Hasta oldum, beni tedavi etti. Münasebetimiz böyle başladı. Benim için ne harcarsa kaydediyordu. Fakat borcumu verecek asla param yoktu. Aline pek genç ve henüz tazeydi. Bir meyhaneci ona tutuldu ve Bordeaux’ta echappe denilen düzayak ufak barakalardan birine oturttu. Kapıcı yok, gammazlıktan korku yok: Burası, liman tarafından bir odun tacirinin sundurması karşısında idi. Günlerimin bir kısmını Aline’nin yanında ve mütebaki kısmını şehrin kütüphanesinde geçirirdim. Orada her şey hoştu. (O zamanda neler okumadım?) Akşamları büyük tiyatronun karşısındaki kahveye giderdim. Burası, benim gözlerime dünyanın en süslü yeri görünürdü. Bir orkestra Werther’den seçme parçalar ve la Beroeuse de Jacelyn’i çalardı. İlk eziyet haftalarından sonra şimdi yemek, ispirto ve sıcak mesken ihtiyacını hissediyordum. Daha sonra utanmak hissini değil, fakat bütün masrafları bir kadın verirse bunun duyulabileceğini anlamayı öğrendim. Bu hâl ilkbahara kadar böyle devam etti. Bir gün anonim bir mektupla haberdar edilen meyhane sahibi bizi beraber yakaladı. Aline’i affetti. Beni hayli zaman nişanelerini muhafaza ettiğim bir dayaktan sonra kapı dışarı attı.
Kısa kesmek isterdim. Bununla beraber bu kâğıtları, ikrahla atmaya mecbur olmanızdan korktuğumdan muhtasar bir zabıtname tarzında her şeyi söylemem lazımdır. Paskalya tatillerinde tekrar Liogeats’e gelmiştim. Yetim kalan Mathild Brighton’da bir okulda tahsilini tamamlıyordu. Ben günlerimi Adila ile yalnız geçiriyordum. Cürmümün ne olduğunu anlamanız yeterlidir. Bir genç kızı baştan çıkarmak başka, onun ahlakını bozmayı tecrübe etmek başka şeydir. Benim gidişimden sonra Adila artık benden geçemez oldu. Evvelce o kadar açık yürekli iken şimdi yalanlar uydurdu. Bordo’ya gitmek ve bana para getirmek için vesileler buldu. Ona kendimi pahalı satıyordum. Tehditlerime rağmen babasından kendine düşen mirası istemekten imtina ediyordu. Şimdi beni öğrenmişti. Beni yalnız o tanıyor ve daha kurnazca davranmaya çalışıyordu. Zavallı şişman Adila! Liogeats’te herkesten kaçıyordu. Madam Du Buch feryat ediyor ve “Adila’nın eski dindar hâlini bulması için” perhiz tutuyordu. Bununla beraber bu miras işinde zavallı kız bana mukavemet ediyordu: Onu annesinin, haksız olarak elinde tuttuğu bu parayı istetmeye muvaffak olamadım. Hatta bazen elimden kaçıracağım gibi geldiğinden dizginleri gevşetmeye mecbur oldum. Hakikatte ona ne kadar horluk etsem o meyus olmuyordu. Bir mahluk yeise gelmeyince onunla Tanrı arasında bütün cürümde bir söz veya bir ah kadar mesafe kalır, öyle değil mi Rahip Efendi? Bunu ben biliyordum. Biliyordum ki o benim asker olmamı bekliyor ve bu mecburi ayrılışa memnun oluyordu.
Bana diyordu: “O vakit senden vazgeçmem zaruri olacak. Bir manastıra değil, bir manastırın domuz ahırına veya tövbekâr kızların yanına gidip saklanacağım…”
“Hayır!” diye cevap verirdim. “Benim kıtam ne kadar uzakta olsa sen gelip beni takip edeceksin ve…”
Lakin ağzımdan çıkan sözleri sanki benim değillermiş gibi size yazmayacağım.
Askerlik yapmayacağımı önceden biliyordum: Buna dair birçok hâller hakkında bana bilgi verildi ve içimdeki teminat asla yalanlanmadı. Her ne kadar yirmi yaşında pek vahim olmayan bir zatürreye tutuldum ve bunun nişanelerini çok zaman muhafaza ettim. Böylece kışlayı bertaraf ettim. Bu esnada pederimi kaybettim. Her sene tatillerin arifesinde hamillerine tumturaklı sözlerle imtihanlarda muhayyel muvaffakiyetler haber verirdim. Hakikatte kendimi kaydettirmeyi bile düşünmüyordum. Liogeatslı hiçbir çocuk fakülteye devam etmiyordu ve ben de sonuna kadar foyam meydana çıkmaksızın bu komedyayı oynayabildim.
Yine bu zamana doğru şayet mirasını istemeye muvafakat etmezse kendini terk edecekmişim gibi görünmek için Adila’ya yeterli derece hâkim olduğumu zannettim. Kendi akrabasıyla kati surette bozuşmuştu ve İspanya’da Sarrous’ta yaşıyordu. Gebe olduğunu ben de biliyordum. Zavallı kızcağız, ecnebi memleketinde doğurmak için bu bozuşmayı tertip etmişti. Meyhanecinin apansızın öldüğüne ve kendisinin serbest bulunduğuna dair Aline’den mektup aldığından beri Adila’nın muavenetlerinden vazgeçmek bana kolay olmuştu. Herif servetinin bir kısmını ona vermiş miydi? Kadın bu vakalara yardım etmiş miydi? Buralarını öğrenmek istemediğimden dolayı kusur ettim. Özellikle ki o zaman benden çekinmiyordu. Ve oltadaki bütün yemi yiyebilirdi. Daha sonra onu elde etmekteki menfaati anladığım vakit savunmalık bir hâl aldı ve ben de bir şey öğrenemedim. Tekrar gördüğüm vakit Aline bir apartmanda oturuyordu, hizmetçisi vardı ve muteber aileden bir madam rolünü oynuyordu. Bana üçüncü katta bir oda kiraladı ki ben ayrıntıya girişmeksizin dört sene murdar bir hayattan sonra iş adamı olmuştu. Birçok “ticarethane”lerde menfaati vardı. Müsterih olunuz, bunu da çabuk geçeceğim. İşlerine ve kazançlarına beni ortak ettiğini bilmeniz kifayet eder. Tahammül edemeyeceğiniz detaya girişmeksizin dört sene murdar bir hayattan sonra istifade ettiğim harikulade şeyin cinsi hakkında ısrar etmeniz lazımdır: Hiç değişmeyen o zarafet, o taravetten bahsetmek istemiyorum… Bu aldatıcı gösterişi Aline’in nasıl istifadeli surette kullandığını söylemeyeceğim. Hayatımın her tarafından ziyade burayı doludizgin geçmeli. Tozdan heykele dönmek istemezsiniz. Başınızı çevirmeyiniz Rahip Efendi. Aline şantaj, yani birinin sırrını ifşa ederek tehdit etmek hususunda deha sahibiydi. Tehlikeli oyun, lakin poliste şeriklerimiz vardı. Hatta 1914’te bundan vazgeçmeye bizi mecbur eden de bu idi: Dostlarımızın dişleri çok büyüktü, altın yumurtalı tavuğu öldürdüler.
Bu arada 1913 ikinci kânununda beni hakkıyla tanıyan ve ihtimal bunun için bana kanımı dondurucu bir merhamet gösteren Adila, oğlumuz Andrés’in doğduğunu bildiriyor, evlenmeden bahisle ve o sırada pek düşkün olan annesinin muvafakatini alacağını taahhüt ediyordu. (Annesi mütarekeden sonra ölecekti.) Lakin Aline’in yanında bolluk ve refah içinde yaşadıkça pek iyi olmakla beraber bu evlenmeye şiddetle karşı çıkıyordum. Onunla beraber yaşamak fikri bana dehşet veriyordu: Hakikatte ona pek bağlı olmadığım için değil, fakat onun yanında isimsiz bir hicap ile sıkıldığımdan idi. Ben ki bütün utanmayı su gibi içmiştim! O bana her vakit eskiden tanıdığım gibi Liogeats’in bahtiyar ve sıhhatli şişman kızı, Tanrı yolunun hizmetkârı ve fakirlerin dostu görünürdü. Ben onu zillete düşürmüştüm, zelil olmuştu. Fakat üzgün değildi. O hiçbir vakit üzgün olmamıştı.
Evlenme, daha sonra, tam muharebe zamanında oldu. Başka bir çıkarı olmayan bir vaziyetten kurtulmak için buna az çok mecbur olmuştum. Bu hususta size izahat vermeliyim. Bir kura meclisi beni askerlikten muaf tutmuştu ve ben 1915 başında Aline’le beraber Paris’e gitmiştim. Size söylemeye cesaret edemeyeceğim bazı işler yüzünden orada önceleri çok para kazandık. Uyuşturucu maddeler ticareti hiçbir zaman bu kadar faal olmamıştı: Hollanda vasıtasıyla Almanya’dan çok kokain geliyordu… Aşağıda göreceğiniz şeylerin hepsini anlamak için şurasını bilmeniz gereklidir ki, müthiş uzaklara götürebilecek olan bazı vakalar beni elim ayağım bağlı olarak Aline’e teslim ediyorlardı. Evet, 1915’ten beri dümenim onun elinde idi: O seneden itibaren beni Meriadeck’te Lambert Sokağı’ndaki odada tedavi etmiş olan muhabbetli kız değildi. Hatta beni işlerine ortak etmiş olan akıllı bir iş sahibi bile değildi. İspirto onu daima fenalığa sevk etmişti. Günden güne daha fazla kendini ona verdi. O derecede ki artık kendi hayatıyla meşgul olmadı. Bunun için bana güveniyordu. Ve beni istediği gibi yürütecek vasıtalara malik olduğuna size yemin edecek olursam sözüme inanacaksınız ve açıkça anlatmamı istemeyeceksiniz değil mi?
Bundan dolayı hayatımda bir kadın mevcuttu – daima mevcuttur – ki baş ucunda bir perno şişesiyle bir kadeh bulundurarak yatıyor ve polis romanlarını okumakla yaşıyordu. Artık yıkanmıyordu, kimse evinin hizmetine bakmıyordu, işlemeli çarşaflarının hâlini, yırtık ve lekeli ipek gömleklerini size anlatmayacağım. Her tarafta kirli kadehler, boş şişeler ve o… Ben muayyen günde gelmeliydim, Rahip Efendi! Nasıl aldanmıştım? Bununla beraber içimde bir ümit vardı ki bana yeryüzünde her şeyde başarılı olacağımı vadediyordu. – beni deli zannedeceksiniz – Ve hakikaten her şeyde bir