Hasan Kallimci

Ablam - Ustam Emine Işınsu


Скачать книгу

uykusuz olduğum için kafam hayli karışık, bu yüzden düzensiz sıralayacağım tenkitleri, kusura kalma.) Sonra o iç konuşmalar nedir öyle, hangi adam kendi kendisiyle ve yüksek sesle bunca uzun konuşur? İç konuşma dedim, o da çok uzun ve sıkıcı. Film olsa, çeşitli sahneler geçer, adam düşünür, o lâfları ederken seyirci sıkılmaz amma piyeste olmaz. İki arkadaşın konuşmaları çok ukalâca. Bütün o lâfları, daha tabii konuşmalar halinde verebilirsin. Yani birbirlerine konferans çekiyorlar ha bire. Sonra o moda diye tutturduğun nedir, Allah’ını seversen? Kadın kıyafetleri mi şimdi derdimiz? Diskotekler, seks mecmuaları, esrar çekmeler, pek açık saçık filmler bunca almış yürümüşken, bir moda dergisi tutturmuşsun. Oysa bu çeşit propagandaları, halktan genç kızlar için “resimli roman” dergilerinde yapıyorlar. Ucuza satılan, her türlü sapıklığı işleyen seks kitapları var. Pek açık saçık magazin mecmuaları var. Şimdi ismini hatırlayamadım, bizim Yağmur almıştı haftalık bir magazin dergisi ki Allah Allah! Modern gazete mi öyle bir b..tu ismi. Yani moda dergisi öyle masum ki bunların yanında… Sonra efendim, kız grip deniyor, okula gitmiyor, ne yattığı var ne bir şey, ev işine devam… Canım babası merak etmez mi, bu kız hasta ise istirahat etsin, ilâç alsın vs diye… Derken, hiçbir genç kız sevgilisinden gelen mektubu, öyle günlerce unutuverir mi masanın üstünde? Yastığının altında saklar! Sonra efendim, Tanju’nun görevi ne saçma, kızları aldatmak… Anam bir erkek kaç kızı aldatır, kızlar tükenir mi? Bir görev değil de, yetişme tarzından dolayı, âdi çapkın olmuş biri, olmalıydı.

      Sonra talan edilen bir evi polis falan bekler, öyle önüne gelen girip içeri, nutuklar atmaz. Romatizma olan biri anî krize tutulmaz, öyle eve gelip yatıp, ilâçlar aldıracak kadar.

      Allah rızası için propaganda yapacağım diye mantıktan, gerçekten ayrılma. Acele yazma, yazarken mutlaka YAŞA. Ve diyalogları mutlaka kendi kendine yüksek sesle oku. Nutuk vermekten kaç.

      Şimdi bu piyesi bir kenara koy. Konuyu al ve zaman, mekân kavramını da at bir kenara. Zamanı, mekânı iç içe kullan, bir sahnede birkaç olay yan yana iç içe cereyan etsin. Bir kesimi ışık aydınlatır, şahıslar konuşur, hareket ederler, öbürleri donar. Donanlar harekete başladığı zaman, diğerleri donar. Öyle kalır, beklerler yani. Bu modern bir tarz, zaman ve mekâna bağlı olmadığın için, istediğin oyunları kıvırabilirsin… Halktan kişiler de koy… Eylemler hakkında saçma sapan sözler eden kişiler. Bunu düşünmeye gerek bile yok, şöyle bir etrafı dinle. Millet kahvede, şurada burada neler konuşuyor, olduğu gibi yaz… Her şey tabii olsun.

      Yani uzun boylu düşün, çaba harca ve şu piyesi bir güzel adam et kardeşim. Uzun diyaloglardan kaçın, tek cümle, iki cümle ile can alacak noktaya vur, teferruattan kaçın.

      İşte böyle, bilmem istediklerimi iyi ifade edebildim mi?

      Şimdi senden ricam, kendi kendinle bir mülâkat yapman Töre için. Bir isim uydururlar, hayat hikâyen, neler yaptığın, neler yapmakta olduğun ve bol bol Taşer müsabakasında kazanan romanın hakkında bilgi… Bir fotoğrafın. Bu Töre için gerekli. Aslında hemen yapılmak lâzımdı röportaj, fakat gecikti. Hiç olmazsa sonbahar sayılarına yetişsin, ölü mevsim geçmiş olur, okuyucu sayısı artar. İki üç daktilo sayfası olsun… Gönderdiğin yazıları Töre’ciye verdim. Biliyorsun kaç aydır benim ilgim yok dergi ile; Yalçın İzbul çıkarıyor, tam anlamıyla o, yetkili.

      Kadınlar Derneği yarışmasında başarılar diliyorum. Yarıya yakını bizden, yarıya yakın A.P.’li bir kadın derneğidir. İnşallah derece alırsın kardeşçiğim, şimdi kesiyorum, kafam berbat olduğu için ifade ve daktilo hatâları yaptım, kusura bakma.

      Çok çok selâmlar, Allah kolaylık versin. Ha, İstanbul’da Tercüman Çocuk’çu ile konuştum, senin ona pek uzun şiirler göndermenden şikâyet etti. Oysa üç beş kıtalık şiir, bir daktilo sayfalık hikâyeler istemekte. Lütfen dene. Tekrar selâm.

      E. Işınsu Öksüz”

-3-

      “Töre” antetli beyaz kâğıda, daktilo ile yazdığı, iki sayfalık mektup:

      (Bu mektupta; Sevinç Çokum’un Töre-Devlet Yayınevi’nden ayrılma sebebini sormuş olmalıyım ki cevap veriyor. Ayrıca Yazarlar Birliği ve bazı mensupları hakkında görüşlerini belirtiyor.)

      “26.1.1979

      Değerli kardeşim, Seninle benim aramda nasıl bir büyü var, bilemem, ille çok geç cevap veririm mektuplarına. Ha önce şunu söyleyeyim, bu mektup 6 Aralıkta yazdığının cevabıdır. Daha öncekini görmedim. Aşağı yukarı bir yıldır TÖRE’yi Yalçın İzbul çıkarmakta. Yazıhanelerimiz de ayrıldığı için, PK’ya gönderilenlerin elime geçmesi, onun insafına kalmış bir şey. Allah’ın izni ile Mart ayından itibaren yine ben alacağım dergiyi, fazla arzumdan değil, Yalçın bırakıyor. Her neyse… Töre bir hayli var ki sallanmakta, bakalım ne olacak. Gayri hayırlısı.

      Sevinç’in kitapları için müsaade istediler, İskender de olurladı!… Şu zamanda kitap basmak öyle zor, onca kârsız bir uğraş ki. Gâye sırf, hizmet… Onun için kim neyi basarsa, basabilirse kârdır, helâldir. Buyursun.

      Kuzum, yazın, kafamın çok bozuk olduğu bir gün sana yazmış, oyununu tenkit etmiştim. İnşallah o mektup geçmiştir eline. Ne yaptın, merak ediyorum, çok ilgi çekici bir konu yakalamıştın çünkü.

      Yazarlar Birliği’ne gelince, bir beş yüz TL bulduğumuz zaman, İskender ve ben de üyelik kartımızı alacağız!… Evrak dolduruldu. Fotoğraf da lâzım, bu yüzden daha işlem tamamlanmadı. Yazarlar Birliği; büyük çapta MSP, küçük çapta mücadeleciler, biraz da MHP’nin yazarları; yazar olma meraklıları ve ukalâlar ile oluşturulmaya çalışılan bir birlik. Girmekte fayda var, ziyan yok… Pazar günleri romancılar için toplantılar yapılıyor. İlki Kayıhan içindi, çocuk saati şaşırmış, gelemedi, bu yüzden genel olarak roman üzerinde konuşuldu. Görsen, ne kuş fikirler! Galip ile gitmiştik, tabiatı icabı Galip, bir miktar yedi onları. Ertesi hafta, çok zavallı, küçük bir romancı Ahmet Efe (kitabı: Kor, Nur yayınlarından) için toplantı yapıldı. Cemil Meriç imzalı, Mavera ve MSP artığı fikirler, rezalet. Meselâ, İslâm cemiyetinde roman geleneği yokmuş, bize batıdan geçmiş, batı da hep rezillik etmiş romanda, roman bize gerekli değilmiş!!! Roman yazmak için kişinin derûnunu araştırmak lâzımmış, roman ifşa ve teşhir sanatı imiş, İslâm’da böyle bir şey yokmuş, yazılmamalıymış! Roman için dram lâzımmış, oysa Müslüman cemiyeti hiç dram yaşamamış!… Görüyorsun ki kuştan da, öte öte b.k fikirler… Bu kez, bizim gurup tam tekmil oradaydı, Galip, İskender, Umay Günay, Ahmet Bican, Hasan Kayıhan… ve toplantı küçük çapta bir katliam oldu.

      Bu pazar da Allah’ın izni ile ben konuşacağım.

      İşte böyle kardeşim, üye ol. Faydalıdır.

      Lütfen benim kusuruma bakma, sen yazmaya devam et. Töre’yi alacağıma göre, artık PK’ye de hâkim olacağım. Yayınevinin bana verdiği Çiçekler Büyür hemen bitti, maalesef sana gönderemedim. İkinci defa alacağım, sana mutlaka yollarım, tenkitlerini öğrenmek istiyorum.

      Yazmaya, okumaya devam et…

      Ben de sigara içmeye devam ediyorum! Ne dersin?!

      Sana ve ailene pek hayırlı, başarılı günler temenni eder, selâm ve sevgilerimi gönderirim.

      E. Işınsu Öksüz”

-4-

      Töre dergisinde yer alan “Ülkücü Düğünü” 4 adlı hikâyemle ilgili olarak gönderilen tenkit yazısı üzerine Işınsu’nun bana daktilo ile yazdığı mektup:

      (Töre dergisine,