnun etmiş ve rivayete göre, evine misafir olduğu bir zengin Yahudi de kendisine kızını vermişti. Yine ananeye bakılırsa Sabatay Sevi evvelce kendisine verilen iki kız gibi bu üçüncü kızı da almış fakat yanına hiç yaklaşmamıştır ve Selanik’ten ayrıldığı zaman boşayarak güya Mesihliğe mahsus saflığını muhafaza etmiştir.

      Selanik’te kendi şerefine verilen bir ziyafet esnasında Sabatay, Mesihlik meselesine dair bahisler açmış ve kendisinin hiç evlenmeyeceğini çünkü Tevrat ile evlendiğini söylemiş ve bu suretle Mesihliğe namzet olduğunu hissettirmek istemiştir. Selanik hahamları, bu pervasız gencin birer küfür addettikleri sözlerinden hayret ve dehşete düşerek, derhâl aleyhine galeyan ettiler ve onu ölümle korkuttular.

      Bunun üzerine Sabatay Sevi, Selanik’i de terk ederek Atina’ya gitti. Fakat orada da takibe uğradığını hissettiği için tekrar İzmir’e ve oradan yine İstanbul’a döndü.

      Sabatay’ın ikinci defa İstanbul seyahatinde ehemmiyetli bir faaliyeti göze çarpmaz. Yalnız o esnalarda, bir balık vasıtasıyla peygamberlik, Mesihlik falına baktığı rivayet edilir. Güya bu suretle Güneş, balık burcuna girdiği zaman, İsrailoğullarının kurtulacağı vaadini vermiş oluyordu.

      Sabatay mensuplarının ayinlerindeki balık simgesi işte buradan kalmıştır derler. Fakat İstanbul hahamları bu ikinci ziyaretinde de kendisine rahat vermedikleri için Sabatay, 1659’da İzmir’e, babasının yanına döndü. Üç sene kadar, dikkati çekecek başlıca bir harekette bulunmayarak zamanın vereceği fırsatları beklemiştir. Belki de bu bekleyiş, 1648’de başarı vermeyen Mesihlik teşebbüsünün tekrarı için, 1666 tarihini beklemekten ileri gelmiştir. Çünkü kendisine ilk İstanbul seyahatinde uydurma bir belge ile Mesihlik müjdesini veren Abraham Vaçini adlı hahamın, Mesih devresi için Hristiyanlarca dahi geçerli olan bu tarihi beklemesini tavsiye etmiş olduğu da rivayet edilir.

      Mısır ve Kudüs Seyahati

      1663’te Sabatay Sevi için yeni bir hayat macerası açılıyor. Mesih’in, ileride hükümdarlık merkezi olacak “Arz-ı Mevud”u şimdiden ziyaret etmesi ve orada müstakbel başarısı için zemin hazırlaması lazım olduğunu düşünmüş olacak ki, Filistin’e gitmek kararıyla ve birkaç yakın tabisiyle gemiye giriyor.

      Fakat gemi, Trablusşam’a ve Beyrut’a geldiği zaman, kararını değiştirerek ilk önce Mısır’a gitmenin münasip olacağını tasarlıyor. İskenderiye’de inerek doğru Kahire’ye gidiyor. Orada ihtimal ki adını daha önce haber aldığı Rafael Josef Çelebi adlı bir Sarrafbaşı vardır. Çok zengin ve dinî masallara pek meraklı olduğu için, falcı ve mistik hahamları himaye etmektedir. Bu zata, Müslüman ve Türk halkı Yusuf Çelebi demektedirler.

      Cazip bir simaya ve ahenkli bir sese sahip olan, zeki ve hazırcevap Sabatay, Sarrafbaşı Yusuf Çelebi’nin sevgisini kazanmakta geç kalmıyor. Fakat ihtiyatkârlık ederek şimdilik Mesihlik meselesinden bahis açmıyor. Kahire’de az bir zaman misafir olduktan ve zengin bir dayanak temin ettikten sonra, oradan Kudüs’e geliyor. O tarihte Kudüs Yahudileri, büyük bir sefalet içinde bunalmaktadırlar. Polonya baskısından, oraya birçok Yahudi muhacirlerinin de ilticası, zaman geçtikçe bu sefaleti arttırmaktadır.

      Halkın içinde çırpındığı güçlükleri zararsız hâle getirmek için, etraftan yardım toplamak üzere adamlar gönderilmişti. Fakat bunların büyük bir kısmı ehemmiyetli bir şey yapamamıştılar. İçlerinden Salomon Navora isimli biri de İtalya’da bir Hristiyan güzelini severek, bu aşk uğrunda dinini değiştirmiş ve millettaşları için dilendiği paraları o kadınla birlikte yemişti.

      Memleketteki Yahudi cemaatinin reisleri ve ileri gelenleri, halkın perişanlığı ve hariçten gelen haberlerin kötülüğü yüzünden şehirden uzaklaşmayı hayırlı görmüşlerdi.

      İşte bu suretle Sabatay, Kudüs’e geldiği zaman, yoksulluk içinde çırpınan bir cemaatle ve esrarengiz işaretlerden imdat uman birkaç mistik hahamla karşılaştı. Zemin, davasını açmaya müsaitti. Fakat İstanbul ve Selanik’teki eski tecrübelerinden ders almış olacak ki, Kahire’de olduğu gibi burada da davayı açmaktan sakındı.

      Sofu bir haham tavrıyla, Kudüs’ün mübarek yerlerini ve evliya mezarlarını ziyaret etti. Gayet ciddi ve perhizkâr göründü. Cazip simasıyla seçkin tavırlarının yaptığı müsait tesirlere eklenen bu hareket tarzı, ona halkın sevgisini hazırladı.

      O sıralarda pek züğürt olan Kudüs Yahudileri, Osmanlı Devleti’nin istediği vergileri bile ödeyemeyecek bir hâldeydi. Devlet, uzun Girit seferinin büyük masraflarını koruyabilmek üzere belki de her zamankinden fazla, nispette gümrük vergisi almaya mecburdu ve fiilî askerlik hizmeti yapmayan Yahudi cemaatini, fevkalade vergiler ödemeye