ine/>
Altıp Sincapİlköğretim Öğrencilerine Tatar Çocuk Hikâyeleri
ÖN SÖZ
Ne kadar ustaca yapılırsa yapılsın bir başka dile çevrilen şiir, az veya çok değer kaybına uğruyor. Tanıdığım pek çok şair bu görüşte. Bir okur olarak bunu biz de anlayabiliriz. Şiir çevirisini doğru bulmayan hatta yapılmaması gerektiğini savunan şairler de vardır.
Nesirde durum böyle değildir. Başarıyla çevirilmiş bir roman, bir hikâye hatta anı, günlük, deneme, masal edebî değerinden hiçbir şey kaybetmeyebilir. Bu nedenledir ki başta roman, hikâye olmak üzere düz yazı türleri, yazarları kadar çevirmenlerinin de eseri sayılmalı. Çeviri sırasında kullanılan dilleri ve bu dillerin temsil ettiği kültürleri derinlemesine bilen, sanatkâr ruhlu usta çevirmenler, eserlerin geniş coğrafyalarda, farklı kültürler içinde tanınmasını, yaşamasını sağlayan emektar kişilerdir.
Elbette çeviri eserler okumak zorundayız ama mutlaka iyi çeviriler okumalıyız. Kötü çeviri, okurun edebî zevkini, estetik seviyesini, okuma sevdasını aşındırırken iyi çeviri; okurda güçlü bir yazar tarafından kendi dilinde kaleme alınmış hissini uyandırır, seviyeli telif eser tadı bırakır. Ben, Fatih Kutlu’nun ilk çevirisinde bu hissi ve tadı yakaladım.
Bu ilk eser, onun Ayaz Gıylecev’den Türkiye Türkçesine çevirdiği “Bir Avuç Toprak”tı. Kutlu, ilk çevirisi olmasına rağmen Tatar Edebiyatının önemli yazarlarından Gıylecev’in eserini dilimize büyük bir başarıyla aktarmıştı. Roman sanki Tatar Türkçesiyle değil de Türkiye Türkçesiyle yazılmış gibiydi.
Sonra birbiri ardından diğer çevirileri geldi. Rabit Batulla’dan Cengaver Alp’in Kahramanlıkları; yine Ayaz Gıylecev’den Cuma Günü Akşam; çağdaş Tatar edebiyatçılarından seçmeler Sessiz Kuray; bu gün hayatta olmayan Tatar yazarlarından çocuklar için seçmeler Fildişi Çakı; ve son olarak yine çocuklar için yaşayan Tatar yazarlarından seçmeler Altın Sincap…
Altın Sincap, yirmi sekiz Tatar yazarından seçilmiş üç masal, yirmi beş hikâyeden oluşmaktadır. Çocuklar için hazırlanmıştır. Kitapta yer alan masal ve hikâyeler, genellikle güncel olayları, akıp giden hayat içinde iz bırakan ayrıntıları işlemektedir. Çocukların severek okuyacağına inanıyorum. Çocuk kahramanlı ürünlerden oluşan bu kitabı yetişkinler de farklı coğrafyalarda yaşayan Türk çocuklarının müştereklerini keşfederek zevkle, ilgiyle okuyabilirler.
Yaptığı çevirilerle Tataristan’la Türkiye arasında sağlam bir kültür köprüsünün kurulmasına büyük katkıda bulunan Fatih Kutlu başkent Kazan’da yaşamaktadır. Orada evlenmiş ve oraya yerleşmiştir. Kutlu’yu, 2014 Yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti Kazan’da gerçekleştirilen faaliyetler sırasında yakından tanıyınca çevirilerdeki başarısının sırrını da çözdüm.
Kutlu, hem Türkiye Türkçesini hem de Tatar Türkçesini bütün imkân ve incelikleriyle biliyordu. Ayrıca Rusçayı da öğrenmişti. Rusçanın ve diğer Sovyet halklarına özgü dillerin Tatar Türkçesiyle karşılıklı etkileşimini, kelime alışverişini biliyordu. Tatar tarihini, coğrafyasını ayrıntılarıyla biliyordu. Tatar kültürünü; folkloru, mutfağı, edebiyatı, atasözleri, deyimleri, bilmeceleri, türküleri, şarkıları, masalları, efsaneleri, destanlarıyla biliyordu. Tatar sosyal hayatına ait bütün ayrıntıları biliyordu. Bütün yönleriyle bildiği Tatar kültürünün yıllardır içinde, başkentinde yaşıyordu. Kutlu Kahramanmaraşlı olduğu kadar da Kazanlı’ydı.
Daha da önemlisi; bu iki Türk halkına, kültürüne ait bildiklerini kıyaslayabiliyor, aradaki paralellikleri kolayca ortaya koyabiliyordu. Anadolu’da söylenen bir atasözünün, bir deyimin, bir vecizenin, hatta bir türkünün Tatar kültüründeki karşılığını, yoksa benzerlerini hemen bulabiliyordu. Fatih Kutlu, sadece iki dili iyi bilmiyor, bütün unsurlarıyla iki kültürü de iyi biliyordu. Bildiklerinin pek çoğunu da yaşayarak öğrenmişti. Başarılı çevirilerin merkezindeki büyük sır işte buydu.
Diğer çevirileri gibi “Altın Sincap”ın da çocuklarımız ve yetişkinlerimiz tarafından zevkle okunacağına inanıyor, çağdaş Tatar edebiyatının Türkiye’de yakından tanınmasını sağlayan Fatih Kutlu’yu kutluyorum.
ÇEVİRMEN SÖZÜ
TEŞEKKÜRLER!
Çok Kıymetli Öğrenciler,
Tatar Çocuk Hikâyeleri seçkimiz olan ilk kitap Fildiş Çakı’nın sevilerek okunduğu haberleri bizleri çok mutlu etti. Hele hele Arnavut Halkı’nın bu kitabı beğenip Arnavutça’ya çevirmeye başlaması, bizlere tarifi güç bir sevinç yaşattı. Böylelikle Tatar Hikâyeleri Türkçe’miz vasıtasıyla Arnavutluk’a gidiyordu… Biz, aldığımız bu güzel haberlerin coşkusunu da gönlümüze katarak, sizler için ikinci çocuk hikâyeleri Altın Sincap’ı hazırlamış bulunuyoruz.
Fildişi Çakı’ da yer alan hikâyelerin yazarları, vefat etmiş yazarlardı. Altın Sincap’taki 28 yazarsa hayatta olan yazarlar. Hepsinin kısa hayatları, fotoğrafları ve e-posta adresleri kitaba eklendi. Arzu eden herkes doğrudan doğruya yazarlarla irtibat kurabilirler.
Hikâyeleri seçmek pek de kolay olmadı. Hepsini beğenerek, severek okuyacağınıza inanıyoruz. Yeni doğan kitaba isim bulmak, yeni doğan bebeğe isim bulmak kadar zor bir şey. Onca hikâye arasından kitaba Altın Sincap ismini dokuz yaşındaki kızım Ravza seçti. Bu ismi umarım sizler de beğenirsiniz.
Böyle bir çalışmanın fikir babası, Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı Kıymetli Rafis Korban Bey’e, hikâyeleri gözden geçiren Değerli Mustafa Mencütekin Bey’e, kitaba son şeklini veren ve bendenizi kırmayarak önsöz yazma ricamızı kabul eden Mütevazı, Candan İnsan, Öğretmen Yazar Osman Çeviksoy Bey’e, kitabı severek yayınlamayı kabul eden, ömrünü ata yurtla kardeşlik bağlarımızın gelişmesine adayan Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu Bey’e en kalbî teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.
Son olarak, hikâyelerin seçiminden kitap hâline geleceği son ânâ kadar, bize sağlık sıhhat, zihin açıklğı, vakit genişliği lütfeden Yüce Mevlâm’a sonsuz şükranlarımı sunmak istiyorum.
Nezife Kerimova
EKMEK PİŞİREN YELKOVAN
“Bizde ekmek bittiği gün komşunun kapısını çaldım. Meğer onlarda da bitmiş. Ödünç iki üç tane isteyecektim ama olmadı.” dedi annem teknedeki mayalı hamuru sulandırarak. “Of, çok ters bir zamana denk geldi bu. Şimdi yoğursam öğleyin uğradığımda fırına sürerdim ama akşam işten gelesiye fırında kalırsa yenecek bir tarafı kalmaz ki. Ne yapsak acaba şimdi?” diyerek babama baktı.
– Eve bekçilik yapan kocaman kızın var senin. Fırından ekmek çıkarmayı da beceremeyecekse ne diye o ekmeği yediriyoruz ki biz ona. Öyle değil mi kızım, dedi babam.
– Evet, doğru ya! Baksana, kızımla birlikte pişireceğiz madem. Bir kepçe süt de ilâve edeyim o zaman. Unu da ince elekle eleyeyim. Daha bir lezzetli olsun şöyle, dedi annem.
Benim içim içime sığmıyordu. Ekmek pişirmek öyle basit bir iş değil ha! İsterseniz bir deneyin! Ben artık bir iş görmeye başladım. Annem öyle söylüyor. Onlar övünce de ben coşuyorum. Çarçabuk büyüyesim geliyor. Hem sonra, böyle işleri küçüklere buyurmazlar! Ben artık patates soymayı da biliyorum, yer silmeyi de. Bu işleri yaparken annem gerekli gördüğü yerde hep ikazları sıralar. “Çalışman bizim içinse, öğrendiğin senin için!” der. Patates soyarken yanımda bulunmasa da soyduğumu görmese de kalın soyduğumu sezer ve:
– Kızım, kalın soyuyor olmayasın, der.
– Nereden biliyorsun, derim ben mutfaktan. Görmüyorsun ki sen!
– Soyuşundan doğrama sesi geliyor yavrum. Soymaya ince başla ve kabuğunun kopmamasına dikkat et. O zaman kendiliğinden ince soyulur.
Of, ince soyulmuyor işte bir türlü. Patatesler kocaman, avucuma bile sığmıyor. Ben de ne yapayım, masanın üstüne