kaptanı, Saint-Louis şövalyesi Count Boisberthelot idi. Eski Kraliyet donanmasının en iyi subaylarından biriydi. İlk kaptan Şövalye La Vieuville ise o zamanlar çavuş olan Hoche ile Fransız Muhafız Birliğini komuta ediyordu. Ve Philip Gacquoil de Jersey’deki en deneyimli rehber idi.
Gemide olağan dışı bir şeylerin olduğu kolayca fark ediliyordu. Her hâlinden bir maceraya çıkacağı anlaşılan bir adam güverteye adım atmıştı. Uzun boylu, dik duruşlu ve güçlü bir adamdı. Keskin bir yüz ifadesine sahipti. Hem yaşlı hem genç görünüyordu, bu yüzden yaşını tahmin etmek zordu. Yılları arşınlamasına rağmen dinçliğinden bir şey kaybetmeyen adamlar vardır, beyaz saçlarına rağmen feri sönmemiş gözleriyle onlardan biriydi. Dinçliğine bakılırsa kırk; otoriter havasına bakılırsa seksen yaşındaydı.
Korvete bindiğinde üzerindeki denizci montu yarı açıktı, keçi derisinden de bir yelek giyiyordu. Yeleğin dış tarafı ipekle işlenmiş, iç yüzü ise tüylü ve sert bir kürkten yapılmıştı. Altında ise bragoubra denilen geniş pantolonu ve uzun botları vardı. Tam bir Breton köylüsü tarzındaydı. Bu demode Breton yelekleri iki amaca hizmet eder. Hem günlük hem de bayramlarda giyilmek üzere dikilmiştir ve ters yüz edilebilmesiyle çift yönlü giyilebilir: Kürk tarafı günlük ve diğer tarafı özel günler için. Ve sanki dikkatle incelendiğinde, yaşlı adam tarafından giyilen köylü elbisesinin dizleri ve dirsekleri uzun süredir kullanıldığı izlenimini veriyordu. Kaba kumaştan yapılmış montu bir balıkçı kıyafetine benziyordu. Dönemi yansıtan yuvarlak, uzun ve geniş kenarlı şapkasını takmıştı. Bu şapka kıvrıldığında köylümsü bir görüntü veriyor, bir kenarına arma ve ilmek iliştirildiğindeyse oldukça askerî bir görünümde oluyordu. Ama yaşlı adam şapkayı köylüler gibi kıvırarak takmıştı.
Adanın valisi Lord Balcarras ve Prens de La Tour d’Auvergne ona gemide şahsen eşlik etmişlerdi. Prens Gélambre’nin gizli ajanı, ki ayrıca asil Kont d’Artois’nın eski bir muhafızlığını yapmıştır, yaşlı adamın kamarasının düzenini bizatihi denetlemişti. Yaşlı adamın valizini taşıyacak kadar özenli ve saygılıydı. Gélambre, karaya dönmek üzere gemiyi terk ederken bu köylüyü derin bir reverans ile selamladı. Lord Balcarras, “Size iyi şanslar, general.” diye bağırdı ve Prens de La Tour d’Auvergne, “Görüşmek üzere, kuzen.” dedi.
Denizciler kendi aralarında kurdukları kısa diyaloglarda bu yaşlı adamdan “köylü” diye bahsediyordu. Fakat bu köylünün artık has bir köylü olmadığını anlamak için daha fazla bilgiye ihtiyaç yoktu. Tıpkı görünürde ticaret gemisi sanılan bu geminin esasen savaş gemisi olması gibi.
Neredeyse hiç rüzgâr yoktu. Claymore, Bonnenuit’ten ayrılarak Boulay Körfezi’ni geçti. Bir süre görüş mesafesindeydi, daha sonra zamanla karanlığa karıştı ve gözden kayboldu.
Bir saat sonra, Saint-Hélier’deki evine dönen Gélambre, York Dükü’nün karargâhındaki Kont d’Artois’ya Southampton ekspresiyle şu satırları gönderdi:
Sevgili Lord,
Kalkış gerçekleşti. Kesin bir başarı söz konusu. Sekiz gün içinde Granville’den St. Malo’ya kadar olan tüm kıyı alevler içinde kalacak.
Dört gün önce Marne Temsilcisi Prieur, Cherbourg kıyısında askerî bir görevdeydi. Hemen ardından Granville’de iken gizli bir elçi tarafından üstteki mesajla aynı el yazısına sahip şu mesajı aldı:
1 Haziran günü, gelgitler yükseldiğinde, silah deposunu gizlemiş savaş korveti Claymore, Fransa sahiline doğru yelken açacak ve aşağıda tarif edilen adamı kıyıda indirecektir: Uzun boylu, yaşlı ve gri saçlı. Bir köylü gibi giyinmiş ve elleri bir aristokrat ellerine benziyor. Yarın size daha fazla ayrıntı göndereceğim. İkinci günün sabahı iniş yapacak. Kruvazörü bu durumdan haberdar edin. Korveti durdurun ve adamı giyotine yollayın.
II
GEMİDE BİR GECE VE YOLCU
Korvet güneye, St. Catherine yönüne gideceği yerde kuzeye yönelmiş, sonra da batı tarafına sapmıştı. Cesurca Sark ve Jersey arasındaki Déroute Geçidi olarak adlandırılan körfeze girmişti. O zamanlar kıyının her iki kısmında da deniz feneri bulunmuyordu. Güneş batmıştı, gece normal bir yaz gecesinden daha karanlıktı. Gökyüzünü kaplayan geniş bulutlar ay ışığını engelliyordu. Ekinoks değil de gün dönümü vardı sanki. Görünüşe bakılırsa gemi ufka varmadan ayı görmek olanaksızdı. Bazı bulutlar denizin yüzeyinde asılı kalmıştı ve her yeri sis kaplamıştı.
Tüm bu karanlık onların lehineydi. Rehber Gacquoil, Jersey’i soluna Guernsey’i sağına almış, St. Malo kıyısı yakınlarında herhangi bir koya girme niyetiyle Hanois ve Dover arasında cesurca ilerliyordu. Minquiers tarafındaki yoldan daha uzundu. Ama daha güvenli bir rotaydı çünkü St. Hélier ve Granville arasındaki Fransız sahil gemisi sürekli olarak keskin bir gözlem hâlindeydi.
Rüzgâr elverişli olur da bir şey yaşanmazsa Gacquoil tüm bu ayarlamalar sayesinde şafak sökerken Fransa kıyılarına varmayı umuyordu.
Her şey yolundaydı. Korvet, Gros Nez’i yeni geçmişti. Saat dokuza doğru hava, denizcilerin ifadesi ile, “suratsız” görünüyordu. Hem rüzgâr artmış hem de deniz yükselmişti. Ama rüzgâr onlar için iyiydi, deniz de daha fazla hoyratlaşmazsa iyi olacaktı. Dalgalar da ara sıra uğrayıp korveti selamlıyordu. Lord Balcarras’ın “general” diye seslendiği, Prens de La Tour d’Auvergne’nin “kuzen” dediği “köylü” iyi bir denizciydi. Geminin güvertesinde ağırbaşlılıkla volta atıyordu. Geminin dalgalar yüzünden bir hayli sallandığını fark etmiyordu sanki. Arada bir yeleğinin cebinden bir kalıp çikolata çıkarıyor, bir parça kırıp sesli bir şekilde yiyordu. Saçları beyazlamıştı ama dişleri sapasağlamdı.
Zaman zaman kaptana kısık bir sesle yaptığı yorumlar dışında kimseyle konuşmuyordu. Kaptan sanki asıl komutan kendi değil de oymuş gibi yolcuyu saygıyla dinliyordu. Ustaca yönetilen Claymore, bulutların arasında kaybolmuş bir şekilde dik sahil boyunca Jersey’nin güneyine doğru yol alıyordu. Pierres-de-Leeq denilen sert kayalığa çarpmamak için kıyıdan gidiyordu. Bu kayalıklar Jersey ve Sark arasında kalan boğazın ortasındaydı. Dümendeki Gacquoil Gréve de Leeq’i Gros Nez’i ve Plémont’u sırasıyla işaret ediyor ve kayalıklarla kaplı denizin üstünde gemiyi âdeta kaydırıyordu. Bunu kesin bir suretle yaptığını hissetse de yine de deniz yollarına hâkim birinin öz güvenine sahipti.
Bu tedbirli sularda yakayı ele vermemek için geminin önünde hiç ışık yoktu. Sis olduğu için kendilerini şanslı hissediyorlardı. Grande Étape’a ulaştılar. Sis o kadar yoğundu ki Pinnacle’ın ulvi hatları zar zor belli oluyordu. Saint-Ouen çan kulesinin saat onu vuran sesini duydular. Buna göre rüzgâr da hâlâ arka taraftan esiyordu. Her şey yolundaydı; deniz sertçe yükseliyordu çünkü Corbiére taraflarına yaklaşmak üzereydiler.
Saat onu biraz geçmişken, Kont Boisberthelot ve Şövalye Vieuville köylü kılıklı adama odasına (ki bu oda aslında kaptana aitti) kadar eşlik etti. Odaya girmek üzereyken sesini alçaltarak şunları söyledi:
“Beyler, bu sırrı saklamanın ne kadar önemli olduğunu anladınız. İnfilak anına kadar sessiz kalın. Burada ismimi bilen bir tek siz varsınız.”
“Bu sır mezara kadar bizimle.” diye yanıtladı Boisberthelot.
“Ölüm kalım meselesi bile olsa bu sırrı açığa çıkarmayacağım.” diye de belirtti.
Ve yaşlı adam odasına girdi.
III
SOYLULAR VE AVAMLAR TARAFI
Komutan ve yardımcı kaptan