Dinis Bülekov

Yabancı


Скачать книгу

ter damlaları ile kaplanmıştı. Boynunun arkası da terlemiş, gömleği tenine yapışmıştı, siyah bir çizgi oluşmuştu. Yakından yiğit daha da hoş göründü. Başka bir yiğit olsa, hiç şüphesiz yabancı kızı konuşturmaya gayret ederdi. Mevsile kendine başka yiğitlerin bakacağını iyi biliyordu. Ancak şapkalı itibar bile etmedi, lastik kovasını doldurup arabasını bıraktı, yamaca koştu. Tam gözden kayboldu derken durup yine arkasına döndü. Mevsile’ye el salladı:

      – Sağol bacım!…

      Mevsile de cevaben el salladı. Çok geçmeden arabanın hareket sesi duyuldu. Kızın aklına ilk gelen soru, bu yiğit kimdi? Ne işle uğraştığını sorabilirdi en azından. Hiç de havai bir yiğide benzemiyordu, işi çoktu galiba, acele ediyordu. Buna Mevsile biraz üzüldü. Onların köyü yanına bataklıkları kurutacak olan, makineli bir grup gelecekmiş diyorlardı. Galiba bu onlardandı. “Bizde ne kadar bataklık var ki, – diye düşündü Mevsile, kendi orada Atbatkan yaylasını göz önüne getirdi. – Orayı kurutmaya çalışıyorlarmış. Bilmiyorum, at batacak kadar olunca, işin üstesinden gelebilecek mi acaba PMK dedikleri…”

      Mevsile PMK denilen sözün ne anlattığını da bilmiyordu. Doğrusu onun ne için kullanıldığını anlıyor, büyük araba falandır diye gözünde canlandırıyordu. Fazlası onun için ilginç de değildi. O iki taraftan da bele kadar olan çiçeklerle, çimenlerle donanmış olan pınar yolunu boylayıp, pır pır uçan türlü kelebeklere büyülenerek baka baka, ağır kovalar altında ince belini sallaya sallaya köy tarafına yürüdü.

      İkinci Bölüm

      Kolhoz başkanı Nurihanov odasından keyifsiz çıktı. Biraz önce de bağırarak ilçeyle konuştuğunu bu kabul odasında da işittiler. Bundan dolayı da başkanla görüşmek için bekleyenlerden birkaçı, Nurihanov’un kızara bozara parti komitesi sekreterinin odasına girmesini beklerken, el kaldırıp yerlerinden kalktılar.

      – Böyle olunca bu boğa gözlünün gözüne görünme şimdi.

      – Rengi de kaçmış.

      – Ne oldu ki?

      – E, patronun kaygısı biter mi? O, bir kişi, e, biz çok.

      – Doğru söylüyorsun kardeş, moral gerek şimdi moral.

      – Babası yaşlı Semirhan da çok sinirli biriydi.

      Ondan sonra arada duran bir düzenbaz bakışlı, yerinden kalkıp, şaplatarak ceplerine vurdu ve hiç kimseye de bakmadan:

      – Ya başını ağrıtıyorlardır, eş dost, hiç kimse olmasa bile Nurbike’si bu gece yaklaşmasına izin vermemiştir, boşverin, boşuna kafanızı yormayın, – dedi ve kocaman kocaman adımlarla kapıya geldi. Kapı koluna tam uzandım dediğinde yine döndü. – Niye oturup kaldınız, zaten hiçbirinizi kabul etmeyecek, – diyerek çıkıp gitti.

      Onun ardından başkaları hareketlendi. Kabul odasındaki sekreter Nefise’ye seslendiler:

      – Kardeş, Nurihanov bu kâğıtları imzalar mı?

      Nefise sarı saçlı, mavi gözlü, yavaş hareketli, kibirli bir kız. Havalı havalı bekleyenlerin her birinin kâğıdına, onları eline almadan, göz gezdirdi ve boyalı kalın dudaklarını açar açmaz:

      – Bu şeylerinizle cuma gelmeniz gerek, cuma! – diyerek başkanın kapısındaki yazıyı gösterdi.

      – Gilman Semirhanoviç düzeni seviyor… – Bundan sonra sizinle benim işim bitti der demez de boyalı tırnaklarını törpülemeye girişti.

      – Senin, kardeş, şey… insanlarla daha ihtiyatlı konuşmayı öğrenmen gereken zaman şimdi, – dedi bir babalık öfkelenerek.

      – Evet, onu Nurihanov şahsen şehirde yazdırıp getirdi. Bu işin eğitimini almış dedi.

      Bekleyen adamlar gülüşe gülüşe, kabul odasından çıkıp gittiler.

      – Ne işe yarıyor yani, belirsiz!… – diyen sesi işitildi birisinin.

      Nefise kalçalarını sallayarak gelip kapıyı tamamıyla kapattı, yüzünde memnuniyetsizlik, hatta öfke belirtileriyle kendi kendine konuştu.

      – Yer böcekleri!

      Nefise’nin bu ana kadar genelde sade görünen yüzü daha da güzelleşti. Parti komitesi sekreterinden çıkan Nurihanov, Nefise’ye hayranlıkla baktı. Sert davrandığında nasıl da güzelleşiyor diye düşündü o. Lakin hep sert davranarak da yaşanmaz ki. Bir öğrense… Tabi, genç kız ele geçti artık. Onun için aynı. Köpek sahibinin istediğinden başka bir iş yapamaz ki. Dinlemeden harekete geçerse, sahibi böyle köpeği çabuk kendine getirir. Kemik atmaz önüne. Bu, sadece onun devası. Yani, biraz karnı yapışınca bir et parçası göstersen, o zaman ondan daha sadık bir can olmaz. Bu sarıbaşı işte bu yönü ile beğeniyordu Nurihanov. Sadık olduğunu göstermeye hazır, sadece söyle. İnsanları da geçirmiyor. Aferin!… Ona bir et parçası gösterdiğinde de kötü olmaz yani… Böyle sonuçlandırdı başkan fikrini.

      Biraz önce azalan keyfi, parti komitesi sekreteri Kutlubayev’le biraz konuşunca yerine gelmek üzereydi yani. Artık o tamamen sakinleşti.

      Bu anda onu gören Nefise yerinden hoplayıp kalktı. Yüzü çabucak gevşedi. “Gülümsediğinde de güzelleşiyormuş, diye belirtti bir de Nurihanov. Bunu ya gülümseterek ya da kızdırarak tutmak gerek galiba…”

      – Otur, otur, Nefisciğim… – diyerek Gilman kızın güzel omzundan tutup tekrar oturttu. Farklı bir hisse kapılıp, onun sarı saçlarını da okşamayı unutmadı. – Saçların da yumuşacık, Nefiseciğim…

      Sekreter kız birden tutuşup yandı. Yüzleri de al al oldu. Böyle, o eski sevimliliğini kaybediyormuş. Ona Gilman:

      – Sakin ol, niye böylesin şimdi… – diye nazikçe söyledi.

      – Siz, Gilman Semirhanoviç, niye mübalağa ediyorsunuz, yat öl yani pryam… – Nefise çabucak kalkık göğüsleri üstündeki hırkayı çekiştirdi. Belli etmeden, “at kuyruğu” diye adlandırılan saçlarını düzeltti.

      – Sen şehir kızısın değil mi? – Bu kez Gilman “Nefiseciğim” demedi, biraz düşününce, yersiz olacağına inandı galiba.

      – Evet, Gilman Semirhanoviç! Yani, pryam, konuşuyorsunuz, şaşırtıyorsunuz, siz arabanızla gelip aldınız ya şimdi evden. Böyle doğmuşum, İşimbay’da. Babam uzun bir süre, önce şehirde çalışmış, sonra çingene hayatına başlamış…

      – E, evet hatırlıyorum bunları. Unutmadım Nefiseciğim, telaşlanma. Ben tamamen farklı bir şey hakkında sormak istiyordum.

      – Lütfen, Gilman Semirhanoviç.

      Başkan, kızı sınadı ve dolaylı bir yoldan söze başladı:

      – Şimdi ilçe merkezinde yaşam koşulları ağırlaştı, sen biliyorsun. Bal, yağ, et gibi şeyleri kastediyorum yani ben. Seninkilerden ne haber?

      Nefise canlandı. Bunu elbette, Nurihanov görmezden gelmedi.

      – Ya, herkes gibi, yaşıyoruz yani, Gilman Semirhanoviç. Hayat bu, farklı çağları oluyor. Bitip gitmiş…

      Bu yerde Gilman, kızı bekletti.

      – Evet, evet bitip gitmesin bu! Yemek yemeden yaşanmaz. Gelecek hafta ilçe merkezine yolumuz düşecek gibi. Projeyi onaylatmak için gitmemiz gerekecek. İstersen, haydi arabam boş. Aynı gün görüp gelirsin. E şimdi… diğer özelliklere gelince, bu değerli şeyleri kastediyorum ben, mal müdürüne söylerim. Dairene getirip verirler…

      Nefise ne diyeceğini bilemedi. Büyük mavi gözlerini açıp avuçlarını birbirine vurup, omuzlarını biraz kaldırıp