Ахмет Мидхат

Dürdane Hanım


Скачать книгу

pahasına filana karışma!”

      “Paha ve para meselesinde bulunmadığımızı bilirim. Teşekkür ederim fakat ben ne Galata karılarını isterim ne de Beyoğlu!”

      Oteldeki karılar bir yandan sofrayı kurup murdar çatal bıçak ve kaşıklar ve ele alınmaz peşkirler ve yüzüne bakılmaz tabaklar, kadehler filanlarla sofrayı süslemekteydiler. Bizim iki arkadaş yine konuşmalarına devam ederlerdi.

      Acem Ali Bey dedi ki:

      “Öyleyse mutlaka sevdiğin bir karı olmalıdır.”

      “Neden sevdiğim bir karı olsun?”

      “Böyle hiçbir karıyı beğenmek istememek ancak insanın sevdiği bir karısı olmasından kaynaklanır. Yok eğer bu suallerim can sıkıyorsa sormayayım. Arkadaşımı sıkmak istemem.”

      “Hayır! Neden canım sıkılsın? Doğrusunu istersen ne sevdiğim bir karı vardır ne de yoktur.”

      “Demek oluyor ki herhâlde bir kadın vardır ama…”

      “Evet! Çamaşırlarımı yıkayan bir karı vardır.”

      “Ama sevilecek bir şey olmadığından sevmezsin. Değil mi?”

      “Ezcümle kırk beş yaşında bir karıdır.”

      “Öyleyse bir gececik genç, güzel ve parlak bir kızla vakit geçirsen olmaz mı?”

      “Senin canın istiyorsa istediğin gibi eğlenebilirsin. Hatta benim de refakat etmemi istersen beraber bulunurum. Lakin bana karı filan teklif etme!”

      “Vallahi Sohbet! Ne kafada bir adam olduğunu anlayamadım!..”

      “Hey beyim hey! Şimdiki hâlde bir Sandalcı Sohbet isem de ben de bir vakit bir Sohbet Bey’dim. Dünya gördüm beyim, çekmediğim bela kalmadıysa da gözlerim evvelden görmüş oldukları şeyleri bir türlü unutamazlar. Ben öyle beş on kuruş için koynuma girecek olan karı dünya güzeli olsa bile yine kabul etmem.

      Acem Ali bir kahkaha kopardı, dedi ki:

      “Demek oluyor ki o dünya güzeli kadının sana âşık olmasını, seni sevmesini istiyorsun ha? Fakat bir kere şu aynaya baksana! Hiç Sandalcı Sohbet öyle dünya güzeli hanımların sevebilecekleri bir herif midir?”

      “Ben sevsinler demiyorum. Sevilmeyeceğimi ben de biliyorum. Fakat şu hâlde bir Sandalcı Çerkez Sohbet’im diye varıp da kendi karılıklarını kendileri dahi bilmeyen birtakım aşüftelerin kucaklarına atılacak değilim ya!”

      “Öyleyse bir fakir kız bulup evlensene. Senin gibi adamlar fakirliğine, servetine itibar etmeyen fakat kendisini iyilikle kabul edecek olan bir kızcağızı canlarına sokarlar.”

      “Pek doğrudur! Lakin günde ancak bir mecidiye kazanabilmekle o zavallı kızcağızı mesut edemem. Kış mevsiminde onu da kazanmak mümkün olamıyor.”

      “Ama öyle bir kızda kanaat dahi bulunur.”

      “Onda bulunursa bende bulunmaz. Ben karımın biraz da karıya benzemesini isterim.”

      “Oo! Alicenaplığın da var ha?”

      “Ne yapayım? Alicenabı olan adamlar içinde büyüdüm. Onun içindir ki ben de böyle Sandalcı Sohbet olduğum hâlde geberip gidinceye kadar sürünüp kalacağım. Kabahat bende değil amma!.. Neyse! Cenabıhakk’ın takdiri böyleymiş.”

      Bu sözü söylediği zaman biçare Sohbet’in hâl ve tavrı pek ziyade nazarıdikkati ve ehemmiyeti çekecek bir suret peyda etmişti. Acem Ali, dikkat ehli bir adammış ki herifin bu tavrına çok dikkat etti. Lakin hiç sesini çıkarmadı. O zamana kadar sofra dahi kurulmuş olduğundan birkaç karıyla birlikte sofraya oturdular.

      Cereyan eden konuşma Sohbet’te neşe bırakmamış olduğu gibi Acem Ali dahi nasılsa bir düşünceye vardığından davet olunan aşüfteler ise birkaç şenlik göstermek istediler ancak makbule geçmediği gibi zaten makbule geçebilecek tarzda dahi değildi.

      Şu kadar var ki rakıyla tamam olmayan keyifleri şarapla tamamlamak hususunda dahi Acem Ali’yle Sandalcı Sohbet birbirlerine teşvik edici mümaşatta bulunmaya başladılar.

      Sofradan kalkıldığı zaman iki arkadaşın ikisi de gerçekten kendilerini kaybedecek kadar sarhoştular. Hatta Acem Ali Bey, içkiye bu kadar alışkın adamlardan olmamalıdır ki içkinin tesiriyle daha ziyade etkilenmiş görünmekteydi. Binaenaleyh yemekten sonra eğlencede devama ihtimal kalmadı. Hemen yataklarda yuvarlanmak ihtiyacı baş gösterdiğinden hizmetçilere o yolda emirler verildi.

      Bir yandan kahveler içilmek ve bir taraftan yatağa girileceği zamanı beklemekle beraber Acem Ali’yle Sohbet Ağa kalan sohbetlerine devam ettiler. Cereyan eden sohbet hep yukarıdan beri örneğini sunduğumuz tarzda olup Acem Ali tekrar tekrar Sandalcı Sohbet’e karı teklif eder ve Sohbet ise her defasında birer akıllıca özürle reddederdi. Şu kadar var ki bu sohbetlerin neticesinde Sandalcı Sohbet’in gerçekten şu sefil hâle layık bir adam olmadığı ve kadınları tanımak, kadınlara rağbet etmek hususunda gerçekten tabiat sahibi bir adam olduğu anlaşılırdı.

      Gece henüz saat dörde gelmemiş olduğu hâlde bunların sarhoşluk mahmurluğuyla gözleri kapanmak derecelerine gelip nihayet soyundular, yataklarına girdiler. Hem de yatakların ikisi de bir odada olup buna ise Acem Ali lüzum göstermişti. İhtimal ki gençlik ve güzellik bazı yerlerde zenginlikten ziyade hırslı ve tamahkâr bakışları çektiğini göz önünde bulundurarak Sandalcı Sohbet’in himayesine kendisini bırakmak için böyle ikisinin bir odada yatmasına lüzum görmüş ve göstermiş olmalıdır.

      İki arkadaşın ikisi de yatağa girer girmez horlamaya başladılar.

      Hatta Sandalcı Sohbet, Acem Ali’den daha evvel uyumuştu.

      Lakin horultu çok zaman devam etmedi. Sandalcı Sohbet bir aralık yatağından başını kaldırıp etrafı teftiş etti.

      Ancak kaldırdığı başı tekrar yastık üzerine koymadı. Etrafı teftişten sonra gözleri Acem Ali üzerine dikilip orada dahi mıhlanıp kaldılar.

      Acem Ali hâlâ horlamaktaydı.

      Çerkez Sohbet hem Ali’yi temaşa eder hem de çehresinde o kadar değişimler gösterirdi ki dikkat ehli olan birisi bunu görecek olsa yüreğinden dahi pek çok şeyler geçmekte olduğuna hükmedebilirdi. Zira çehre yüreğin aynasıdır derler.

      Sakın sandalcı baba, genç Acem delikanlı hakkında düşüncelerini değiştirmiş olmasın?

      Sohbet Ağa yatağı içinde uzanmış olduğu hâlde Ali’yi temaşaya kanaat edemeyip kalktı, yatağın içine oturdu. Bir de sigara yaktı.

      Anlaşılıyor ya! Sandalcının uykusu kaçtı.

      Sigarasını içinceye kadar dahi yatağı içinde oturarak sonra yatağından çıktı. Ta Ali’nin yatağı yanına kadar sokulup iki gözlerini delikanlının yüzüne dikti. O kadar dikkatle bakıyordu ki bu bakışa bir âşık bakışı denilse pek de hata edilmemiş olur.

      Acem Ali hâlâ horluyor. Hem de cidden pek derin uykuya varmış. Âdeta vücuduna iğne sokulsa duymayacak!

      Sandalcı Sohbet, Ali’nin yatağına biraz daha sokuldu. Fakat o kadar sakınarak sokuldu ve çehresi dahi o kadar başkalaştı ki âdeta o aralık Ali gözlerini açıverecek olsa sandalcının bir kere hoplayacak olan kalbi bir daha çarpmaya meydan bulamayarak biçarenin bir anda helak olacağına dahi hükmolunabilirdi.

      Bununla beraber yine bu anda tavrında sınırsız bir memnuniyetle sınırsız cüreti itham eder yeni bir hâl ve suret daha gelerek yatağa bütün bütün sokulmakla beraber Ali’nin yorganını biraz kaldırmaya kadar vardı. Zira Ali yorganına tamamıyla bürünmüş olarak yalnız yüzünü göstermekteydi.

      Ne garip hâl! Sohbet yorganı kaldırıp da Ali’nin vücuduna bakar