S. Dilek Yalçın Çelik

Kosova'da Çağdaş Türk Edebiyatı


Скачать книгу

yetişmesi ve eserlerin verilmesi için bir uygun zemin hazırlamıştır. Kosova topraklarının, Osmanlı İmparatorluğu yönetimine girmesiyle birlikte Kosova Türk edebiyatı, Osmanlı dönemi Türk edebiyatı paralelinde bir gelişim süreci göstermiştir. Halk edebiyatı, tekke edebiyatı ve divan edebiyatı olarak üç kolda ilerleyen bu edebiyat, Rumeli topraklarında önemli temsilciler yetiştirmiştir.

      Kosova Türk edebiyatı, sözlü edebiyat ürünleri2 açısından zengin bir birikime sahiptir. Osmanlı Devleti, Rumeli’deki yeni toprakları fethettikçe insanlar, önce evlerde ve kışlalarda, daha sonraları tekke ve medreselerde Türkçe konuşmuşlardır. Halk, bayramlar, merasimler, kutlamalar nedeniyle bir araya geldikçe sözlü halk edebiyatının her çeşidini kullanmıştır. Bu yolla halk edebiyatı ürünleri kuşaktan kuşağa geçerek bir gelenek oluşturmuş ve zaman içerisinde korunmuştur. Zaman ve mekan içerisindeki değişiklikler bölgenin özellikleri ve nitelikleri ile doldurulmuştur.

      Balkanlar içerisinde yer alan Türk azınlıkların yarattıkları edebiyatlardaki Türkçe, Türkiye Türkçesine yakınlık göstermektedir. Bununla birlikte konuşma ve yazı dili arasında kimi farklılıkların olduğunu burada vurgulamak gerekmektedir. Yazı dili olarak İstanbul Türkçesi benimsenip kullanılırken, özellikle Kosova ve Makedonya’da halk arasında mahalli bir konuşma diline rastlanılmaktadır. Kimi sesler farklı biçimde telaffuz edilirken, vurgu, ve cümle kuruluşunda kimi değişiklikler bulunmaktadır.

      Kosova halk edebiyatı içerisinde, sözlü edebiyat geleneği dikkate alındığı zaman Nasrettin Hoca fıkralarının ağırlıklı bir yeri bulunmaktadır. Bunun dışında söyleşi, fıkra, atasözü, deyimler, muamma ve bilmeceler, tekerleme, maniler, ninniler, masallar, destanlar ve türküler de edebiyat geleneği içerisinde bulunmaktadır. Aşıklar, sözlü edebiyat temsilcisi olduğundan onların nereli olduklarını tam olarak belirleyebilmek mümkün olamamaktadır. Bununla birlikte bu bölgede şiir söyleyen, sözlü kültür ürünlerini aktaran aşıklar arasında şu isimler sayılabilir: “ Fakiri, Şemsi, Ferki, Pürderi, Savft, Murati, Fikri, Fetah, Yaşar Hafız, Şefki Sudanlı, Şeyhi vb.” (Hafız 1995: 18)

      XX. yüzyılda teknolojik gelişmelerin yaşam biçimini değiştirmesini kadar geçen zaman içerisinde, Kosova’da halk edebiyatı ürünleri canlılığını yitirmemiştir. Öyle ki, son dönemlerde bile destan ve türkü geleneğinin canlı olduğu, yapılan araştırmalar3 ile kanıtlanmıştır. Öyle ki bu gelenek, bölgedeki diğer halk ve ulusların özellikle türkü formundaki ürünlerini etkilemiş, kalıcı izler bırakmıştır.

      Kosova’da yaşayan sözlü edebiyatın son temsilcilerinden birisi, -XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başı-, Âşık Ferki (1870-1908) adıyla tanınmış olan İbrahim Sipahi’dir. Babası Sadullah Sipahi’dir. Âşık Ferki, ilkokulu tamamladıktan sonra Belediye’ye katip olarak çalışmaya girmiştir. Babası, oğlunun alafranga elbiseler giymesinden ve değişmesinden korkarak kendisini işten çıkarır. Bu yıllarda yaşı, zanaat öğrenmeye de müsait olmadığı için işsiz kalan Âşık Ferki, kahvehanelerde ve düğünlerde türküler söyleyerek geçimini sağlar. Böylece âşık olarak tanınmaya başlamıştır. İl il gezen Âşık Ferki, şiir söyleme kabiliyetini geliştirmiştir. Gazeller, ilahiler, nazireler, tahmisler, sema, koşma ve maniler yazmıştır. Daha ziyade söylediği destanlar ile tanınmıştır (Nimetullah Hafız 1986).

      MS. V. Yüzyıldan itibaren Balkan coğrafyasına Türk boylarının gelmeye başladıkları tarihî bir gerçektir. XI. Yüzyıldan itibaren de, İslâmiyeti kabul etmeye başlamış kimi Türk boyları, Orta Asya’dan bu bölgelere gelmişlerdir. “Bunlardan Haydar Baba’nın (1020-1114) Şar Dağı’ndaki Kalkandelen’e bağlı Veşala köyünde ve Sarı Saltık’ın Prizren’in Paştrik Dağı tepesinde, Yakova’nın Pirlep köyünde ve İpek’te bugün de ziyaret edilen makamları” (Suroy 2001: 150) nın olması, bu yıllardan itibaren bölgede, İslâmiyeti kabul etmiş Türklerin varlığını kanıtlamaktadır. Osmanlı dönemi söz konusu olduğunda, İslâmî edebiyatın gelişimi bu temeller üzerinde sağlıklı bir şekilde devam etmiştir. Osmanlı döneminde, Üsküp, Prizren4, Kalkandelen ve Manastır’da serbest çalışan tekkelerin bulunmakta olduğu ve günümüze kadar bu geleneğin kimi değişikliklere uğramış olsa da devam ettiği görülmektedir. Dolayısıyla genel olarak Balkan coğrafyasında, özel olarak da Kosova bölgesinde, gelişmiş bir Tekke edebiyatından söz etmek mümkündür.

      “Divan edebiyatının yanı sıra, bu topraklarda tasavvuf edebiyatı da gelişmiştir. İslamiyetin bugünkü Yugoslav topraklarının büyük bir kısmında yayılması ve daha sonraları tarikatların kök salmasıyla daha büyük kültür merkezlerinde tekkeler kuruluyor ve bu tekkelerde çoğunlukla Anadolu’dan gelen şeyhler tekke edebiyatının temellerini atmıştır. Bu alanda inceleme yapanların belirttiklerine göre buralarda, tekke edebiyatının daha önemli kişileri arasında Feyzullah, Mehmet Efendi, Süleyman Efendi, Abdürrahim Fedai, Ali Hoca Müderis, Kâzım Baba, Haki ve Fethi Hafız’ın adları yer almaktadır. XX. Yüzyılın başlangıcında ve ilk yarısında tekke ve bunların dışında Prizrenli Hacı Ömer Lütfi, Yahya Kemal Beyatlı’nın öğretmeni olan Üsküplü Rufai tekkesinin şeyhi Şeyh Saadettin, Manastırlı Hyget Bosni (1865-1936), İştipli Hasan Fehmi (1885-1951) gene Üsküb’ün ünlü ulemalarından Fettah Rauf vd. dini konularda şiir yazmış ve tasavvuf edebiyatının başarılı ustaları olarak tanınmışlardır.” (Kaya 1991: 6-7)

      Balkanlarda tekkeler, sadece dinî eğitim veren yerler olarak algılanmamalıdır. Dinî bilgi yanında, buralarda insanlar arasındaki iletişimi ve kültürün devamını sağlayarak, bir geleneğin oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. İnsanlara, dinî edebiyat ve tasavvuf müziği kültürünü öğretmişler ve bu kültürün devamını sağlamışlardır.

      Divan edebiyatı geleneği, Kosova’da oldukça zengindir. Çünkü, Osmanlı bu topraklara gelmeye başlamasıyla birlikte, hızla askerî ve idarî teşkilatlanma süreci içerisine girmiştir. Bu topraklara kısa bir zamanda yönetici elit kadrolar gelip yerleşerek, Kosova’yı her açıdan imar etmeye başlamışlardır.

      “Osmanlı devlet sistemi içinde bütün Ortaçağ devletlerinde olduğu gibi sanat özel bir teşvik sistemi ile destekleniyordu. Osmanlı sarayından başlanarak taşrada şehzade sancakları ve beyler, kendi konumlarına uygun bir sanatçı kadrosunu maiyetlerinde bulunduruyorlardı. Böyle bir kadro, adeta yöneticiliğin şartlarından sayılıyordu. Osmanlı Rumelisi özel konumu nedeniyle çok sayıda akıncı ailesinin de barınma yeriydi. Bu yüzdendir ki akıncı beyleri çevrelerine maiyetlerindeki serdengeçtileri sürekli istim üzerinde tutacak derviş, meşrep şairlere ihtiyaç duyarlar ve onları himaye ederlerdi.” (İsen, İsen ve Kireççi 2001: 15-16)

      Hal böyle olunca, tüm Balkan ülkelerinde olduğu gibi, Kosova topraklarında da divan edebiyatı ilk dönemlerden itibaren gelişmeye ve yaratıcı örneklerini vermeye başlamıştır.

      1520 yılında, Prizren’de doğmuş olan Âşık Çelebi, Meşairü’ş-Şuara adlı tezkiresinde, Kosova doğumlu olan şairleri şöyle sıralamaktadır: Mestî, Azmî, Levhî, Nuhî, Hatifî, Priştineli Mesihî, Baharî, Mü’min, Neharî, Suzî, Sa’yi, Sücudi ve Şemi. (Suroy 2006: 193). Ayrıca Kosova doğumlu divan şairleri içerisinde yer alan, Acize Baba, Hacı Ömer Lütfi, Mevlana Müderis Ali Efendi, Mehmet Tahir, Mustafa Çelebi, Niyazi, Süleyman Efendi, Tecelli yukarıdaki şair listesine5 eklenebilir. Bu liste divan edebiyatı alanında akademik çalışmalar arttıkça çoğalacak ve kimi şüpheli bilgiler ortadan kalkacaktır. Çünkü tezkirelere girmeyen ya da tezkirelerde yer alan ama eseri henüz bulunamayan,