Dinis Bülekov

Yabancı


Скачать книгу

olması gerekmiyor.

      Taştimir konuşmadı. Düşünüp sessizce oturarak:

      – Biz yaşıtmışız ya, dedi. – E… şimdi bacım demek olmaz, ne diye sesleneyim?

      – Mevsile, Mevsile benim adım, diye güldü kız.

      – E, ben Taştimir.

      Onlar birbirine bakıp gülümsedi.

      Taştimir, Mevsile yerinden kalkar kalkmaz onun kovalarını aldı, yardım edip su doldurup verdi. Kız kovalarını köyentesine taktı, köy tarafına bir iki adım attı ve yiğide döndü.

      – Taştimir…e… sen… Mevsile hızlıca baktı ve “siz”e geçti. – Siz bizim köyde mi çalışıyorsunuz? İlçe merkezinden gelip sebze deposu inşa ediyorlar diyorlardı.

      – Evet, oraya inşaat malzemesi taşıyorum. Ama şey, bana “sen” diye hitap et!

      Mevsile bir şeyler sormaya yeltendi ama cesaret edemedi.

      – Öyleyse hoşça kal, ağabey, şey Taştimir!… – El salladı. Delikanlı da ona uzun zaman baktı ve:

      – Hoşça kal Mevsile… – dedi.

      Birden bu kızın gitmesiyle etraf boş gibi göründü. Pek hüzünlü kaldı pınar boyu. Nedense üzülüverdi. Ne zaman geleceğini de sormadı Mevsile’nin. Bunu düşününce yüreği hızlıca çarptı. Bu çekici kız Taştimir’in gözünün önüne geldi kaldı, geldi kaldı. Bitmez tükenmez sırlar saklayan bir gece gibi kara gözleri, yiğidin gönlünün altını üstüne getirdi.

      O anda Taştimir gülümsedi. – Mevsile’nin annesi başka pınarın suyunu içmiyor, yani Mevsile bu vakitlerde ağıl işinden çıkıyor, demek ki onunla yine burada, Keleşküzi yanında, yeniden karşılaşmak mümkün.

      İşte vinççi Baygildi’nin sözleri, kulağının dibinde yankılandı:

      “…Yüzşişme köyünde kaynanalı olmaya da gelmişsin sen…”

      “Ahmak Baygildi”, diye düşündü Taştimir, ancak içi rahat idi bu sözlerinden. Şimdi o Mevsile’yi tekrar tekrar görmeyi hayal ediyordu. Biraz önce onu Yüzşişme’ye göndermeyi düşünen PMK grubunun şeflerine kızıyordu, şimdi ise, birden bunları hatırlayınca memnun oldu Taştimir.

      Dünya ilginç.

      O pınarın biraz aşağısında dönerek su toplanan çukurdan lastik kovasına su doldurdu ve yukarı gitmeye başladı.

      Baş ucunda güneş çok nazlı parlıyor, ışık saçıyordu.

      Beşinci Bölüm

      Nurihanov öncüler toplantısından nişan takarak çıktı. Nişanın da hangisi: Kızıl Bayrak Hizmet Nişanı! Kolhoz başkanları arasından tek ona verildi. Diğerleri ise hayvan bakıcıları, sağıcılar, ondan sonra biçerdöverciler, traktörcüler.

      Genelde, böyle bir olay olduğunda, başkente çağırıp orada verirlerdi. Gilman bir sene, kendisi almasa da, birkaç sağıcısını götürmüştü, rahat rahat Ufa’yı görüp, serbestçe şehirde gezip, doya doya misafir olup, tiyatrolarına gidip, gönülleri rahatlayarak dönmüşlerdi. Bu yıl böyle organize etmemişler. Galiba, yol yürümenin ağır olduğunu düşündüler, ondan daha ziyade sağıcıları ağıldan ayırmak istemediler, partinin il komitesi sekreteri Hürmet Safiç Batırşin kendisi gelmiş. Mütevazi bir kişiymiş. Elini sıkarken:

      – Yoldaş Nurihanov, bu üst hükümet nişanının sizin hayatınızda ve hizmet yolunuzda son olmayacağına inanıyoruz, dedi. Gelecekte Lenin Nişanı sahibi olmak da kısmet olsun size!

      Bu sözlerden sonra ilçe komitesinin birinci sekreteri Ayıtkulov İlğuca Giniyetoviç, genelde gaddar, itici biridir; o bile alkışlamaya başladı. İl komite sekreteri de pek çok kez alkışlayıp durdu. E şimdi, bunu gören salondaki halk coştu, coştu. Belki, tam öyle olmamıştır da. Ama Nurihanov’a öyle geldi. Tabi böyle olmuş olsa da tuhaf değil. İlçede onun gibi kolhoz yöneticileri her yerde yok.

      Bu durumda, Gilman’ın övünerek söyleyeceği sözler de var.

      – E, nasıl, ben doyuruyorum ilçeyi. Ben doyuruyorum! Ekmeksiz yaşa da bak… – Gerçi, bu sözleri o bağırarak söylemedi, ama yerine gidip oturunca, içinden olsa da tekrarladı.

      Tavlıkay ilçesinin kaderi ilginç. Bütün cumhuriyet, devlete terleyerek buğday teslim ederken, Tavlıkaylılar sessizce kendi bildiklerine göre yaşıyor. Ülke gazetesinde basılan tabloda da onların ilçesinin karşısında hep bir çizgi oluyor; yani ekin teslim etmeleri öngörülmedi demek bu. Tavlıkay ilçesinin vazifesi kendi halkını doyurup yaşatmak dışarıdan yardım almadan. Bundan da memnun başkentteki idareciler. Tabi, dağ taş üzerinde ne yetiştirsinler ki? Taştan ıhlamur kabuğu mu soysunlar yani? E, işte daha çok da… Böyle olunca da hayvan yemlerini bazen dışarıdan getirmek gerekiyor. Onun için; et, süt arttırma planını fazlasıyla gerçekleştiriyor Tavlıkay ilçesi.

      Nurihanov, ilçede en çok ekin yetiştiren kolhoz başkanı olarak kendi değerini biliyor. Tabiatın verdiği şanstan ona da pay çıkıyor. Dahası onun soyadı kolhoza verilmiş. Atasının şanı yaşıyor. Buna şimdi de oğlununki eklenmeye başlanmalı. İlçe gazetesinde, bu durumu işaret eden bir yazı da çıkardılar. Ancak, ülke gazetesinden muhabirler seyrek gelir bu tarafa. Elbette, yolun kötülüğünden.

      Maalesef, Nurihanov’un öncüler toplantısında konuşurken heykel meselesini açmaya fısatı olmadı. Onun kâğıtlarına göz atan İlğuca Giniyetoviç, bu yerleri kırmızı kalem ile çizdi. “Daha sonra.” diye işaret etti Gilman’a. Hatta kendinden bir iki söz eklemeyi de unutmadı: “Bugünkü yüksek hükümet nişanına cevaben şunu söyleyebilirim: Nurihanov adlı kolhozu tarımda daha da öne çıkarmanın bütün imkânları var. Gayret edip çalışacağız. Biz ilçe halkını doyurmakta da sıkıntı yaşamadan, yakın gelecekte dışarıdan yem ve karma yem almayı da bitirmeye söz veriyoruz…”

      İşte daha çok böyle bir konuşma yapmak zorunda kaldı kolhoz idarecisi. Böyle önceden düşünülmüş olan işler hakkında konuştu. Tarımı öne çıkarma hakkındaki planlarının bazılarını İlğuca Giniyetoviç de biliyor. İşte bunları bildiği için üstüne yazdı ya.

      Maalesef, ülke komite sekreteri Hürmet Safiç’in önünde, heykel meselesini açamadı. Çok yerinde ve kolay olacaktı…

      Nurihanov, kolhozun parti komitesi sekreteri Kutlubayev ile birlikte çıktı.

      Kutluyorum yüksek nişan için Gilman! – diyerek elini sıktı Keşfi Gellemoviç.

      – Teşekkürler Keşfi! İçten sözlerin için sağ ol… – Gilman da ona içtenlikle cevap verdi.

      Gilman şimdi kolhozda on iki yıldır başkan olarak çalışıyordu. Ziraat enstitüsünü tamamladıktan sonra üç yıla yakın başka bir yerde ziraat mühendisi olarak çalıştı. Ondan sonra terfi ettirerek doğduğu Yüzşişme’ye gönderdiler. Nurihanov adlı kolhozda başkanlar sık değişmiş. Dışarıdan getirmek işe yaramamış, nedense çalışmamışlar. Parti komitesi sekreteri de çok uzun kalamamış bir yerde. Gilman köye başkan olarak dönen, üniversiteli, kendilerinden olan tek kişiydi.

      – Yabancılar bitti.

      – Kendi yiğitlerimiz dönüyor!

      – Şükür, şükür, Yüzşişme’de de düşüp kalanlar yaşamıyor!…

      Böyle şeyler konuşulmuş o zamanlarda. Fakat Gilman’ı başkan yapacak olan genel kolhoz toplantısında şüphelenenler bulunmadı değil, bulundu.

      – Çok genç, yürütebilir mi?

      – Kolhoz