Мемдух Шевкет Эсендал

Bizim Nesibe


Скачать книгу

ğ, Çorlu’da dünyaya gelmiştir. Rumeli göçmeni olan ailesi çiftçilikle uğraşan Esendal’ın çocukluğu burada geçmiştir. Mülkiye Mektebinin ikinci sınıfına kadar okumuş olmasına rağmen düzenli ve sürekli bir öğrenim hayatı olmamıştır. Kendi deyimiyle “alaylı”dır. Maddi sıkıntılarla birlikte, babası Mehmet Şevket Bey’in vefat etmesi eğitim hayatının yarım kalmasının başlıca sebeplerindendir. Ancak kendisini hayatın içinde ve okuma disipliniyle yetiştirmiş; kendi çabasıyla Fransızca, Rusça ve Farsça öğrenmiştir. Esendal, babasının ölümü üzerine ailesinin sorumluluğunu üstlenmiş ve uzun süre çiftçilik yapmıştır. İlk resmî memuriyeti Reji (Tekel) İdaresindedir. Balkan Harbi çıktığında ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etmek zorunda kalmıştır. Aile, harpten sonra Çorlu’ya dönmüşse de bu sefer de I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla temelli İstanbul’a yerleşmiştir. Esendal’ın bu dönemde yaşadığı zorluklar, daha sonra kimi hikâyelerinde ve Miras romanında konu edilmiştir.

      1906’da İttihat ve Terakki üyeliği ile başladığı siyasi hayatı uzun yıllar devam etmiştir. Esendal, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra cemiyetin İstanbul Merkez Heyeti’ne üye seçilmiş, ardından Esnaf Odaları Mümessilliği’ne getirilmiştir. Uzun süre İttihat ve Terakki’nin Anadolu Vilayetleri Müfettişliği görevini yürüten Esendal, müfettiş olarak Anadolu ve Trakya’yı gezip dolaşmıştır. Bu görevi ona mesleki tecrübe kazandırmasının yanında, Anadolu insanını yakından tanıma ve onun sıkıntılarını görme imkânını da sunmuştur. Yazdığı yüzlerce hikâyede, romanlarında bu tecrübenin izleri açıkça görülmektedir.

      I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkılması üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti de itibarını kaybetmiş, İttihatçıların önde gelenleri yurt dışına kaçmak zorunda kalmışlardır. Bunlardan biri de Esendal’dır. İtalya’ya giden yazar, burada birkaç yıl kadar yaşamıştır. İtalya dönüşü, uzun yıllar sürecek elçilik görevinin ilk adımı olarak Mustafa Kemal’den bir mektup almış; yüz yüze görüşmelerinden sonra Azerbaycan Bakü Temsilciliği görevine getirilmiştir. Burada Anton Çehov’la tanışan yazar, kendisinden edebî anlamda derinden etkilenmiştir. Türkiye’ye dönüşünde Meslek adında bir gazete çıkarmış, Miras romanı ve çeşitli hikâyelerini bu gazetede yayımlamıştır. İzmir Suikastı’na karıştığı gerekçesiyle suçlansa da suçsuz olduğu anlaşılınca Tahran Büyükelçiliği’ne atanmıştır. Burada kendi gayretiyle Farsça öğrenmiş, Fars edebiyatını yakından tanıma fırsatı bulmuştur. İran’dan sonra Kâbil Büyükelçiliği’ne gönderilen Esendal için bu, son elçilik görevi olmuştur.

      Yurda döndüğünde siyasi hayatına Bilecik Milletvekili olarak devam eden Esendal, 1942’de CHP Genel Sekreterliği görevine getirilmiştir. 1950 seçimleriyle de politik hayatına nokta koymuştur.

      Esendal, 16 Mayıs 1952’de Ankara’da hayata veda etmiştir.

      Türk hikâyeciliğinde çığır açan Memduh Şevket Esendal; Türk edebiyatına getirdiği yeni hikâye anlayışıyla büyük beğeni kazanmıştır. Eserlerini sade, anlaşılır, süsten uzak bir dille yazması ve diyaloglara yoğun olarak yer vermesi en belirgin özelliği olmuştur. Hikâyelerinde sıradan insanların en basit hareketlerini ve davranışlarını anlatmış, siyasi veya ideolojik unsurlara yer vermemiştir.

      Romanları: Miras, Ayaşlı ile Kiracıları, Vassaf Bey.

      Hikâyeleri: Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler, Hikâyeler, Ev Ona Yakıştı, Sahan Külbastısı, Veysel Çavuş, Bir Kucak Çiçek, İhtiyar Çilingir, Hava Parası, Bizim Nesibe, Kelepir, Gödeli Mehmet, Güllüce Bağları Yolunda, Gönül Kaçanı Kovalar, Mutlu Bir Son.

      Anı: Tahran Anıları ve Düşsel Yazılar.

      HİKÂYELER

      BİZİM NESİBE

      Akşamüstü eve girdim annemi; yengemi, kız kardeşimi, eniştemi biraz durgun, biraz tasalı gördüm. Yengeme sordum:

      “Ne var, niye somurtuyorsunuz?” dedim.

      Sofrayı kuran besleme kızı gözleri ile gösterip “Sus!” demek istedi. Sustum.

      Besleme kız dışarı çıkınca yeniden sordum. Yengem:

      “Bunu kocaya istiyorlar!” dedi.

      “Bu Nesibe’yi mi? E isterler ya! Bunda surat edecek ne var? Geç bile kaldılar.” dedim.

      Üçü de oturmuşlar, iş işliyorlar. Bizim bay enişte de, gazete okuyor. Annem gözlüklerinin üstünden bakıp:

      “Nesi geç kaldı?” dedi. “Daha dur bakalım.” Yengem de:

      “Bugün bir hizmetçi bulmanın ne demek olduğunu siz bilmiyorsunuz sanırım.” diyerek niçin somurttuklarını anlatmak istedi.

      “Bilirim, kolay değildir ama hizmetçi bulunmuyor diye kızı kocaya vermeyecek değilsiniz ya!” dedim.

      Annem kızgın:

      “Vereceğiz elbette.” dedi. “O da boyunun ölçüsünü alacak. Acelesi ne oluyor? Her şeyin bir sırası var.”

      Kız kardeşim de, düşünceli:

      “Güç doğrusu.” dedi. “Bugün o kaç paraya gelin olur?”

      Yengem:

      “Bir yatak takımı yapayım dersen beş yüz liranın kapısıdır…” diye hesabı kuruşlandırdı.

      Ben gene söze karıştım:

      “Beş yüz yahut altı yüz.” dedim. “Kız büyüdü, kocaya da istiyorlar, kendinize düşeni yapacak kocaya da vereceksiniz. Hiç boşuna çenenizi yormayınız!”

      Annem:

      “Öyle ya.” dedi. “Al elin çıplağını, temizle kelini, bitini; tam eli iş tutup biraz faydası dokunacağı gün cehennem olsun gitsin… Beni ‘hayrat’ diye sana kim söyledi!”

      Yengem de:

      “Onda biraz insaf olsa bizi böyle yüzüstü bırakıp gitmez.” diye ekledi.

      “Gitmez de ne yapar?” dedim. “Her şey çağında.”

      Annem gözlüklerinin üstünden bakıp:

      “Çağına ne olmuş?” dedi. “Daha dur bakalım, yirmi beşine bile basmadı…”

      “Canım.” dedim. “Meserret’i kocaya verirken ‘Yirmi üç yaşına girdi daha koca bulamadı.’ diye yas tutuyordunuz. Nesibe’ye gelince hesap değişti mi?”

      Hepsi bana kızdılar. Kız kardeşim:

      “Sen Meserret’i, Nesibe ile bir mi tutuyorsun?” dedi. “Biri hanım, biri besleme ayol.”

      Ben de sordum:

      “Hanımlar kocaya erken varırlar, beslemeler geç kalırlar diye yeni bir âdet mi çıktı?” dedim.

      Yengem:

      “Çıkmadı ama onlar bizim gibi mi? Onları alanlar çalıştırmak için alıyorlar. Kart da olsalar her gün koca hazır. Bizim öyle mi?”

      Ne ince hesaplar!

      “Güzel ama.” dedim. “Kız kocaya varacak olunca sen beslemesin hele biraz bekle mi diyeceğiz?”

      Annem söze karıştı:

      “Ya karışayım da bir de sonra onun suratını çekeyim.” dedi. “Ne hali varsa varsa görsün. O bu kapıyı çok arar.”

      Söz buraya gelince bizim bay enişte gazeteyi yüzünden çekip söze karıştı.

      “İlkin bu kızın varacağı adamın kim olduğunu öğrenmeli.” dedi.

      Bizim enişte hukukçudur. “Kızı kocaya vermemek için kendince bir yol bulmuş olsa gerek.” diye düşündüm.

      “Öğrendik, bir biçimsiz herifin biri olduğunu da anladık, ne olacak?” diye sordum.

      “Kendisine söyleriz!” dedi.

      “Bizi dinlemezse?” dedim.

      “Eh ne yapalım, günah bizden gitmiş olur.” dedi.

      Bay eniştenin ne demek istediğini iyice anlayamadım. Biz “Varma!” diyeceğiz, kız dinlemezse biz de kıza bir şey vermeyeceğiz!

      “Bizden hak dava eder.” dedim. Bay enişte gülümsedi:

      “Onun