Şaban Mahmudoğlu Kalkan

Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 1


Скачать книгу

kopar içimizde

      Taşar yatağından sular

      Cicim, senin darıltan sözlerin başkadır

      Özledin enin dargın halini bile…

      KARIMA 115

      “Bir defa daha gelsek dünyaya

      ister asırlar sonra olsun…

      Ah.

      İnsan ömrü o kadar kısa ki…”

      Her ölümden sonra tekrar geleceğiz dünyaya…

      Belki de, isimlerimiz başka

      Çehrelerimiz başka

      Günümüzün kaygıları başka olur

      Nikah defterine imza atan çiftlerin

      Titrek ellerinde, bir demet çiçek oluruz.

      Veya yıldızlı geceleri bekleyen şahinler

      Veyahut bahçelerin birinde iki gül

      Biri kırmızı

      Biri beyaz.

      Etrafımızda cıvıl, cıvıl dolaşan çocuklar

      Dokunur çiyli yapraklarımıza …

      Belki akan ırmağın aynasında saçlarımızı tararız.

      Sonra hafif bir rüzgar eser

      Örülür saçlarımız, sarmaş dolaş.

      Kesilir rüzgar ayrılık çatar

      Bekleriz tekrar kavuşmak için esmesini rüzgarın.

      Belki de beklediğimiz ılık rüzgar yerine

      Müthiş boralar kopar, kırılır dallarımız

      Etrafımızda kır çiçekleri yerine

      Dikenli çalılıklar büyür

      Hayat bu sana…

      Cicim kısa da olsa ömür

      Biz çok defa geleceğiz dünyaya

      Fakat her defasında

      İsimlerimiz başka

      Çehrelerimiz başka

      Günümüzün kaygıları başka olacak.

      Her gelişimiz de

      Öncekinden farklı olacak hayat.

      YILLARDAN SONRA 116

      Öğretmenim S. O – ya

      Öğretmenim

      Elimde beraber çektirdiğimiz fototograf

      Bakıyorum her geçen yıl

      Kaybolup gitmiş izler bırakarak…

      Oysa bir sabah

      Güneşli baharın son sabahıydı

      Siyah, mavi, kahverengi

      Biçimsiz giyimlerle

      Gözyaşı döktük yazılmadık kalan yapraklara.

      Sevinç ve keder göz yaşları

      Öğretmenim, susuyorsun

      Buğulu gözlerin bir kayıp arıyor uzaklarda

      Göz yaşların tekerlenip kayboluyor.

      Yitik geminin gövdesini yalayan

      Çılgın sularda

      Ama o yıllar geçti artık.

      Ve ben kahverengi rahlede oturan çocuk değilim

      Bak, şu iskelede demir çubuk büken

      Fırın başında gülümseyen dökmeci

      Zavotları117 proje eden

      Her birimiz rengini kaybeden saçlarına teselli.

      Öğretmenim, sen setler yıkarak

      Duru denizlere akan coşkun bir ırmaksın içimizde

      En hafif rüzgarda kabaran duygulu deniz.

      Saçlarının ağaran tellerine üzülme öğretmenim.

      Biz yokuşlu yollarda

      Seninle yürümekteyiz.

      KADERLE KONUŞMA 118

      Bu gece ev, ev gezerek

      Kapıları çaldığını söylediler bana.

      Kara kader.

      Tutumlarında bu ürperti niye

      Telaş etme

      Hoş geldin.

      Geç. Otur. Sıkılma.

      Birbirimizi zerre kadar sevmesek bile

      Beraber yürüdüğümüz yılların hatırı var.

      Kara kader

      Hatırında mı?

      Toprağımı çiğneyerek

      Haçları gamalı çizmeliler gidiyordu doğuya.

      İlk çığlığı basmıştım

      Yarı yıkık evimizde

      Büyük annem ismimi haykırmıştı henüz.

      O an, beni okşamaya gelen

      Rüzgarla girdin kapı aralığından

      “Kadir olsan da bir, olmasın da” dedin.

      Vurdun alnıma yoksulluk damgasını

      Bense tomurcuktum henüz

      Baharın rüzgarına, yağmuruna sevinen

      Renklerin türlüsüne kapılıp

      Açıyordum gözlerimi güneşi zaptetmek istercesine.

      Her renkten şefkat bekleyerek

      Varıp geliyordum aldanış salıncağında.

      Köy sokaklarında göbeklerini iterek gezen

      Burma bıyıklılar gördüm.

      Çocuk değil miyim

      Hasta yatan anamı sevindirmek için

      Sallanan göbeğin altına durup

      el açardım “Bonbon” diyerek.

      Sonra baston acısıyla kaçardım.

      Sen kahkahayla gülerdin her ağlayışıma

      “Stavay malçik”119 diyen sesle uyandım sabahın birinde…

      Alnımdaki damganın yerinde bir yıldız parlıyordu

      Gökyüzüne uzandı bir kemer ışık

      Yıldızlar yandı

      Kızardı akar sular.

      Sözümü söyleyemedim.

      Ne sana

      Ne de alnıma yıldızı takan insana.

      Sen yıldızların ışığında kaçıyordun

      Yıldızlar taşıyan

      başka çocukları sevindirmeye gidiyordun.

      Bir daha görüşemedik.

      Bu gece yine kapıları çalıyorsun fakat boşuna

      Ben karanlıklarla çoktan vedalaştım

      Kaderim değişti

      Ve hükümdar benim

      Kara kader

      Kapıları