Zamira Öztürk

Türkistan'da Dil Politikası


Скачать книгу

ÜRK

      TÜRKİSTAN’DA DİL POLİTİKASIÖzbekistan Örneğinde

      Özbekistan ve Türkiye kardeşliğine…

      KISALTMALAR

      ABD : Amerika Birleşik Devletleri

      bk. : Bakınız

      CIA : Central Intelligence Agency (Merkezi Haberalma Teşkilatı)

      CSCE: Commussion on Security and Security Cooperation in Europe

      çev. : Çeviren

      ed. : Editör

      MÖ. : Milattan Önce

      MS. : Milattan Sonra

      No : Numara

      s. : Sayfa

      SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

      TDK : Türk Dil Kurumu

      TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

      USA : United States of America (Amerika Birleşik Devletleri)

      USSR : United Soviet Socialist Republics (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)

      vb. : Ve benzeri

      vd. : Ve diğerleri

      ÖNSÖZ

      Tarih, toplumların kendi gerçeklerini ve varlık nedenlerini kanıtlama sahnesi olarak tanımlanabilir. Geçmişten günümüze kadar uzanan ve geleceği de şekillendiren tarihsel gerçek, çeşitli kültürler üzerine inşa edilen medeniyetlerin çok yönlü bir mücadele alanı olagelmiştir. Bu mücadele alanında kazanan ve kaybedenlerin bir arada yepyeni gerçekler yarattığı olaylar dizisi, tarihin kendisini oluşturmaktadır.

      Toplumların kendilerini geliştirme, geleceğe miras bırakma, kimlik ve aidiyet bilinci oluşturma araçlarından biri de dildir. Dil bu özelliği ile bir iletişim vasıtası olmanın da ötesine geçerek kimlik inşasının ana motiflerinden birine dönüşür. Bağımsızlığın, gücün, egemenliğin, ayakta kalmanın, ulusal ve uluslararası varlık göstermenin şartları, dilsel varlık alanının ve dilin devamlılığı ile de güçlü bir uyum gösterir. Bu nedenle, bağımsızlık ve tam egemenlik amaçlayan ve kendi geleceklerini inşa etme erkini ellerinde tutmak isteyen devletler, dili bu noktada önemli bir dinamik olarak görürler. Sovyetler Birliği tecrübesi yaşamış olan Özbekistan’ın Sovyet etkilerini üzerinden atarak ulus modeline dayanan yeni bir kimlik inşa etme çabaları ve bu bağlamda yürüttükleri dil politikaları da bu noktada anlamlı ve araştırmaya değerdir. Bu bağlamda hem 1917 Ekim Devrimi ile başlayan, hızlı ve sistemli bir biçimde yürütülen Sovyet politikalarının dil alanına yansıması hem de Sovyet sonrası dönemde yeni ulus kimlikleri inşa etme çabası çerçevesinde yürütülen dil politikaları ve planlamaları, araştırılması gereken konuların başında gelir.

      Kültürel yapısını günümüze kadar taşımayı başaran Özbekistan’ın yaşamış olduğu uzun soluklu Sovyetler Birliği tecrübesinden kalan siyasal, sosyal ve kültürel miras, Sovyet sonrası dönemde yüzleşilmesi gereken bir dizi sorunu beraberinde getirmiştir. Uzun yıllar siyaset, bürokrasi, kültür, eğitim ve ekonomi gibi birçok alanda kullanılan Rusça ve Kiril alfabesi, bağımsızlığın ilanı ve bu süreçte çıkarılan Dil Kanunu ile birlikte yerini Özbekçe ve Latin alfabesine bırakmış olsa da pratikte bu süreç Özbekistan için problemli ilerlemiştir ve hâlâ tartışılmaya devam etmektedir. Bu durum büyük ölçüde, Sovyetler Birliği döneminde uygulanan dil politikalarının etki gücünün ve derinlemesine nüfuz eden karakterinin bir sonucudur. Bağımsızlığın ilan edildiği 1991 yılından sonra Özbekistan’ın ekonomik, kültürel, toplumsal, askeri ve dilsel alanda baş etmesi gereken devasa sorunlarla karşılaştığı dikkate alındığında, egemenliği ve ulus kimliğini yeniden inşa etme sürecinde kat edilmesi gereken alanın ne kadar kapsamlı olduğu görülebilir.

      Sovyetler Birliği’nin Özbekistan’a biçtiği ekonomik rollerin, pamuk yetiştirme ve diğer tarımsal üretimde öncü olma, doğalgaz rezervlerini işleme misyonları ile sınırlı olması, bağımsızlık sonrası dönemde, diğer bütün alanlarda ihtiyaç duyulan ekonomik kadroların eksik veya yetersiz kalmasıyla sonuçlanmıştır. Bunun yanı sıra, Stalin döneminde asıl karakterini kazanan kültürel, toplumsal ve dilsel politikaların, Özbekistan nezdinde belirli bir toplumsal dönüşüme neden olması; dikte edilen fikirlerin Özbek devleti ve toplumu tarafından zoraki olsa da benimsenmesi, kısacası “Sovyet mirası”, bağımsızlık döneminde yeni bir toplumsal değişimin gerçekleştirilmesi için başa çıkılması gereken başat bir mücadele alanı doğuruyordu.

      Bağımsızlıklarının ilanı; Stalin döneminde asıl karakterini kazanan, Hruşçov ve Brejnev dönemlerinde sürdürülen “Sovyet halkı yaratma” ideolojisiyle dilinde ve kültürel yapısında köklü değişimler gerçiren Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ve bu çalışmanın konusunu oluşturan Özbekistan’da, toplumların zihin kodlarında baskılanmış olarak bulunan ulus kimliği olgusu yeniden canlanmıştır. Özbekistan’da 1991 yılında bağımsızlığın ilan edilmesi, önemli bir tarihsel sorumluluğu üstlenen Özbek idarecilerini bir an evvel yeni cumhuriyeti toparlama ve halkı birleştirme amacına yöneltmiştir. Hem kültürel hem de dilsel olarak Özbekistan gerçekleri ile uyuşmayan Sovyet politikalarının etkilerinin ivedilikle ortadan kaldırılması, ilk hedeflerden biri olmuştur. Bu amaçla Rusçanın resmi statüsüne son verilerek Özbekçe tüm Özbekistan’da tek resmi devlet dili ilan edilmiştir. 1993 ve 1995 yıllarında kabul edilen Dil Kanunları ile Kiril alfabesi yerine Latin alfabesine geçilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kanunlarda Latin alfabesine tam olarak geçilmesi için 2005 yılına kadar süre verilmiştir. Fakat bu süre daha sonra 2010 yılına uzatılmıştır.

      2010 yılının üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen Özbekistan’da alfabe konusunda hâlen sürünceme yaşanmaktadır. Alfabenin latinizasyon süreciyle ilgili henüz sağlıklı bir merhaleye gelinememiştir, tartışmalar devam etmektedir. Bazı dilbilimciler 1993 yılında kullanılan Latin alfabesinin revize edilerek kullanılması görüşünü savunmaktadır. Bazı siyasetçiler ve dilbilimciler ise bu görüşe mesafeli yaklaşmakta, bununla Özbekistan’ın Türkçü-Turancı eksene kayacağı ve “Türkiye Taklitçiliği” yapacağı yönündeki endişelerini dile getirmektedir.1 Bu endişe ve tartışmaların etkisi Özbek toplumuna da yansımakta; Özbek halkı Rusya ile olan yakın ekonomik ilişkiler ile ulusal kimliğe güçlü bir şekilde dönmek arasında karar vermek zorunda kalmaktadır. Özbekistan’ın ekonomik gelişim sürecinde kat etmesi gereken yolun farkında olan Özbek halkı, Rusya’yı bir geçim kapısı, Rusçayı da bir gereklilik veya zorunluluk olarak görmektedir.

      Bağımsızlık sonrası dönemde, her genç cumhuriyette olduğu gibi Özbekistan’da da özgünlüğünü kanıtlayarak millî kimliğini güçlü bir şekilde tesis etme, öncelikli politika hâline gelmiştir. Günümüzde uygulanan politikalar da bu daire sınırlarında şekillenmektedir. Ancak Sovyetler Birliği döneminden kalan alışkanlıklar, kültür ve eğitim politikalarının izleri ile sosyal organizasyona yansıyan komünist planlama, her alanda etkilerini sürdürmektedir. Bu çalışma ile bütün bu süreçlerin dile yansıyan yönünün incelenmesi amaçlanmaktadır.

      Bağımsızlık sonrası dönemde Özbekistan’da yürütülen dilde standartlaşma ve modernizasyon çabası, bu bağlamda alfabede Latinizasyon çalışmaları ve gelinen süreç, bu eseerin ana konusunu oluşturmaktadır.

      Eserin birinci bölümünde, dil politikası ve dil planlaması ile ilgili teorik bir çerçeve sunulmaktadır. Bu bağlamda, dilin insan ve onun kurduğu medeni düzen üzerindeki etkisine değinilmiştir. Ayrıca dilin millî kimlik inşasındaki öneminin gözlemlendiği, yakın tarihten tipik örneklere de yer vermektedir.

      Çalışmanın ikinci bölümünde Sovyetler Birliği dönemin dil politikalarına yer verilmektedir. Çarlık Rusyası döneminde uygulanmaya başlanan dil politikaları da anlatılmak suretiyle, Bolşevik döneminden itibaren sırasıyla Lenin, Stalin, Hruşçov, Brejnev ve Gorbaçov dönemi dil, eğitim, kültür ve milliyetler politikaları ele alınmıştır. “Sovyet Adamı- Homo