Анонимный автор

Güncel İletişim Çalışmaları 1


Скачать книгу

sinemamızdan Dağ ve Dağ 2 filmleridir.

      Yakın ülke ve siyasi tarihimizdeki olaylar neticesi ile ulusal kimlik konulu filmleri günümüzde sıklık ile görmekteyiz. Askeri ve millî duygulara sahip olan Dağ ve Dağ 2 filmleri bu konudaki başarılı örnekler arasındadır.

      2. TÜRK SİNEMASI VE ULUSAL KİMLİK KAVRAMI

      Tüm dünyada da olduğu gibi sinemanın gücünü gören ülkeler bu sanat dalını kendi tarihlerini, kahramanlık hikayelerini, ulusal kimliklerini, millî değerlerini ve izleyiciye aktarmak istedikleri mesajları konu alan filmleri beyaz perdeye aktarmıştır. Türk Sineması da bu alanda sinema tarihimiz boyunca çalışmalar yapmış ve başta millî kimlik konusu olmak üzere pek çok eser ortaya çıkarmıştır. Bu tarz filmlerin çevrilmesindeki amaç ise toplumumuzda önemli bir yere sahip olan değerlerimize dikkat çekerek, izleyiciyi etkilemek ve bilinçlendirmektir.

      Özellikle, Kurtuluş Savaşı yıllarında sinemamızda kendine geniş bir biçimde yer bulan bu tarz filmler büyük bir ilgi ile karşılanmış ve bu alanda yapılan filmlerin devamının gelmesine olanak sağlamıştır. Millî birlik ve bilinci önemli olduğu zamanlarda veya tarihimizi ele alan yapımların revaçta olduğu günümüzde de bu tarz yapımları sıklıkla görmekteyizdir.

      Çalışmanın bu bölümünde Türk Sinemasının tarihî süreci ve bu süreçte ulusal kimlik konusunu merkezine alan filmleri incelenmeye çalışılmıştır.

      2.1. Millî Kimlik ve Kimlik İnşası

      Millî kimlik kavramı özellikle bir milletin ve o millete ait olan halkın yaşayış biçimi, düşünce yapısı ve davranışlarında önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü bir milletin sosyal yaşantısında, o millete ait olan kimlik izlerine ait olan davranışları belirlemekte olduğu söylene bilinir.

      Toplumsal kimlik veya Millî Kimlik pek çok bireyden meydana gelen halkın veyahut milletin özelliklerini yine o topluma has olan bir tarz ile ifade eder (Gül, 2020).

      Ulusal kimlik kadar kimlik inşası da önemli ve hassas bir konu olmuştur. Ulusal kimlik veya millî kimlik kavramlarının var olabilmesi için kimlik inşası çalışmaları yapılmak zorunda olunduğu söylene bilinir. Çünkü kimlik inşası çalışmaları ve bu çalışmalar neticesinde ortaya ulusal kimlik çıkmakta olduğu görülmüştür.

      Edebiyat alanında olduğu kadar sinema alanında da kimlik inşası için önemli çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Kurtuluş savaşı öncesinde ve sonrasında olmak üzere pek çok eser ortaya çıkmış ve hâlâ daha bu alanda eserler verilmeye devam etmektedir.

      Yakın dönem sinema filmlerine örnek vermek gerekir ise Dağ ve Dağ 2 filmleri, ulusal kimlik inşası alanında yapılan sinema çalışmalarına örnek gösterile bilinir.

      2.2. Türk Sineması ve Türk Sinemasında Tarihsel Süreç

      Osmanlı İmparatorluğunda ilk film gösteriminin başlangıcı, batıda sinemanın tanıtılmasının üstünden bir yıl bile geçmeden sarayda Bertrand isimli bir Fransız tarafından 2. Abdülhamid zamanında, 1896 yılında film gösterimi ile başlamıştır (Onaran,1999, s. 11).

      Sinemanın ülkemizde gösterilmeye başlanması 19. Yüzyılın ikinci yarısını bulmaktadır. Bu yıllarda Pera adı ile anılan İstanbul’da film gösterimleri yapılmakta ve yabancı filmler gösterilerek, genellikle yabancıların oluşturduğu kitlelere hitap etmektedir.

      Evren; Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı” (1914) adlı filmini Türkiye’de sinemanın başlangıcı saymakta ve çevrilen ilk Türk filmi demektedir. Ancak, filmin kendisinin ve filme ait belgelerin olmayışı, ayrıca bu filmi gören şahıslara da rastlanmayışı nedeni ile bu konu henüz tartışılmaktadır (Evren, 1995).

      İlerleyen yıllarda yapılan araştırmalar ışığında yeni bulgular ile bu konu açıklığa kavuşmuş ve “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı” ilk Türk filmi olarak geniş kitlelerce kabul görmüştür. Her ne kadar konulu bir film olmasa da filme çekilen ve Türkler tarafından filme alınan ilk film olma özelliğini taşımaktadır.

      Birinci Dünya Savaşında Başkomutan olarak Türk Ordusunda görev alan Enver Paşa, Almanya’ya yapılan bir ziyarette Alman ordusunun çektiği çeşitli filmleri izlemiş ve sinemanın halk üzerindeki gücünü görmüştür. Bu propaganda gücünü anlayan Enver Paşa yurda döndüğünde vakit kaybetmeden Merkez Ordu Sinema Dairesini kurmuştur (Özön,1985, s. 339).

      Böylece 1915 yılına gelindiğinde Türk sineması için önemli bir olay yaşanmış ve Merkez Ordu Sinema Dairesini (MOSD) kurmuştur.

      Takip eden yıllarda pek çok eser sinemaya uyarlanmış veya kurmaca filmler çekilmiştir. Genellikle millî konuları ele alan veya konularında alt metin olarak millî meselelerin izlerini taşıyan filmler gösterime girmiş ve halk tarafından sevinçle karşılanmıştır.

      1922 yılına gelindiğinde ordu ile hayatımıza giren Türk Sineması sivilleşmiştir. Yani askerî kuruluş veya yarı askerî kuruluşlarca yapılan filmler artık sivil film şirketi veya şirketlerince yapılmaya başlanmıştır. Ordu artık sadece belgesel çekimleri ile ilgilenmekte ve konulu filmleri sivil film şirketlerine bırakmıştır. Bu olay ise Türk sinemasında önemli olaylara zemin hazırlayacaktır. İlk özel film şirketi olan Kemal Film’in kuruluşu ile Türk sineması çok farklı bir döneme girmiş bulunmaktadır (Esen, 2010, ss.16-19).

      1922 senesinde kendi film stüdyolarını kurmaya ve yerli film üretimine geçmeye karar veren Kemal ve Şakir Seden kardeşler, Haliç kıyısında bulunan Feshane fabrikasının dikimevi bölümünü askeriyeden kiralayarak “Kemal Film Stüdyosu” nu kurarak hayata geçirdiler. Böylece Türk sinema tarihinde yeni bir dönem açılmış oldu. İlk Türk yapım şirketi hayata geçti. (www.wikipedia.org, 28/03/2021).

      Türkiye’de çekilen ilk tarihi konulu film, Muhsin Ertuğrul tarafından yönetilen ve 23 Nisan 1923 yılında İstanbul’da Beyoğlu’ndaki Palas sinemasında gösterilen “Ateşten Gömlek” filmidir. Kurtuluş savaşından hemen sonra ordu desteği ile çekilmiştir (Deniz, 2017, s.35).

      Gösterime girdiğinde halk tarafından coşku ile karşılanan ve sahiplenen film gerek edebî kaynağının kuvvetinden gerekse içerdiği millî konu bakımından büyük bir başarı elde eder ve Cumhuriyet tarihimiz sinemada da ne kadar başarılı olduğunu kanıtlar. Ateşten gömlek filminin başarısı ile arkasından pek çok Kurtuluş Savaşı veya milliyetçilik konulu film vizyona girer.

      Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra kurulan ilk film şirketi İpek Film’dir. Bu dönemde en önemli ve bilinen kişi ise Muhsin Ertuğrul’dur. Neredeyse dönemin tek sinemacısı olan Muhsin Ertuğrul, tiyatro kökenli biri olarak çektiği her filmde bunu izleyiciye hissettirir. Filmler, sinema filmi tarzından daha çok tiyatro oyunlarına benzemekte yani teatral filmler olarak ortaya çıkmaktadır (Yaylagül, 2018, s.20)

      İlerleyen yıllarda sinemanın Türk halkı ile güçlenip devam etmesinde yeni dönemler açığa çıkmıştır. Bu dönemlerden biri de tiyatrocular dönemidir. Kısaca açıklamak gerekirse tiyatrocular dönemi, sinema alanına tiyatro kökenli pek çok oyumcu ve yönetmenin geçiş yapması ve Türk Sinemasında eserler vermesidir.

      Türk Sinemasında ilk dönem kapandığında yerini geçiş dönemi olarak adlandırılan dönem alır. Bu dönem İkinci Dünya Savaşı dönemine rastlamaktadır.

      Bu dönemde göze çarpan en büyük özellik ise yeni sinemacıların ortaya çıkması ve sinemamızda çeşitlilik yaşanmasıdır. Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kökenini benimseyen ve tiyatro sanatçıları ile çektikleri filmlerin yerini amatör sinemacılar almaktadır. Böylece Muhsin Ertuğrul’un “tek adamlığı” sinemada kaybolmaya başlamıştır (Esen, 2010, s.45).

      1950