Berin Aral

DÜZ YOKUŞUN SAKİNLERİ


Скачать книгу

Çok acayip. Boşluktan kurtarıp kendimi kristal bardakların, kadehlerin, gümüş gondolların durduğu büfeye bakıyorum. Kapaklı alt dolapta porselen tabaklar var. Hepsi bana yük. Bedriye Hanım ne vermeyi severdi ne de kullanmayı. Biriktir dur. Arada aç bak. Tozunu al, parlat, yerine koy. Dışarda gün ağarıyor. Puslu hava yeni başlayan yağmuru gizliyor. Duvarda Bedriye Hanım’la babamın düğün fotoğrafı. Babam nasıl da yakışıklı. Asker üniforması içinde nasıl da gururlu bir Türk subayı. Bedriye Hanım, Eyy Bedriye Hanım dünya size de kalmadı. Babam gideceğine, önden sen gideydin hepimiz rahat ederdik. İyiler erken gidiyor işte. Üçümüzün fotoğrafı da yanında, üçümüz yan yana. Doğumdan bir hafta sonra fotoğrafçıya gidilip çekilen foto bu. Bir sonrakinde teyzem de bizimle aynı karede. Mutfaktan çın çın kahven oldu sesi geliyor. Koridorda bir takvim, hep aynı yerde, hep Atatürk’lü. Benim, teyzemin ve en sevdiği öğrencilerinin doğum günleri işaretlenmiş. Mutfakta teyzem kahvaltı hazırlamış. Kahveden önce ye bir şeyler diye ısrar ediyor. Aslında bir kere söylüyor, ama sesine sirayet eden o ısrarla büyüdüm ben. Otorite bunların genlerinde var. Bedriye Hanım eleştirir, teyzem ısrar eder. İş bölümü böyle bizim evde. Uğurlu sokak, no kırk birde. Az ilerde hukuk fakültesi. Hem uğurlu hem adaletli. Dünyanın merkezi burası, bu sokak. Dokuz numara. Canım bir şey istemiyor, dedim. Teyzemi arkamda söylenirken bıraktım, salona gittim. Salon salomanje. Kahvem elimde, pencereden dışarı bakmaya devam ettim. Yüksek katlı apartman istilası. Ben büyürken hiç olmazsa kaçıp saklanacağım sokak vardı. Çoluk çocuk. Bisiklet almıştı babam. Dokuz yaşındaydım. Bedriye Hanım kıyametleri kopartmıştı, bisiklet kibar kızlara göre değil diye, Allah korusun, kendi diktiği o şık elbiselerimle binilir miymiş bisiklete. Babam ertesi gün kot pantolon alıp gelmişti bana, mahallede kot giyen biri olarak çok havam olmuştu hatta. Bedriye Hanım babama konuşmuştu odalarında bır bır. Babam gene de gülerek çıkmıştı odadan. Ben odamda sinmiş bekliyordum. Güldüğünü görünce boynuna atlamıştım, izin çıktı diye. Kot pantolon mevzuu önemlidir bende. Bisiklete binme saatlerimde anlaşmıştık, gerçi sonradan bakkala filan gitme bahanesiyle azıcık genişletmiştim ben o izinleri, olsun. Kotlu, kıvırcık saçlı kız. O ben.

      Dışarısı aydınlandı, şimdi kapı çalar. Komşular, akrabalar, öğrencileri, bakıcı kadın. Akrabalar da toplam üç aile. O kadar uzun yaşarsan kimsen kalmaz Bedriye Hanım. Zaten yıldırıp kaçırdıklarının sayısı daha fazla. Başta babam kaçtı, MİT müsteşarı koskoca Asım bey. Bedriye Hanım’a dayanamayıp göçtü gitti bu dünyadan. Daha otuz sekiz yaşındaydı. Bisikletten beş yıl sonra, ben on dört yaşındayken. Plan yapmıştık babamla, koleje kayıt yapılmıştı o yaz. Sonrasında Ayvalık’a yazlığa beraber gidecektik. İngiltere’ye gittiğinde bana o sevdiğim çukulatalardan da getirecekti, bir de defter, kalem ve sırt çantası. Ayvalık’ta beraber bisiklet sürecektik. Çamlık tarafındaki evi severdik. Önü deniz. Keşfe çıkacaktık, kiliseleri, Rum evlerini, sokakları dolaşacaktık. Bedriye Hanım’a rağmen. Babam gidince, o yaz hiç çıkmadım evden. Teyzem bilir. Annem eve baş sağlığına gelen subaylara ve devlet erkânı temsilcilerine likörlü kahve hazırlamıştı. Önceki yurt dışı seyahatinden kalan çukulataları filan ikram etmişti. Benim de çıkıp servis yapmamı istemişti. Odama gelip etimi burmuştu, şımarıklığı bırak, evin kızısın, yapacaksın, demişti. Teyzem yapmıştı. Bedriye Hanım ceza olarak bisikletimi depoya kaldırtmıştı. Kıvırcık saçlı kızın bisikleti de babası da gitmişti. Bir kere bile lafını etmedim. Ama burnundan getirdim lisedeyken. Bir sürü oğlanla gezdim, bira içmeye kaçtım Kızılay’a. Her gün goralı yemesem ölürüm sanıyordum o zamanlar. Ya da Atatürk bulvarının karşısındaki Özen pastanesi, hâlâ burnuma vanilya ve tarçın kokusu gelir. Teyzem omuzuma dokundu. Kaçtır sesleniyorum, duymadın. Evi havalandıralım biraz. İkramlık bir şeyler de alalım. Birileri gelmeden hallet şu işleri, dedi. Hallet şu işleri. Bana kaldın Bedriye Hanım. Likör yok, börek var. Gidip bi de lahmacun yaptırayım ruhuna gitsin. Ruhun huzura ermesin. Lahmacun sana uymaz. Olsun. Ayran, tavuklu pilav olur, o da olur, Bedriye Hanım.

      Fal

      Karşımda oturan, neredeyse morumsu siyah ruj sürmüş kıza baktım. Esnedim. Ağzım yırtılacak, o derece. Kızın ağzı karanlık mağaraya benzemiş. Töbe töbe, bakışları bakış değil. İçtiği kahvenin lekesi dudaklarının kenarında kalmış, aynı renk. Sarı saçlarının arasından düğüm düğüm bir şeyler gözüküyor. Uzattırmış bu saçlarını, gözlerde yeşil lens. Tombul bacaklarının sığmadığı çorapları siyah. Ben hiç sevmem ince çorap giymeyi… Ojeler mavi. Yanaklarının en toparlak yeri pırıl pırıl parlıyor. Ne sürüyor bu geri zekâlılar? Kız kendini değiştirmek için her şeyi yapmış. Üstümde bir ağırlık. Sabahtan beri bu kaçıncı, gelip karşıma oturuyorlar, kâğıt kalem çıkar yaz, diyorum, hazırlıklılar. Kuzu kuzu çıkarıyorlar. Söz dinleyen tipten değil bu. Kıçına kadar kısa eteği giydiğinden belli. Başımı sağa sola çeviriyorum. Ensemde bir ağrı. Kızın tombul parmakları kanatlanarak yazmak istiyor kaderini. Dudaklarını ısırıyor. Sıkı sıkı kapanıyor dudakları. Bana hiç açık vermemeye kararlı. Verse ne olacak ki… Hayatı gözlerimin önünde zaten. Tombul bir bebekmiş, ağlayan cinsinden, ağlak. Doydukça susanlardan. Tek çocuk. Apalak. Hep yemek peşinde. Biberona doldur ver mamayı. Ben çok zayıftım oysa, çöp… Bu kız okulda en güzel kızların peşinde dolanan arkadaş. Evlerine gitmeye istekli, kendi anası eve çağırmasına izin vermez, kesin. Gittiği evlere hayran. Oğlanlar hep ilgi alanı. En yakın arkadaşı olan güzel kıza âşık oğlana gizliden gizliye âşık. Oğlan buna bakmamıştır, kesin. İkinci oğlan buna kalmıştır. Memeleri erken büyüyünce sevinmiştir. Erken âdet. Daha ilkokulda uğraş dur. Okul formasını belden azıcık kıvırdı mı bacaklar ortada. Oğlanın aklı kalmıştır beyaz bacaklarda. Çabuk anlamıştır bu. Eteklerin altına siyah çorap, çorabın üstüne dize kadar kedi desenli şoset çorap. Dizinin kenarlarından pırtlayan etler tam ellemelik. Güzel arkadaşının bacakları da güzel, kırmızı bir botu da vardır kesin. Güzel olanın memeleri küçük. İçten içe sevinir bu, yanında daha kadınsı. Anlayışlı arkadaş, dert dinler ama küfürbaz. Ağız dolusu küfür etmeyi bir bok sanır. Kız lisesinin çıkışında bekleyen oğlanlar bıçkın. Akın akın çıkarlar okuldan. Ben hep en arkada tek başına yürüyen… Sonra apartman içlerine oturup çantalarından bira çıkarırlar. Başka kızlar sataşırsa bu öne atlar. İriyarı, isterse gayet cadı. Ama sadece öbürlerine. Sevgilisine ve en yakın kız arkadaşına ipek. Mal mısın kızım, diye sorar arada bir güzel olan. Güler bu. Kahkahayla, oğlanlar da güler. İki kızın arasına giremeyeceklerini bilirler. En yakın iki kız arkadaşın biri fethedilirse ikincisi arkadan gelir. Kesin. İki yıllık kazanmış. Çocuk gelişimi… Bu üçüncü senesi. Lisedeki oğlan çoktan postalanmış, zibidi çünkü. Oğlan lise terk. Üniversitede okurken bölümdekilerin hepsi kız, neredeyse. Güzel arkadaşı sosyoloji okuyor, dört yıllık. Okulda bir sürü yakışıklı tip. Özel okul. Kantin yok, çeşit çeşit kahveci var. Lokanta sonra. Okulun içinde. Çıkışta Kadıköy’e takılıyorlar. Eskiden merdivenlerinde oturdukları apartmanlardan sahile atanmışlar. Sahilde bira, şarap. Dar kotlar giyiyor artık. Koca göt modası var. Meydanda her şey. İri memeler hep ve yakayla açık. Omzu düşen kazaklar, bir kolu olmayan kazaklar. Ben hep siyah giydim, yuvarlak yaka…

      Maşadan uçları yanmış saçlara mahalle berberinde eklenen saçlar. Oğlan elini soksa sarı saçlarının arasına takılıp kalacak kurulan tuzaklara. Yeni okulunda da güzelce bir kız bulmuş, yakın okul arkadaşı. Güzel ama sinirli, şişmanlığı hep bir şakalaşma konusu. Sinirli kız anoreksik. Evde kurabiye yapıp buna getiriyor. Kesin. Bu yerken içi gidiyor ama ödü kopuyor hamur işinden. Yap, getir, yedir. Yedikçe içi ferahlar ikisinin de.

      Kız sıkıntıyla kıpırdandı karşımda. Parmaklarımı çıtlattım masanın altından. Bekleyenler var, biliyorum. En yoğun zaman hafta