evine götürmeye geldi. O, her cuma gelip Fatima’yı götürüyordu. Hem o vakitlerde Medey kendisini çok yalnız görüyordu. O, Fatima’nın gelmesini dört gözle, özlemle beliyordu.
– Yürü, babam ile tanıştırayım, diyerek kız genci yatılı okulun bahçesinden çıkardı.
Ateş gibi yanan kırmızı Lada6 marka araba dünyanın altını üstünü getirip “Boni M” şarkılarını çalıyordu. Uzun boylu, şirket kotu ile mavi gömlek giymiş şahıs arabayı bez ile siliyordu. Göz kararı ile onu Fatima’nın babası diyerek söylemek de olmuyor. Niçin denilse, Fatima Medey’e “Benim babam işçi” diye söylüyordu. Hem onun çok büyük kütüphanesinin var olduğunu duymuştu. Bundan dolayı ki, Medey Fatima’ya yavaşça:
– Oradaki senin baban mı? diye sordu.
– Tabii ki! dedi Fatima şaşırıp kalan suratı ile Medey’e bakıp. Benzemiyor muyuz?
– Kim bilir, dedi Medey. Sonra aklını toplayan insana benzeyerek. Ne genç insan o? Ben onu senin erkek kardeşin gibi gördüm, dedi.
Fatima gülmeye başladı. O hiçbir zaman böyle şeyler hakkında düşünmemişti. Böylece Fatima Medey’e başka göz ile bakarak:
– Sen tam da bizim annemiz gibi konuşuyormuşsun. O, ben sizin gibi, gençlik günlerimde şöyle idim, ihtiyarlayınca öyle böyle, diyerek konuşuyor.
Fatima sözlerini bitirir bitirmez koşarak gidip babasını kucakladı.
Fatima babasına gülümseyerek “İşte, bu benim arkadaşım, bizim şairimiz Medey,” dedi
Fatima’nın babası elini uzatıp Medey’e uzattı.
– Ben Fatima’nın babasıyım, adım Zelimhan! diyerek gerçekten bir büyük insanla tanışmış gibi elini sıktı.
Fatima, babasını arkadaşı ile tanıştırarak “Medey’in babası jeolog yani yer bilimci, şimdi uzakta, bir iki aya kadar dönüp gelecek,” dedi
– Medey’in kulakları, sonra, iki yanağı kızarıp gitti. O ilk defa kendisinin yalan söyleyip oturduğunu anladı. Hem kendi kendinden utanıp, yer yarılıp içine girecek gibi oldu.
Fatima’nın babası çocukları arabaya oturtup, iki gün için şehirden alıp gitti.
Araba içinde Medey kendisine doğru yer bulamadan sıkıldı. Fatima ise babasının yanına oturup, gayet neşeli geçen haftanın haberlerini söyledi. Medey ise: “Yalanım çıkmasaydı,” diye üzülüyordu.
O, Fatima ile yeni tanıştığı günlerde, bir keresinde Fatima “Medey, senin baban da şair mi?” diye sordu.
– Yok.
Fatima, Medey’e söz vermeden “Eee, bildim,” dedi Senin baban öğretmen ya da bilim adamı?
– Yok. Benim babam, dedi genç.
Fatima “Jeolog. Bildim mi?” dedi ve Medey’in gözlerine bir acayip sevgi ile baktı.
İşte o gün, işte öyle gözler, işte öyle ses Medey’e yalan söyletti. O, kendi babasının kim olduğunu söylemeden, Fatima’nın hoşuna gitmek isteyip cevap vermedi. Bir şey demedi.
Fatima gururlandığından, kendisi övünmeye devam etti:
– Nereden bildim söyleyeyim mi? diye sordu.
– Nereden?
Fatima “Nereden biliyorum, birinci olarak, senin baban şimdiye kadar, bir kere de velilerin toplantısına da gelmedi. Bu demek ki memur. Doğru mu söylediğim? Yalnız kim olduğunu bilmiyorduk biz,” dedi.
“Biz dediklerin kim onlar?” diye Medey, Fatima’ya dikilip baktı.
– Bizim sınıfın kızları. Senin babanın ne iş yaptığını öğrenmek için meraktan başımız şişti. Olmadığında gidip öğretmenden sorduk. Öğretmen bilmiyorum, gizli deyip, daha da başımızı döndürdü. Fatima habere çok kızmıştı.
Medey ise, çok büyük şaşkınlığa düştü. “Onlara benim babamın kim olduğunu bilmek neden gerekiyordu? Ben onların babalarını sormuyorum ya… Sağ olsun öğretmenimin babamın nerede olduğunu söylemediğine,” diyerek ağır düşüncelere daldı.
Fatima “Benim babam, işçi,” dedi. Olduğu için herhangi bir müdür onunla dost olmayı seviyor. Bizim kütüphanemizde nice kitaplar var, öyle kitaplar yatılı okulun kütüphanesinde de yok, dedi gururlandı Fatima.
Bundan sonra Medey, Fatima ile babası hakkında konuşmadı.
Medey uyuyamadı. O yatakta sağa sola dönerek daha düşüncelere daldı. Fatimalara ilk geldiği gün, onların güzel inşa edilmiş iki katlı evi, üzüm ağaçlarının yaprakları ile güneşten korunmuş, düp düz beton avlu Medey’e, masal evleri gibi göründü.
– Medey gel, ben sana bütün odalarımızı göstereyim, dedi Fatima, ninesi ve annesi ile kucaklaştıktan sonra.
– İşte bu mutfak odası. Burada ninem ile annemin tencereleri ve hem kendilerine gerekli kap kacakları duruyor.
Fatima gururlanarak “Buradaki silahları görüyor musun, bunları babam bütün Kafkasya’yı arayıp araştırıp bulup getirmiş,” dedi.
Medey’in gözleri patlayacak kadar büyüdü. Böyle ilginç şeyleri o ilk defa görüyordu. Duvarda her türlü alet edevat vardı. Burada geçmiş zamanlara ait gümüş kamalar, altın kaplanmış bel kemerleri, çok çeşitli eski tabancalar, tüfekler ve kerohlar7 asılmıştı. Birisi birisinden güzel yapılmış kamçılar duvarın çeşit çeşit yerlerine asılmışlar. Köşede ak koç gibi kamçı ve türlü türlü boynuzlar duruyordu.
– Bunları baban mı toplamış? diye şaşırdığını gizlemeden Medey Fatima’dan sordu.
– Tabii, daha da toplanacak şeyler çok, işte orada duran tüfeği görüyor musun? İşte o tüfek, iki yüz yıl önce yapılmış. Babam onu iki bin manete8 satın almış, dedi Fatima, muhteşem tabancayı göstererek.
– İki bin mi? İki yüz yıl önce yapıldığı için mi?, dedi Medey.
Fatima daha da gururlanarak “Bizdeki şeyler hiçbir müzede de yok, onlar onda hazine,” dedi.
Medey, “Fakat size neden gerekli bu şeyler?” diye sordu.
Fatima, göz kapağını, kaşını gererek “Onları babam bana topluyor, ben onun tek kızıyım,” dedi
– Sana mı? Sana neden gerekli, sen erkek değilsin de.
Fatima, Medey’i başka odaya çağırarak “Ben nereden bileyim? Babam söylemedi,” dedi.
Girdikleri odalarda olmayan her türlü şey vardı. Me-dey çok şeylere meraklanıp bakıp, bir odadan diğerine geçmeyi istemiyordu. En sonunda, onlar, Fatima’nın babasının oluşturduğu kütüphaneye girdiler. Büyük oda, uzunlamasına da ve enlemesinede duvar boylu boyunca raflar ile dizilip yapılmışlar ve onlar kitaplarla doldurulmuşlardı. Medey o kadar kitabı, kitapçıda da görmemişti. Hepsi de yepyeni.
– Bunların hepsi de sizin mi?
Fatima, övündüğünü gizlemeden “Tabii, bu evde olan şeyler bizimki,” dedi. Neden ise Medey raflardaki kitapları eli ile sıvazlayıp gitmeyi istedi. O arada eve Zelimhan girdi. O, çocuğun elini yayıp, avuç içleri ile kitapları tuttuğunu görerek “Oğlum, kitaplara dokunma, onları kirletirsin,” dedi ve Fatima kızım gidin, ninen size yemek yiyiniz diyor,” diye ekledi. Çocukları evden çıkardı.
– O günden başlayarak