Zamira Öztürk

Türkistan'da Dil Politikası


Скачать книгу

mirasının etkilerinden kaynaklandığı varsayımından hareketle değerlendirilmiştir.

      Özbekistan’ın gerek bağımsızlık öncesi gerekse bağımsızlık sonrası dönemde dil ve alfabe konusunda yaşadığı tecrübeleri, maruz kaldığı ve uyguladığı dil politikalarını ve kaydettiği gelişmeleri irdelemeyi amaçlamaktadır. Sovyet mirasının etkisi altında kalmış olan Özbekistan’da, dil ve alfabe konusundaki yaklaşımları, uygulamaları ve yaşanan güncel sorunları ortaya koymak ve değerlendirmek araştırmanın bir diğer amacını teşkil etmektedir. Bağımsızlık döneminde Özbekistan’da Latinizasyon konusunda yaşanan ve henüz tam olarak aşılamayan sorunlar ve bu sorunlar etrafında şekillenen kamuoyununun sunulmasına ve analiz edilmesine de çalışılacaktır.

      Dilin, en önemli kültür ve medeniyet çıktısı olduğu düşüncesinden hareket eden bu çalışma, ulusal kimlik inşasının dil ile bağlantısını vurgulamayı amaç edinmektedir. Bu bağlamda, toplumların dil sayesinde evrilmesi süreci, dil politikalarının ve dil planlamasının dili şekillendirmesi ve toplum üzerinde yabancı müdahalelerin bıraktığı mirasın etkilerinin analiz edilmesi de amaçlanmaktadır. Bu araştırma, Özbekistan’da dille ilgili uygulamaları en güncel verilerden hareketle ve Özbek kamuoyunda hâlen devam eden tartışma ve eğilimler yakından takip edilerek yansıttığı için özgün bir çalışmadır.

      Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi, Türkiyat Araştırmalar Enstitüsü’nde hazırlayıp, savunmuş olduğum “Özbekistan’da Dil Politikasi: Standartlaşma ve Modernizasyon” başlıklı doktora tezinden uyarlanmıştır. Tezimin yazımı esnasında değerli tavsiyeleri ve rehberliği ile yardımlarını esirgemeyen değerli danışmanım Doç. Dr. Sema ASLAN DEMİR’e, çalışmamın başlangıcında ve nihayetinde bir an olsun bana olan inancını yitirmeyen hocam Prof. Dr. Fatma AÇIK’a, tezimin yazım sürecindeki gelişmeleri yakından takip eden Prof. Dr. Nurettin DEMİR’e, çalışmamın yönlendirilmesinde değerli tavsiyeler veren Enstitü Müdürü Prof. Dr. Yunus KOÇ’a teşekkür ederim. Ayrıca Özbekistan’daki anneme, babama ve kardeşlerime şükranlarımı sunarım. Uslu birer evlat oldukları için oğullarım Ensar ve Emir’e; eşim Ömer’e de teşekkürü bir borç bilirim.

Zamira Öztürk2021 Çankaya/Ankara

      BİRİNCİ BÖLÜM

      DİL POLİTİKASI VE DİL PLANLAMASI SÜRECİ, ULUSAL KİMLİK VE DİL

      DİL HAKKI, DİL POLİTİKASI VE DİL PLANLAMASI

      Özbekistan, bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından itibaren ulusal bir resmi dil ve alfabe oluşturma çabasına girerek Özbekçenin statüsünü genel ve toplumun tüm kesimlerince kabul edilir bir seviyeye taşıma çalışmalarını başlatmıştır. Uzun yıllar Sosyalist bir cumhuriyet olarak yönetilen Özbekistan, bağımsızlık sonrasında dilini “Özbekçeleştirme” amacını benimsemiştir. Bu amaca uygun olarak, gerek bağımsızlıktan hemen önceki dönemde (1989), gerekse bağımsızlıktan sonra (1995), kanunlar çıkarılarak dilin öncelikle statüsünü planlamaya yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Statü planlamasında Kiril alfabesinden Latin alfabesine aşamalı geçiş, Özbekçeyi konuşma ve bütün alanlarda hâkim konuma getirme meselesi gündeme gelmiştir.

      Bağımsızlık sonrası dönemde Özbekistan’da dilde modernleşme ve standartlaşma çabalarını konu alan bu çalışmada, dönemi daha iyi anlayabilmek için Sovyetler Birliği dil politikaları ve bu politikaların bir “asimilasyon” aracı olarak ne şekilde kullanıldığı, bu tecrübenin bağımsız Özbekistan’ın dil politikalarına etkisi, latinizasyon ve modernizasyon çalışmalarında Kiril alfabesinden kalma alışkanlıkların ve geçmişten gelen hegamonik mirasın yarattığı engeller de ele alınmaktadır.

      Toplumların tarih sahnesinde var olma, varlığını devam ettirme serüveninden hareketle inceleme alanımızı ilerlettiğimizde karşımıza çeşitli kimlik modelleri, kimlik inşası ve dilin kimlik inşasındaki etkin rolü ile şekillenen bir mücadele alanı çıkmaktadır. Bu mücadele alanında dilin ve dil politikalarının, toplumları değiştirici, dönüştürücü, kimlik üretici, inşa edici bir etkisi olduğundan veya kimlikle ilgili süreçlerde başat bir rol üstendiğinden söz edilebilir. Dil politikasına bağlı olarak uygulanan dil planlaması süreci ise toplumların neyi, nasıl, nerede kullanması gerektiğine dair bir kurallar bütünü ile değiştirici ve dönüştürücü bir role sahiptir. Bu bağlamda, bağımsızlık dönemi Özbekistan dil politikalarını ve Özbekçenin Sovyetler Birliği dönemindeki süreçlerini daha doğru tahlil etmek amacıyla dil hakkı, dil politikası ve dil planlaması kavramları tanımlanacak, takip eden başlıklarda dil planlamasının toplumsal kimlik üzerindeki etkisi ele alınacaktır.

      Dil Hakkı

      Yapısı itibariyle dil, neyi benimsediğimiz, nereden geldiğimizi, neyi sevdiğimizi, aidiyetimizi ifade etmekle kalmaz; dil aynı zamanda bireysel, cinsel ve etnik haklarımıza sahip çıkmamızda izleyeceğimiz stratejilerin da bir bütünüdür. Buna göre toplumsal taleplerimizin ve başkalarından isteklerimizin ifade tarzının bütünü dil olarak adlandırılabilir (Akurgal, 2013, s. 173). İnsanlar arasında iletişimi sağlayan en önemli unsur dildir. Buna göre dil, bir insanın kendini ifade etmesi ve kimlik kazanmasıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde dil, geçmişin ve kıymetlerin bir ifadesidir (Şahin, 2014, s. 828).

      Bir devletin bütünlük içinde ve aynı amaçlar doğrultusunda hareket etmesinin temel koşullarından biri de dildir. Dil, bir bakıma ulus devlet kavramının temellerini de teşkil eden politik bir araç olarak ön plana çıkmaktadır. Hatta dil olgusu ilk kez ulus devletin yayılması ve daha kabul görür bir döneme girmesiyle politik bir araç hâline gelmiştir. Dile/dilin statüsüne dair yapılan çeşitli müdahale veya planlamalarla toplumları şekillendirmek, takip edilen politikaya uygun bir devlet ve kimlik modeli yaratmak yönündeki uygulamalar dilin kimlik yaratmadaki, kimliği korumada veya dönüştürmedeki başat yönüne işaret etmektedir.

      Dil hakkı herhangi bir kısıtlama olmaksızın ana dilin tüm özel ve kamusal alanlarda serbestçe kullanılmasını ifade etmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2. Maddesi’nde şöyle denilmektedir:

      Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir2

      Bu maddeye göre insanların doğuştan gelen ve etnik olarak sahip oldukları özellikler evrensel bir şekilde koruma altına alınmaktadır. Ayrıca uluslararası insan hakları hukuku da dil hakkı kavramına çok hassas bir yaklaşım göstermektedir. Uluslararası insan haklarını düzenleyen hukuk rejimi temelini çok kültürlü toplumların yaşam haklarına dayandırmaktadır. Buna göre toplumların dil ve kültürleri ayrılmaz parçalar olarak kabul edilmektedir. Bu da dil hakkını önemli bir unsur hâline getirmektedir (Gilman, 2011, s. 11). Gilman’ın aktardığına (2011, s. 11-12) göre dil hakkının kültürel boyutu şu üç amaca hizmet etmektedir:

      1. Dil hakkı, çok etnili toplumlarda potansiyel çatışma nedenlerini ortadan kaldırır ve azınlıklara adil bir şekilde muamele edilmesini sağlar,

      2. Dil hakkı, bireylerin genel medenî haklarını korumayı amaçlamaktadır. Hemen hemen tüm insan hakları anlaşmaları, dil temelinde ayrımcılığı yasaklayan