Faruk Yiğit Araz

İÇİMDE İNTİHAR KORKUSU VAR


Скачать книгу

      1993 Muş doğumludur. Muş Alparslan Üniversitesi çıkışlıdır. Muş Yazarlar ve Şairler Derneği kurucu üyesidir. Diğer yayınevlerinden Ah Bine’l Rab ve Yaşamak Yutkunmaktır adlı kitapları yayımlanmıştır.

      Hayykitap’tan yayımlanan kitapları:

      İçimde İntihar Korkusu Var, Ekim 2020

      Hiç-im, Nisan 2019

      İçinize Dönün, Ekim 2017

      Hiç, Ocak 2017

      Vav Uğruna, Ekim 2015

      İlk önce kitabı okudum sonra insanı.

      Ama en çok insanı.

      Çünkü bütün kitaplar insanı anlatmaktan ve anlamaktan söz ediyordu.

      “Hangi dağ efkârlıysa oradayız,

      Perişan edilen her şey bizimdir.”

Ahmet Telli

      “Yazıyorum çünkü

      içimde susturamadığım bir ses var.”

Sylvia Plath

      Önsöz

      “Herkes gibi günlük sevinçlerin,

      Heyecanların akışına kapılıp gidemez miyim?

      Neden olaylar benim üzerimde silinmez izler bırakıyor?”

Oğuz Atay

      “Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar.”1 Duyguları mutlak suretle değişkenlik gösteren bir ruhum var benim. Her ne olursa olsun, bu dünyada bahtiyarlığa kavuşan son insan dahi olsam, içimi kemirip duran acılarım var. Geçen altı kitapta “yirmi altı” yaşıma kadar ne sığdırdıysam onu aksettirmeye çalıştım. Gerek gördüklerimden, gerek yaşantımdan, gerekse yaşamak istediklerimden dem vurdum. Kendimi ifade etmekte güçlük çeksem de, içimi kemirip duran o sancıları bir nebze dahi olsa atmanın rehaveti içindeyim. Budur bahtiyarlığım bu dünyada. Ama bununla bitmiyor. Gezgin bir kâşif gibi kalbimdeki arayışlarım tamamlanınca, kayda değer bir şeyler kalmayınca, mistik gibi dram seyyahlığına, başka insanların hayatlarına, kalbine, içine bakma, oraya dokunma, oturup o kalbin eşiğinde hikâyesine şahitlik etme isteğim arttı. Kendi hayatımı bırakıp bir başkası olabilmenin mücadelesi bu kitabın önsözüne getirdi beni.

      Gün geçtikçe, bir şeyler yeni yeni deşmeye başlıyor içimi. Günler, elinde bıçakla, kalbimin üstünde inatla atmaya çalışan deliğe sürtüp duruyor; yeni acılar görmeye, yeni insanlar tanımaya, başka hayatlara dokunmama gayret ediyor. Bu nedenle durmaya çalışsam da, “bitti” deyip, iç çekip rehavete kavuşsam da, dışarıda benden çokça olduğunu görmenin vermiş olduğu hırs, beni inatla yazıya bağlıyor. Bir şeyler sanki “bunu yazmalısın” diye kafamın içine emirler savuruyor. Gönlü gönlüme değen insanları, omuz omza çarpıştığım insanların da hayatlarını anlatmam, onları da dökmem ve onlara da “çok iyi geldi” dedirtmem gereken hikâyeler, konular var.

      Yakama yapışan kelimelerin tehditlerinden, nefes darlıklarından ve artık tahammül bile edemediğim hayatların gözümün önünde eriyip gitmesinden bizar olmanın getirmiş olduğu haşyet ile anlatacağım.

      Öldükten sonra bana, “gençliğini nerede harcadın, ne yaptın?” diye sorduklarında, “Mushaf ile aynı görevi üstlendim, hayatı, dünyayı ve insanları anlatmaya gayret ettim,” demek istiyorum.

      Gözlerine bakamadığım kadınlar, sigara dumanından parmak uçları ve bıyıkları sararan adamlar, güzelliği yüzünden yalnız kalan genç kızlar, cesaretsizliği yüzünden yalnızlıktan çürüyen adamlar, bir bardak çayın sükûnetine sığınan insanlar, sevdiğine kavuşamayanlar, uyuyamayanlar, kaygılı olanlar, kaybolanlar, gidemeyenler, beni derdine ortak edenler, “bir kitabında bana da yer ver,” diyenler ve “anlatsam roman olur,” diye iç çekenler için yazıyorum.

      İslamcı değilim, komünist değilim, sosyalist değilim, faşist değilim. Kısacası “ist” ile biten hiçbir şey değilim ben. Göğsümü ezen, çukurlaştıran kelimeler ve cümlelerden kurtulmaya çalışan bir insanım sadece. İçimde insanlığa dair ukde kalan her şeyi, yeryüzünde mükellef olmuş bir memur gibi anlatma gayreti içinde olan herhangi biriyim.

      “Acım var,” diyen herkes benimdir, bendendir.

      Yazacaklarım, sıyrılmaya çalıştığım acılarımdır.

      Anlaşılmak Üzerine

      “Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim,

      Çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz.

      Yaşarken anlaşılmaya mecburum.”

Oğuz Atay

      Çocukluğumdan bu yana değişmeyen ve ruhumda daima sabitlenmiş olan tek özellik, aykırı olmak fikri ve fiili. Sıradan bir insan olmanın sıradanlaşmasına hemhal olamamanın üzüntüsü fazlası ile mevcut üzerimde. Daima aykırı olma, fikirlerin karşıtlığı, muhabbetlerin konusu, sevginin gayesi, dostluğun tanımı, insanların üniformalarını kuşanıp her sabah aynı yolları arşınlayıp geri dönmesi, kahkahaların altında uzunca gizlenmeye çalışan acılar, ikili ilişkiler, bedeller daima başka başka tanımlandı bende. Aykırı olma fikri mi beni bugün kitapla buluşturdu yoksa kitapla iç içe olma fikri mi beni aykırı yapmaya çalıştı bilemiyorum ama bildiğim bir şey var, bu çağın yabancısı olmanın şaşkınlığı içerisindeyim.

      İfade etmek istediklerimin bende ne denli derin yaralar bıraktığını karşımdakine yansıtamamanın çaresizliği içerisindeyim.

      Ortada bir anlamsızlık mevcut, bu bariz. Belki de ben kendimi anlatamıyorum. Şunu da iyi biliyorum ki, empati duygusu her insan tarafından daimi suretle yaşansa, yeryüzünde anlatılacak tek bir acı ve tek bir keder kalmaz.

      Ben empati kurmak ve o acının sahibi olmak istiyorum. Tüm hücrelerimde bunu yaşamak ve beyin fonksiyonlarımın acı dışında herhangi bir mutluluk hormonu ile karşılaştığında ne yapacağını şaşırmasını görmek istiyorum.

      Bunu gerçek anlamda istiyorum. Çünkü başka türlü olamayış gibi bir gerçek yatıyor başka türlü olma isteğimin altında.

      Asırlarca cennetin sefasını sürdükten sonra, yeryüzüne tayin edilip o yerküredeki ayrılıkları, acıları, çaresizlikleri, hıçkırışları, yutkunuşları, ölümleri yazmak ile görevlendirilmiş gibi hissediyorum. Zira bir insan, bunca güzellik, bunca mutluluk ve bunca hovardalık içinde daha “yirmi beş” nefeslik ömründe bu kadar ıstırap, bu kadar keder dolu hayatları görmemiş, görse dahi fark etmemiş, fark etse dahi bu denli üzerine düşmemiştir diye düşünüyorum.

      Yazma hissiyatı bende bir zamanlar hobi iken, bir zaman sonra mükellef olduğum bir göreve dönüşüp uykularımı bölmeye, huzurumu kaçırmaya başladı; asosyalleşmeme, herkes olmama, hiçbir kalıba sığamamaya dönüştü.

      Karamsarlığım ve kararsızlıklarım ile bugüne gelmeyi başardım şimdilik. Bu ne kadar sürer bilemem. İnsanların hikâyelerini anlatmaya karar verdim. Sonra bu karardan vazgeçtim, hikâyeleri, insanlar ile tamamlamayı hedefledim. Bu da güç oldu. Beynimin içindeki hayatlar, kelimeler bir zaman sonra öyle bir hale geldi ki, gerçekte hangisi hikâyeydi, hangisi benimdi, hangisini ben uydurdum bilemedim.

      Yapmadığı halde hırsızlık isnat edilen ve bunu yapmadığını ısrarla birilerine anlatmaya çalışıp sinirinden, kendine yediremeyişinden gözyaşı döken adamın çaresizliği var üzerimde.

      Aklını yitirecek durumda olduğu halde, çok kez intiharın eşiğinden dönmesine rağmen, başka bir insana hayatı boyunca bir daha sevgi hissedemeyecek kadar sevip, düştüğü ayrılık acısının insanlar tarafından anlaşılmamasına hayıflanıp artık hiçbir şey yapmamayı tercih eden kadının çaresizliği var üzerimde.

      Her gün onlarca insanın gözü değerken yüzüne, hiç kimsenin fark etmediği, hiç kimsenin selam vermediği, duygularını, içinde bulunduğu durumu, buhranını, yutkunduklarını özenle seçmiş olduğu müziklere yansıtıp, insanlara dinletip anlaşılmaya çalışan şoförün