“Le Tour du monde en quarter-vingts jours”yu (80 Günde Devr-i Alem) tamamladı. 6 Kasım ve 22 Aralık 1872 tarihleri arasında “Le Temps”da günlük olarak yayımlandı ve öyle çok ilgi gördü ki insanlar, Phileas Fogg’un bahsi nasıl kazanacağını öğrenmek arzusuyla derginin her sayısını alabilmek için kuyruklar oluşturdular. Charles Dickens’ın ilk çalışmalarının seri hâlinde yayımlanmasından bu yana hiçbir romanın yeni bölümü için bu denli yoğun bir talep olmamıştı. Bu eser ile Verne, haklı olarak bir dünya yıldızı oldu.
Bu romanı takiben, Verne’in eski eserlerinin çevirisinde bir patlama oldu ve tüm kitap piyasası bu çevirilerle âdeta istila edildi. Bundan sonra, Verne’in kitaplarının İngilizce versiyonları neredeyse Fransızca versiyonlarıyla aynı zamanda yayımlanmaya başladı. Bir sonraki romanı olan “L’ile Mysterieuse, (Esrarlı Ada); “İsveçli Robinson Ailesi” kitabının bir benzeri ve aynı zamanda “Denizler Altında 20.000 Fersah” kitabının da devamı niteliğinde olsa da 1874 ve 1875 yılları arasında Fransa’da ve ilk olarak tamamlandığı yer olan Amerika’da seri olarak yayımlandı.
Verne seyahat etmeyi çok seviyordu. Birleşik Devletler’den döndükten bir sene sonra, Saint-Michel adlı bir tekne aldı ve İskoç adalarının çevresinde, Norveç’e kadar uzanarak Avrupa’ya yelken açtı. 1871’de babasını kaybetmesine ve dikbaşlı oğluyla artan geçimsizliğine rağmen, 1870’ler muhtemelen en mutlu zamanlarıydı.
İster yaptığı seyahatlerin dikkatini dağıtması ister ilham kıvılcımının solması olarak adlandıralım, “Esrarlı Ada”dan sonra Verne’in yaratıcılığının körelmeye başladığını söylemek adil olur. Sonraları ikiye düşürülse de Hetzel’in her sene üç roman isteğini karşılamaya çabalayarak çok fazla yazmaktaydı. “Fatih Robur” (1886) ve “Karpatlar Şatosu ” nadiren deha kıvılcımları parlatsa da eserleri tekrardan ibaret olmaya başlamıştı.
Verne, diyabet hastalığının etkileri görülmeye başladığından beri, otuz yıldan fazla süreyle evi olan Amiens’da, yetmiş beş yaşında, 24 Mart 1905’te hayata veda etti. Verne, tekrar doğuşunu betimleyen muhteşem bir mezar taşıyla, Amiens’daki Madeleine Mezarlığı’nda yatmakta. Heykel (tescil edilmemiş olsa da) Vers l’immortalite et l’eternelle jeunesse – “Ölümsüzlüğe ve Sonsuz Gençliğe Doğru” olarak adlandırılıyor; tam anlamıyla yerinde bir hürmet…
Verne, ölümünün ardından birçok yayımlanmamış eser bıraktı. Bazıları vasat eserlerdi bazılarıysa oğlu Michel tarafından gözden geçirilmiş (Birkaç eser tamamen yeniden yazılmış.) kopyalardı ki Michel hiçbir suretle yazar olarak değerlendirilemezdi. Son yirmi yıl, Verne’in daha özgün eserlerini bulma çabasıyla, eserlerinin kayda değer bir tekrar değerlendirilmesi sürecine tanık olunmuştur. Böylece onun edebî ve bilimsel zekâsını layıkıyla takdir edebiliriz.
Verne herkesin hatırladığı harika kâhin olmayabilir fakat yazıları milyonlara ilham vermiştir. Geleceği görememiş olsa da eserleriyle diğer kişilerin onu yaratmasına yardımcı olduğu su götürmez bir gerçektir.
Mike Ashley bilim kurgu dalında dünya çapında bir bilim adamıdır. Altmışın üzerindeki kitaplarından bazıları şunlardır: Kusursuz bir biyografi olan, “Yıldız Işığı Adam: Algernon Blackwood’un Sıra Dışı Hayatı”; dört ciltlik, “Bilim Kurgu Dergisi’nin Tarihçesi” ve “Gernsback Günleri: 1911-1937 Arasında Modern Bilim Kurgunun Evrimi”. Ayrıca, “Yeni Jules Verne Maceralarının Muazzam Kitabı”nın da aralarında bulunduğu yirmi beşten fazla kurgu antolojisi derlemiştir.
BÖLÜM I
Çok alkışlanan konuşmanın sonu – Dr. Samuel Ferguson’ın sunumu – Excelsior – Doktorun ayrıntılı portresi – Bir kaderci razı geldi – Seyyahlar Kulubünde bir yemek – Olayın üzerine yapılan tebrikler
1862 yılının 14 Ocak gününde, Londra’nın Waterloo bölgesinde, 3 numarada bulunan Kraliyet Coğrafya Cemiyetinin toplantısında büyük bir kalabalık vardı. Sir Francis M.... meslektaşlarına sürekli alkışlarla kesilen bir konuşma yapmaktaydı.
Hitabet sanatının bu özgün örneği, vatanseverlikle dolup taşan şu cümlelerle son buldu:
“İngiltere, her zaman ulusların başında yer almıştır (Okurun da göreceği gibi, uluslar hep birbirlerinin tepesinde ilerler.)!.. Coğrafi keşif arzusundaki kâşiflerinin cesareti sayesinde tabii ki (genel onay belirten sesler) Dr. Samuel Ferguson, ki kendisi bu vatanın en aziz evlatlarındandır, köklerine saygısızlık etmeyecektir.”
Salonun tüm kesimlerinden “Tabii ki hayır!” sesleri yükseldi.
“Bu çaba, başarıyla sonuçlanırsa (‘Sonuçlanacak!’) dünyanın, Afrika haritası üzerindeki bölük pörçük tüm fikirlerini birleştirip bir bütün kılacak (coşkulu alkışlar) ve eğer başarısız olursa en azından insan dehasının en cüretkâr fikirlerinden biri olarak kayda geçecektir (inanılmaz bir tezahürat)!”
“Bravo! Bravo!” diye bağırdı bu etkili sözlerle ateşlenmiş kalabalık.
“Çok yaşa gözü kara Ferguson!” diye ekledi kalabalığın en heyecanlı üyelerinden biri.
Yoğun tezahürat her köşede yankılandı; Ferguson’ın adı dillerdeydi ve adının, İngiliz gırtlaklarından geçerken hiçbir şey kaybetmediğini kolayca varsayabiliriz. Aslına bakarsanız, tüm salon bu isimle çınlıyordu.
Aynı ortamda, büyük çoğunluğu, bu zorlu bilim hizmetinde yaşlanmış ve tükenmiş olan fakat enerjik mizaçları sayesinde yerkürenin her bir çeyreğinden çıkmayı başarmış korkusuz seyyah ve kâşifler de bulunmaktaydı. Her biri farklı seviyelerde de olsa fiziksel ya da psikolojik olarak birçok zorluğa meydan okumuştu. Gemi kazalarından, büyük yangınlardan, Kızılderili savaş baltalarından ve topuzlarından; top ve kazıklardan; hatta Kuzey Denizi adalarındaki yamyamların kursaklarından kurtulmuşlardı. Fakat yine de Kraliyet Coğrafya Cemiyetinde yapılan gelmiş geçmiş en iyi konuşmayı, Sir Francis M....’nin nutkunu dinlerken kalpleri güm güm atmaktaydı.
Fakat İngiltere’de coşku, sadece sözde kalmaz. Kraliyet darphanesinin damgalarından hızlı para basar. Ve Dr. Ferguson’ı cesaretlendirmek için bağışlar yapıldı, bir seferde tam iki bin beş yüz pound’luk para toplandı. Tabii ki hesaplamalar yatırımın önemiyle orantılı olarak yapılmıştı.
Sonra topluluğun bir üyesi, başkana, Dr. Ferguson’ın resmî olarak takdim edilip edilmeyeceğini sordu.
Sir Francis “Doktor dışarıda beklemektedir.” diye cevapladı soruyu.
Kalabalıktan; “İçeri alın, doktoru içeri getirin!” sesleri yükseldi. “Bu denli sıra dışı bir cürete sahip olan kişiyle yüz yüze tanışmak isteriz!”
“Belki de doktorun bu akılalmaz önerisi, sadece bizi hayrete düşürmek için planlanmıştır!” diye gürledi sinirli, yaşlı bir amiral.
“Dr. Ferguson diye birinin var olmadığını mı söylemeye çalışıyorsunuz?” diyen hınzır bir ses duyuldu.
“Neden? Peki o zaman, öyleyse bizim bir tane icat etmemiz gerek!” Bu saygın topluluğun patavatsız bir üyesi dalga geçer gibi yanıtlamıştı soruyu.
“Dr. Ferguson’dan içeri gelmesini rica edin.” Sir Francis M....’nin yanıtı sakindi.
Ve doktor içeri girdi, öylece durdu. Kendisinin gelişini kutlayanların yoğun tezahüratından hiç etkilenmemişe benziyordu.
Kırk yaşlarında, orta boylu ve pek de kuvvetli görünmeyen bir adamdı. Canlı tabiatı, yanaklarının koyu rengiyle ifşa ediliyordu. Çehresi soğuk bir canlılığa sahipti; sıradan özellikler