olmaz şimdi, ama dışarıya çıkarmıyor…”
– Kendim için de olur… – Nurihanov şoförüne katılarak, kahkahayla güldü. Bunların ikisi için de rahattı tabi. – Ancak şimdiki, Sovyetler Birliği Kahramanına idi…
– Sizin yaşlı babanıza değil mi? – Zöfer araştırmanın tam sırası olduğunu düşündü.
– Evet. Sadece bana baba olduğu için değil, kahramanlığı için. İşte Ufa’da pek çok böyle taş heykeller duruyor. Ebedî onlar. Bizim Yüzşişme köyünün nesi eksik? Yani? – O yine güldü, keyiflenip Zöfer’e döndü. – Bilmek istersen, kardeşim, ben çoktan babanın yaşını geçtim.
– O kadar oldu mu ki?
– Oldu işte diyorum, on yaş da geçti. O otuz yaşında kahramanlık gösterip ölmüş. E, ben bu yıl kırk. Evet, çok geçmiş ömür. Akan su gibi, akıyor da akıyor…
Zöfer epeyce dik olan bir dağın ardına çıkana kadar ses çıkarmadan direksiyonu çevirdi ve ovaya çıkınca hızlıca patronuna baktı.
– Gilman Ağabey size şimdi kırk yaşında denmez.
Diğeri ses çıkarmadı. Araba içindeki aynaya gayriihtiyari baktı. Aynadan ona koyu kara kaşlı, keskin bakışlı, düz burunlu mülayim bir er baktı. Arkaya taranan sert kara saçları arasında seyrek meyrek ak saçlar da görünüyordu. Böyle bir yüzün, kıyafetinin kadınların kızların dikkatini çekeceğini iyi biliyor o. Şimdi güzel düşüncelere dalıp, gözünün önüne sekreter Nefise geldi. “Nu pryam (hadi ya)…” diyen sesi kulağı dibinde yankılandı. Sarı saçlı, mavi gözlü, havalı ama bir o kadar da genç bir kızı, yuvarlak kalçalarını sallattırarak, gönlünde canlandırdı. Hatta gözlerini de yumdu büyük bir keyifle.
– Tatlı… – diye seslice söylediğini kendi de fark etmedi. Zöfer ona bakıp gülümsedi.
– Ne tatlı, Gilman Ağabey?
– Hava, haziran havası…
– Şaka yapıyorsunuz…
Nurihanov şakayla Zöfer’e parmak salladı.
– Çok bilirsen çabuk yaşlanırsın… – Ondan sonra hemen sordu. – Kardeşim ne zaman evlenmeyi düşünüyorsun? Uzun saç bulamıyor musun yoksa?
Yiğidin yanakları biraz kızardı.
– Vakit yok ki, Gilman Ağabey, – deyip elini salladı. –Ayrıca daha vakit erken… Askerden döneli de iki yıl…
Gilman şoförünün tersliğini ve dediğim dedik olduğunu bildiği için onun bir gün küçük bir şeye kızarak şehre çıkıp gitmesinden de korkuyordu. Bundan dolayı da bütün dileği onu çabucak baş göz etmek.
– Gelin almak çalışmaya engel olmuyor.
– Dediğiniz gibidir de. Şey, iyi kız göze görünmez, merkezden gelen bize bakmaz… – Bu sözün Nefise’yi işaret ettiğini anladı Gilman; Gilman’a da dokundurmaya çalışıyor yiğit. Ancak, bilmesi daha iyi, ağzını açmaz.
Yiğit kurnazca baktı başkana, sınayarak bakması, patronunun ağzının içindeki baklayı çıkarmaya gayret göstermesinden elbette. Tamam, bu da kötü değil. Nefise’ye göz kulak olur. Ne desen genç kız şimdi, gönlünde ne yattığını kim bilir. Bir hayale kapılır da… Şoförü ona sadık, öldürsen de, onun yaptıklarına bundan sonra karşı çıkmayacak, başkalarına da engelletmeyecek. Buna, kendine inanır gibi inanıyor Nurihanov.
– Damga vurulmayanlar da var… – Onlar birbirlerini iyi anladılar. Görmek için alındaki gözler de gerek.
– Öyle de, Gilman Ağabey, bu arabadan inip, bir adım dışarı yürüdüğüm yok ki hiç. Kızlar çevresini söylüyorum…
– Orası öyle. Benim sensiz kolum kanadım kırık yani. Bunu hallederiz. Ya nasıl? O heykelle ilgili? – Nurihanov yiğide düşünmek için geniş bir vakit vermişti. Şimdi ilk önce onun düşüncesini öğrenmek istedi. Şimdiye dek bu düşüncesini de hiç kimseye açmış değil. Önce ilçe öncüleri toplantısında, yani bugün söylemeyi düşünüyor o.
– Heykel bize çok gerekli, Gilman Ağabey, – dedi Zöfer. – O halkı eğitmek için gerek. Başka da… şey… sizin makamınızı yüceltmek için… Kolhoz Nurihanov ismini taşıyor, çiftliğin başkanı da Nurihanov. Kim bilir, şimdilik köyde bir heykel olur sonra da…. – Şoför söyleyeceklerini bitirmedi, lakin Gilman’a yiğidin başka bir sözü gerekmiyordu. Gelecek meselesinde de doğru düşünüyor Zöfer. Bu sözler, köy halkının da ona hürmet ettiğini gösteriyor.
Şoförü aniden, onun düşüncesini böldü:
– Niye, Gilman Ağabey, başka kişilerden fazlası olan biri hizmet kahramanı mı oluyor yani? Bizim kolhoz, ilçede en önde geleni. İdare edebiliyorsunuz. Kahramanlar sülalesi demek bu.
Haber Nurihanov’un gönlüne kaymak gibi sürüldü. Bunlar adaptan olsa da.
– Sen beni, kardeşim daha da büyütmektesin – diyerek sallandı, dışarıya, pencereden ufuktaki sıra dağlara göz gezdirdi. Biraz düşününce Zöfer’e söyledi. Benim bir erkek kardeşim de varmış… Kaybolmuşuz.
Şoför yiğit, şaşkınlığından arabasının hızını azalttı.
– Gerçekten mi Gilman Ağabey?
– Evet, gerçekten, azıcık hatırlıyorum kendisini. Savaşın son ağır yılı idi. Açlık, fakirlik çağları. Annem yolda öldü, ya hastalıktan ya açlıktan… Her bulduğunu bize vermiş demek ki merhume…
– E, küçük erkek kardeşiniz kaç yaşındaydı?
– Ben dört beş yaşındaysam, o daha küçük. Belki ikisi dolmuştur, belki üçü… Yürüdüğünü kesin hatırlıyorum. İşte ismini de unutmuşum. Geynulla idi galiba.
– Yani Gilman Ağabey, kardeşiniz yaşıyor mudur acaba? Şimdi nerdeymiş, bilinseydi?
– Araştırdım, ipucu bulamadım… Nurihanov isteksizce ofladı. Yol üstünde, annemin cenazesi yanında geceyi geçirdik. Kimse yok. Aklımda hâlâ… Sonra sabah olunca birileri geldi atla. Bizi alıp gittiler. Annemi gömdük müydü ki, onu da hatırlamıyorum…
– Acı, çok acı bir durum, Gilman Ağabey. İşte bu kardeşiniz bulunsa ne kadar sevinirdiniz, öyle değil mi?
– Elbette. Bu dünyada en azından iki olurduk. Yalnız, akrabasız yaşamak çok ağır kardeşim. Sen bunları anlamazsın… Hayır, tamam, ne kadar can sıkıcı düşüncelere dalıp gitmişiz…
Araba çok uzun bir yokuşu geçti. Buradan Tavlıkay kasabası da avuç içindeki gibi görünüyor. Çok geçmeden onlar ilçe merkezine ulaşacaklar. Toplantının başlamasına da çok az kaldı. Galiba, bu sefer de başkanlık masasında baş köşeye çağırıp oturturlar.
Gilman biraz daha dik oturdu, çantasından çıkarıp boynuna kravatını taktı.
– Bu şeyi takmazsan olmaz sanki – dedi kendisini savunarak Zöfer’e.
– Herkes takınca, bu da gerek şimdi dedi Zöfer bildik bir tavırla. Ne de olsa, siz Nurihanov ismindeki kolhozun başkanısınız!…
Bu sözlerden sonra Gilman omuzlarını silkip daha da kubararak oturdu.
“İlk önce ona söz verirler muhtemelen.” diye bir fikir geldi aklına. Kâğıda dökülmüş konuşmasını düşünerek geldi. Ama heykel hakkındakiler diline gelince, hafızasına inanmadı, çantasından Nefise’nin hatalı daktilo ettiği kâğıtlarını çekip çıkardı. Kendi sekreterciğini kötülememek için,