rahatsız etmemelidir. Nasıl bir odadakiler diğer odadakilerin mutlu günlerinde sevincine ortak oluyorsa, onlar da ortak olmalıdır. Nasıl bir odadakiler, diğer odadakilerin zor günlerinde yardımına koşuyorsa, onlar da koşmalıdır. Ama maalesef komşular aynı evde birbirine duyarsız insanlar gibi yaşamaktadır. Yanı başında acıyla kıvrananlar varken hiçbir şey olmamış gibi kahkaha atmaya devam edenlere şahit oluyoruz. Artık gözler, sadece sahibini görüyor. Başkaları insanların kapsama alanına girmiyor. Sırdaşım! Komşuları rahatsız etmek veya onlara duyarsız kalmak, Mevlana ve Yunus Emre gibi nice gönül erinin diyarı olan Anadolu’nun kültürüyle yetişmiş bizlere yakışmaz. Böyle davranmak, inandığımız değerlere de ters düşer.
Hz. Muhammed (sav) iyi komşu olmanın inancımızdaki önemini şu sözlerle açıkça belirtir: “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse vallahi iman etmiş olmaz. Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi, (olgun) mümin değildir.”
Biz Geniş Bir Aileyiz!
Sırdaşım! Akrabalarının kıymeti bilmelisin çünkü her biri bir yabancı değil, ailenden ve senden bir parçadır.
Akrabalık can çekişiyor. Nerede o eski geniş aileler… Eskiden çocuklar amcanın, halanın, teyzenin, dayının, kuzenin ve yeğenin ne olduğunu çok iyi bilirdi. Şimdi ise evde kaç televizyon, tablet ve telefon olduğunu iyi biliyorlar. Eskiden çocuklar akrabalarıyla dolu dolu zaman geçirdiği için hiç sıkılmazdı. Şimdi ise konuşmayı öğrenir öğrenmez ‘sıkıldım’ kelimesini dillerinden düşürmüyorlar. Eskiden bir sorun oldu mu el atan çok olurdu. Şimdi ise bir yüz bile göremezsin. Ne oldu bize? Avrupalılaşmayı neden kendi kültürümüzü kaybetmek olarak algıladık? Avrupa’da her ailede ortalama bir çocuk olur ve onlarda akraba diye bir şey yoktur. Orada herkes belli bir yaşa geldikten sonra ayrı eve çıkar. Orada insanların en çok yaşadığı yerler bir odalı evler. Orada insanların en çok yaşadığı şey yalnızlık olur. Bizler böyle yaşayamayız çünkü kültürümüz buna uygun değil. Haberlerde her gün birbirini döven, öldüren, boşayan onlarca insan görüyoruz. Bunların hepsi kendi kültürümüzden koptuğumuz için de oluyor. Ailede yaşayanlar yalnızlıktan, can sıkıntısından ve ilgisizlikten mutsuz. Akrabalık sadece biri öldüğünde veya hastalandığında hatırlanmaz. Akraba her zaman ve her yerde akrabadır. Sırdaşım! Akrabalarının kıymeti bilmelisin, çünkü her biri bir yabancı değil, ailenden ve senden bir parçadır. Sen, bir parçan eksik yaşayamazsın.
Firdevsi’nin dediği gibi: “Akrabasız insanlar ordusuz bir padişah gibi, mesut olamazlar.”
Zaman – Hayat
Yaşadığın Günü Kavra!
Sırdaşım! Hayat, ileride iyi yaşanmaz çünkü gelecek belirsizdir, gelecek, ölüme bir adım daha yaklaşmak demektir.
Bu hayatta düşeceğimiz en büyük yanılgılardan biri bu dünyada sonsuza kadar yaşayacağımızı düşünmektir. Bu yanılgıya düşenler mükemmel bir gelecek için hazırlık yaparlar. Önce daha çok çalışabilmek için büyümek isterler. Sonra daha çok kazanmak için durmadan çalışırlar. Kazandıklarını da sonsuz gelecekte harcamak için biriktirirler. Sonra bakarlar ki o çok mutlu olacakları sonsuz gelecek nedense bir türlü gelmez. Onlar sonsuz geleceği beklerken gittikçe daha mutsuz olduklarını fark ederler çünkü gittikçe bozulan, yıpranan ve yok olmaya her gün bir adım daha yaklaşan bir bedenle karşılaşırlar. Daha sonra o sonsuz gelecek ümitlerinin yerini hep erteledikleri bugünü mutlu geçirme çabası alır ama bunu da başaramazlar çünkü hem güçten düşen beden onların özgürce davranmasına izin vermez hem de onlar bozulan sağlıklarını tekrar eski gücüne kavuşturmak için çabalarken mutlu olmaya zaman bulamazlar. Sonra geçmişe, mutlu olabilecekleri günlere geri dönmek isterler ama zamanın geri dönüşünün olmadığı acı gerçeğini yutkunarak anlarlar. En sonunda keşkelerle geçmiş anılırken, dünyanın sonlu olduğu, yani ölüm hakikati yakalarına yapışır ve bedenlerini toprağa, ruhlarını ise bilinmez bir sonsuzluğa götürür. Sırdaşım! Hayat, ileride iyi yaşanmaz çünkü gelecek belirsizdir, gelecek, ölüme bir adım daha yaklaşmak demektir. Hatta sana en yakın yarınki gelecekte bile belki de sen diye bir şey olmayacak. Ama şimdi ellerinde, şimdi yanı başında, şimdi ne olacağı belli ve senin kontrolünde.
Seneca’nın dediği gibi: “İyi yaşamak için acele et ve şunu bil ki, her gün başlı başına bir hayattır.”
Hayatı Doğru Yaşa!
Unutma sırdaşım! Sokrates’in dediği gibi: “En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır.”
Bir insan gününü güzel geçirince akşam başını yastığa ne kadar huzurla koyuyor değil mi? Çünkü vicdanı rahattır, yaptığı iyilikler ve mutlu ettiği insanlardan dolayı gönlü huzurla doludur, zamanını alın teri dökerek dolu dolu geçirdiği için başı diktir ve hiç kimseye bir kötülük etmediği için alnı açıktır. Bir insan eğer ömrünü de güzel geçirmişse geçmişine gururla bakar ve huzurla bu dünyadan veda edeceği günü bekler. Ölüm onun için korku verici değildir çünkü son nefesine kadar insanlık için elinden gelen çabayı gösterdikten onların pişmanlıklarla dolu bir hayatı yoktur. O, ölüme gülümserken arkasından ağlayanları bırakarak göçüp gider. Unutma sırdaşım!
Sokrates’in dediği gibi: “En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır.”
Buz Gibi Eriyen Ömrün Farkına Var
Sırdaşım! Ölüm gerçeğini daha iyi kavramak istiyorsan en kısa sürede bir yakınının gömüldüğü bir mezarlığa git.
Dünyadaki tüm canlıların ortak özelliği, hepsinin bir sonunun olmasıdır. Ölüm tüm insanlar için değişmez tek gerçektir çünkü hepimiz yeryüzünde misafiriz ve bir gün ölmek üzere hayattayız. Allah, Cuma suresinin 8. ayetinde, “Kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır” ve Araf suresinin 34. ayetinde, “Ecel gelip çattı mı, ne bir saat geri bırakılabilir ne de bir saat öne alınabilir” diyerek ölümün hepimiz için kaçınılmaz bir son olduğunu açıkça belirtmektedir. İnsanoğlu sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktadır. Halbuki doğarken okunan ezanın öldüğünde kılınacak cenaze namazı için olması, dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu göstermektedir. İlk başta gözü aynada olanlar hayatın çok uzun süreceğini zanneder ama insanların aynaya bakacak yüzü kalmayınca gözü toprağa döner ve ölüm gerçeğini yavaş yavaş fark eder. Sırdaşım! Ölüm gerçeğini daha iyi kavramak istiyorsan en kısa sürede bir yakınının gömüldüğü bir mezarlığa git. Ölülerin canlı hallerini hayal et ve sana ne söylemeye çalıştıklarını duy. Bir anlık kendini onların yerine koy, o toprağın altında hisset. Karanlığı hisset. Havasızlığı hisset. Sıcaklığı hisset. Yalnızlığı hisset. Elinin kolunun bağlı olduğunu hisset. Geri dönülmezliği, hareketsizliği, çaresizliği ve pişmanlığı hisset. Bir gün toprağın altında bunları yaşayacağını unutma.
Epiktetos’un dediği gibi: “Ölüm, daima gözünün önünde olsun. O zaman asla adi endişelere düşmezsin ve hiçbir şeyi fazla hırsla arzu etmezsin.”
Kaliteli Zaman Geçir!
Sırdaşım! Başarılı olan insanlar da bir günde yirmi dört saate sahiptir. Zenginler parasıyla daha fazla zaman satın alamadı.
Zaman ne yaşlı bir adamın dediği gibi çabuk geçer ne de bir çocuğun beklediği gibi çok uzun yaşanır. Zaman, göreceli bir