Ахмет Мидхат

Dürdane Hanım


Скачать книгу

ne hâl olduğuna bir mana vermekte şaşkın iken sokak kapısı açılıp sonra kapanarak “Kızlar! Mumu çıkarınız! Ben geldim!” diye bir ses işitilir.

      Bu sesin Ayşe Ebe’nin kendi sesi olduğu tanınmayla herkes dışarıya fırlar. “Acaba Ayşe Ebe ne hâlde görülecek?” diye herkes ebe hanımı bir başka hâl ve surette göreceğiz zannederken bilakis Ayşe Ebe arkasında bir kat gayet güzel elbise olduğu hâlde bir yandan feracesini yaşmağını çıkararak kendisini karşılamaya gelenlerin yanına yaklaşır.

      Herkes “Canım! A ebe hanım! Ne oldun? Nereye kaybolup gittin?!” diye işin aslını öğrenmeye girişirler. Ebe hanım da “Hiç, ne olacağım? Ebe değil miyim? Gece gündüz denilir mi? Ebe kısmı her zaman hizmetine muntazır ve hazır olmalıdır!” diye izaha başlar ve hem de ev halkına yaklaşırsa da sanki arka tarafında kendisini bir tehlike takip ediyormuş gibi sık sık arkasına dönüp bakarak korku, çekinme alametleri gösterir.

      Hasılı kadıncağız oda içine can atıp da kendisini ev halkı içinde ve selamette bulunca bir kere “Hay!” diye haykırıp hemen kendisinden geçer!

      Herkeste tabii olarak oluşan telaşı izaha ve etraflıca bildirmeye gerek var mı?

      Kadın evinden kaybolduğu gece, arkasında bir basma entari varken bu gece gayet mükellef bir canfes elbise bulunması hane halkının dikkatini her şeyden önce çekerek baygın bir hâlde bulunan Ayşe Ebe için ilk edilecek tedbir, elbisesini çıkarmak olmakla kadınlar bu elbiseyi çıkarmaya başladıkları zaman cebinde bir de çıkın bulmuşlar ve açtıkları zaman içinde yüz lira bulunduğunu görmüşlerdi.

      Ne kadar merak gerektirecek bir hâl! Buna, alametlere nazaran Ayşe Ebe dost eline mi düşmüş, yoksa düşman pençesine mi düçar olmuş diye hükmolunur?

      Hâlbuki Ayşe Ebe hâlâ kendisini toplayamıyor. Tabibe mi haber göndermeli yoksa zaptiyeye mi?

      Tabibe “Bir hasta var!” diye haber gönderilip zaptiyeye dahi “Ayşe Ebe kendi kendisine geldi çıktı.” diye malumat verilir.

      Hem tabip hem de bir müfettiş gelirler.

      Tabip efendi küçük bir tedavi ile Ayşe Ebe’nin aklını başına getirip müfettiş dahi tanzime memur ve mecbur olduğu raporunu yazmak için kadıncağızı sorgulamaya çalışırsa da Ayşe Ebe hâlâ büyük bir şaşkınlıkla etrafına bakınarak henüz tam emin bir mahalde olduğundan emin olmadığını anlatır.

      Bu hâlde hane halkı ile polis memuru dahi kadını temine girişirlerse de Ayşe Ebe gereği gibi kendisini topladıktan sonra müfettişe dedi ki:

      “Zaptiye ile görülecek hiçbir iş yoktur efendim. Nafile zahmet buyurmayınız.”

      Müfettiş: “Korkmayınız efendim, söyleyiniz!”

      Hane halkı: “Artık seni muhafaza için hepimiz gece gündüz uyanık dururuz. Sana ne hâl olduysa söyle!”

      Ayşe Ebe: “Bana hiçbir hâl olmadı. Gece vakitsiz olarak bir loğusaya çağırdılar, gittim, doğurttum, geldim.”

      Müfettiş: “Gece vakitsiz loğusaya çağırsalar elbette evdekilerin dahi haberi olurdu. Hâlbuki onlar büyük bir telaşla zaptiyeye müracaat ettiler.”

      Ayşe Ebe: “Hata etmişler! Boşuna telaş etmişler.”

      Müfettiş: “Öyleyse çağrıldığınız yerin neresi olduğunu haber veriniz.”

      Ayşe Ebe: “Pek kibar bir yerden çağrılmışım.”

      Müfettiş: “Gerçi üzerinizde görülen canfes elbiseyle yüz lira buna işaret ederse de gittiğiniz mahallin ismini haber vermeye bu hâl mâni olamaz.”

      Ayşe Ebe: “Gittiğim yerin neresi olduğunu ben de bilmiyorum.”

      Müfettiş: “Canım öyle laf mı olur?”

      Ayşe Ebe: “Öyle möyle, işte bu kadar! Zaptiyece işimiz yok diyorum. Ben canımdan korkarım!”

      Hane halkı: “Canından niçin korkuyorsun?”

      Ayşe Ebe: “Aman üstüme varmayınız! Bir şey yok diyorum! Sağ salim haneme geldim ya işte!”

      Gerek müfettiş ve gerek hane halkı ebeyi daha ziyade söyletmek için epeyce uğraştılarsa da ebe hanımın bundan ziyade izahat vermesi gerçekten imkânsızdı.

      Nihayet hane halkı birbirinin yüzlerine bakarak hayretlerini beyan ettiler. Müfettiş de yerine gittiği zaman ertesi sabah amirine takdim için şöyle bir rapor kaleme aldı:

      “Yüksek şahsiyetlerinin malumu olduğu üzere içinde bulunduğumuz ayın (…)’nci salı gecesi (…) mahallesi sakinelerinden Ayşe Ebe kendi hanesinden kaybolarak ne tarafa gittiği hakkında hanesince malumat olmadığı gibi zaptiyeler tarafından yapılan inceleme ve araştırmalardan dahi bir netice alınamamışken bu gece söz konusu kadının kendi kendine hanesine döndüğü hane halkı tarafından haber verilmesi üzerine hemen vaka mahalline gidilince adı geçen Ayşe Ebe baygın bir hâlde bulunmuş ve çağrılan tabip kadının aklını başına getirmişti. Nasıl kaybolduğu hakkında malumat almak için her ne kadar sorgulamaya gayret edilmişse de ‘Zaptiyelik işim yoktur!’dan başka ağzından söz alabilmek mümkün olmayıp fakat kadın kendi hanesinden kaybolduğu zaman üzerinde bir basma elbise varken gayet mükellef bir kat canfes elbise ve cebinde de yüz lira nakitle dönmesi ve kendisinin genç ve güzel bir yüz sahibi olması işbu şüphenin sebeplerini başka türlü hâllere hamlettireceği meydanda bulunmuş ve bununla beraber yaralama ve hırsızlık gibi cinayetle alakalı işlerden bir şey olmadığı dahi bütün hâl ve tavırlardan anlaşılarak bu hâlde zabıtaca yapılabilecek bir şey görülememiş olmakla tek malumat olmak üzere hâli arza ve beyana süratle başlandı. Ol babda…”

      Ayşe Ebe hakkında müfettiş efendinin raporunda beyan olunan şüpheden dolayı müfettişi ayıplar mısınız?

      Hâlbuki bu zan hane halkında dahi vaki olmuş ve eğer Ayşe Ebe evli bir kadın olsaydı, kocasının şüphelerinin âdeta bir ayrılığa kadar varacağı malum bulunmuştu.

      Hem ne kadar kibar bir yere giderse gitsin, bir loğusayı tevlîd için yüz lira bahşiş verilmek nerede görülmüş şeydir?!

      Öyle ya! Nihayet otuz yaşını aşmış olmamak üzere bir hanım düşününüz ki güzel endamı ve tatlı siması dahi mükemmel olsun; bir gece hanesinden kaybolarak beş gün sonra dahi mükellef giyinmiş olduğu hâlde cebinde de yüz lira bulunarak geri dönsün!

      Kendisi bayılmamış olsaydı ve söz konusu meblağ hane halkının araştırmasıyla meydana çıkmamış olsaydı, acaba Ayşe Ebe bu parayı meydana çıkarabilir miydi?

      Hem ne kadar kibar bir yere giderse gitsin bir loğusayı doğurtmak için yüz lira bahşiş verilmesi nerede görülmüş şeydir?!

      Farz edelim ki yüz lira bahşiş dahi verilmiş olsun ya nereye gittiğini niçin söylemiyor? Ya geldiği zaman o korku ve çekinme neden kaynaklanıyordu?

      İşte bunların hepsi umumi şüpheyi Ayşe Ebe’nin aleyhine toplayacak ve birleştirecek hâllerden olmakla o zamanlar herkes aklına geleni söylemişti.

      Bu meselede işin aslı ta sonra ve âdeta pek yakın bir zamanda meydana çıkmıştır. Evde aradan zaman geçmesiyle artık Ayşe Ebe’nin hiçbir şeyden çekincesi kalmaması üzerine kendi tarafından yine hane halkına hikâye edilmek suretiyle meydana çıkmıştır.

      Ayşe Ebe demiştir ki:

      “O gece odama varıp da yatağıma girdikten sonra odamın kapısı tekrar açıldı. Zira kapıyı sürmelemeyi hiç hatırıma bile getirmemiştim.

      Kapıdan içeriye üç herif girdi. Birisi gayet genç ve şivesine bakılırsa ya Arap ya Acem olduğu anlaşılan bir