Bathina K, Rutter LA, Bollen J: Social Media Insights Into US Mental Health During the COVID-19 Pandemic: Longitudinal Analysis of Twitter Data. J Med Internet Res. 2020;22(12).
Drouin M, McDaniel BT, Pater J, Toskos T: How Parents and Their Children Used Social Media and Technology at the Beginning of the COVID-19 Pandemic and Associations with Anxiety. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking 2020;23(11).
Liua H, Liub W, Yoganathanc V, Osburg VS: COVID-19 information overload and generation Z’s social media discontinuance intention during the pandemic lockdown. Technological Forecasting and Social Change.2021. https://doi.org/10.1016/j.
Motta M, Stecula D, Farhart C: How Right-Leaning Media Coverage of COVID-19 Facilitated the Spread of Misinformation in the Early Stages of the Pandemic in the U.S. Canadian Journal of Political Science.202;53(2).
Radwan E, Radwan A: The Spread of the Pandemic of Social Media Panic during the COVID-19 Outbreak. European Journal of Environment and Public Health. 2020;4(2).
Tagliabue F, Galassi L, Mariani P: The “Pandemic” of Disinformation in COVID-19. NS Comprehensive Clinical Medicine.2020;2:1287-1289.
Boberg S, Quanddt T, Schatto-Eckrodt T, Frischlich L: Pandemic Populism: Facebook Pages of Alternative News Media and the Corona Crisis – A Computational Content Analysis. Computer Sciences.2020. arXiv:2004.02566 [cs.SI].
Le MS, PhuongThao D, Goldmann EY, Lawrence H: Psychological impact of anti-Asian stigma due to the COVID-19 pandemic: A call for research, practice, and policy responses. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy.2021; 12(5), 461–464.
Yi Z, Edmund G, Jun W: The effects of misleading media reports about COVID-19 on Chinese tourists’ mental health: a perspective article. Anatolia. 2020. https://doi.org/10.1080/130 32917.2020.1747208.
Anneliese D, Sam M, Emilie K, Raman P, Anneliese WS, Heidi L: The pandemic of social media panic travels faster than the COVID-19 outbreak. Journal of Travel Medicine.2020;27(3).
2.BÖLÜM
TÜRK SİNEMASINDA ULUSAL KİMLİĞİN İZLERİ: DAĞ VE DAĞ 2 FİLMLERİ ÜZERİNDEN BİR ANALİZ
Neriman SAYGILI2
Hıdır Veysel Karani ARAS3
1. GİRİŞ
Sinema geniş kitlelere hitap etmesi ve dokunması bakımından, günümüzdeki en etkili kitle iletişim araçlarından biridir. Sinema konusu bakımından pek çok çeşidi içinde bulunduran, zengin ve çok fazla türü ile alt türü bulunan bir görsel ve işitsel sanat dalıdır.
Sinema, “geçmişte ve şimdide gücün temsillerinin ortaya konduğu bir sanattır. Sinema, görüntüleri sayesinde geçmişte yaşananları, şimdiki zamanı ve hatta geleceği gözler önüne serebilmektedir” şeklinde tanımlanıyor (Tülüce,b.t).
Sinema’nın icadına ve dünya tarihini değiştirmesine gelmeden önce sinemanın icadına yol açan ve bu sürecin zeminini hazırlayan buluşlar bilinmelidir. Böylelikle dünyayı etkileyen ve 7. Sanat olarak anılan sinema daha kolay bir biçimde anlaşıla bilinecektir.
Bu icatların başında ise fotoğraf makinesi gelmektedir. Fotoğraf makinesi ilk olarak 1826 yılında çeşitli kimyasallar kullanılması ile resim elde edilmesine imkân veren bir alet olarak dünyanın karşısına çıkmıştır. Fotoğraf makinesi, Joseph Niepce tarafından icat edilmiştir (www.iienstitu.com, 07.05.2021). Joseph Niepce tarafından icat edilen makine büyük ses getirmiş ve kimsenin tahmin edemeyeceği olaylar sıralamasının yolunu açmıştır.
Sinemanın icadını oluşturan icatlar sıralamasına bakıldığında fotoğraf makinesinden sonra sırada elektrik olduğu görülmektedir. Elektrik alanında yapılan çalışmalar ve denemelerin kökeni 1826 yılına kadar dayanmaktadır. Elektrik alanında 1879 yılında Amerikalı mucit ve iş adamı Thomas Edison’ın ampulü icat etmesi ile insanlık tarihinde elektrik vazgeçilmez bir parça olarak yerini almıştır. 1891 yılına gelindiğinde ise Sırp asıllı bir mühendis ve mucit olan Nikola Tesla ile alternatif akım için yüksek voltajlı üretim imkânı için transformatör geliştirmiştir. Tesla ve Edison daha sonra yine beraber çalışarak elektromanyetik alanında pek çok devrimci gelişmede bulunmuştur (www.elektrikde.com, 07.05.2021).
Sinemanın icadını oluşturan icatların sonuncusu ise Kineteskop olarak karşımıza çıkmaktadır. Kineteskop isimli aygıt 1891 yılında ABD’li mucit ve iş adamı Thomas A. Edison ve William Dickson tarafından geliştirilmiştir. Kineskop sayesinde sinemanın ilk hali ortaya çıkmıştır. Saniyede 46 kare olarak göz önünden geçen resimler, film şeridinin bir mercek ile hızlıca elektrik lambasının arasından geçmesi temeline dayanmaktaydı. Kineteskop, ayrıca sinema filmi göstericilerinin ve ilerleyen yıllarda sinema filmi gösteriminde kullanılan ilk aygıtların temelini oluşturmuştur (www.turkcebilgi.com, 07.05.2021).
Fotoğraf makinesi, elektrik ve kineteskop’tan sonra sinemanın icat edilmesine zemin hazırlanmış ve ilerleyen yıllarda dünyanın en etkili kitle iletişim aracı olacak olan sinema ortaya çıkmıştır.
19. yüzyılın sonunda Fransız Louis (Lui) ve Auguste Lumiere (Ogüst Lumiya) kardeşler, geliştirdikleri sinematograf adlı aygıtla ilk kez hareketli görüntüyü elde etmeyi başararak önemli bir olaya imza atmışlardır. Sinemanın doğuşunu simgeleyen bu gelişmeden sonra Lumiere kardeşler, halka açık ilk film gösterimlerini de 1895’te Paris’te Garden Cafe’de yapmış ve tarihte kabul edilen ilk film bir tren garı belgeselini izleyici ile buluşturmuştur. İlerleyen yıllarda ise Thomas Alva Edison ile yardımcısı Wilham Kennedy Laurie Dickson’un yaptıkları kinetograf, kameranın günümüzdeki ilk biçimini ortaya çıkartmıştır. Böylelikle sinema, günümüze kadar gelişerek devam edeceği yolculuğuna başlamıştır.
Önceleri sadece eğlence amaçlı kullanılan sinema ilerleyen zamanlarda farklı kullanım alanlarına kayarak sadece eğlence amacı ile sınırlı olmadığını göstermiştir. Sinemanın kullanım alanlarında hiç şüphesiz ki 2. Dünya Savaşı önemli bir yer oynamış ve sinemanın insanlar üzerindeki etkisi fark edilerek bir kitle iletişim aracı olarak kendine önemli bir yer bulmuştur.
Dünya sinemasında ve kendi sinemamız olan Türk sinemasında, çeşitli türlerde ve konularda eserler verilmiş ve verilmeye devam etmektedir. Sinemada karşımıza çıkan konular, filmin çekildiği ve içerinde bulunduğu toplumdan izler taşımaktadır. Bu izler ve sinemada işlenen konuları günümüzde de görmekteyiz.
Sinemada işlenen ve perdeye yansıtılan konuların başında muhakkak, o ülkenin ve ulusal kimliğinin içeriği bulunan ve milliyetçi duygularla çekilen filmler vardır. Bu düşünce ve doğrultuda çekilen sinema filmlerine, kendi sinemasına sahip olan çoğu ülke sinemasında rastlaya biliriz. Bu ülke sinemalarına örnek vermek gerekirse; ABD, Almanya, Rus (eski Sovyet sineması) ve Türk Sinemasını göstere biliriz.
Hollywood filmleri çekilme amacı olarak diğer ülkelerin vatandaşlarının ABD’ye hayranlık duymaları, kendilerini sorumlu olarak hissetmelerini ve ABD’nin uluslararası arenada politik amaçlarını haklı olarak göstermeleri için yapılan bir harekettir (Pınar, 2017).
Bu akımı takip eden ülkelerden biri de Türkiye ve dolayısı ile Türk Sineması olmuştur. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında ülkenin içinde bulunduğu zor zamanları ve millî kahramanlarımızı perdeye yansıtarak bu alanda ilk eserlerini vermiştir, Türk Sineması.
Filmlerde kullanılan ulusal kimlik, ulus kimliği veya kültürel kimlik gibi kavramlar bu filmlerin en güçlü yanını oluşturmaktadır.
Mora (2008) kültürel kimliği şöyle tanımlamaktadır: “Ortak bir coğrafyada, ortak idealler etrafında toplanmış, ortak tarihe ve ortak geleceğe yönelik birliktelikle oluşan ortak kültür, o ulusun kültürel kimliğini oluşturur’.
Yeni