Zamira Öztürk

Türkistan'da Dil Politikası


Скачать книгу

öneme sahiptir.

      Korpus planlamasını oluşturan bu adımlar aşağıda incelenmektedir:

1. Grafikleştirme (Yazılaştırma, yazı/yazma sistemlerini Geliştirme)

      Grafikleştirme, yeniden yazılaştırma, yazılaştırma adımı kısaca, “bir yazı dizgesinin benimsenmesi, yazının oluşturulması ve yazımsal uzlaşmaların sağlanması” şeklinde tanımlanabilir (İmer, 2002, s. 40). Yazılaştırma, mevcut yazı sisteminin düzeltilmesi, yerine başka bir yazı sisteminin konması, yeniden yazılaştırmanın hayata geçirilmesi olarak tanımlanabilir (Cooper, 1990, s. 154).

      Bağımsızlık sonrası Orta Asya devletlerinin temel amacı bu doğrultuda özellikle Stalin döneminde unutturulan ortak yazı stili, ortak alfabe düşüncesini tekrar uyandırmak olmuştur (Şahin, 2012, s. 378). Bu, Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçiş projesinin hayata geçirilmesi ile mümkün hale getirilmiştir. Çünkü Sovyetler sonrası Orta Asya devletleri, kendi sınırları içerisinde ulusal kimliğe sahip, klasik ulus devlet modelini temel alan bir yönetim anlayışını benimsemişlerdir (Musaoğlu, 2008, s. 471). Bu bakımdan, ulus devlet kurma çabaları ile yazılaştırma konusu örtüşmektedir. Çünkü ulus devlet kurma aşamasında ulusal dil ve ulusal kültürün baskın Sovyet mirasının etkisinden kurtarılması, ulusal benlik ve kültürün yeniden doğması, ulusal tarih ve kahramanların yüceltilmesi yazılaştırma çalışmaları ile örtüştürülerek mümkün hâle getirilebilmiştir.

      Öte yandan, yazılaştırma adımının planlanmasında ve uygulanmasında güçlü bir siyasi otoritenin varlığına ihtiyaç olduğu da yadsınamayacak bir gerçektir. Yazılaştırma adımının bu yönüne Türk Dil Devrimi örnek verilebilir. Türk Dil Devrimi ile hayata geçirilen Latin alfabesi kullanımı, eski mirasın üzerine bir sünger çekme ve Batı’ya yönelme siyasetinin bir koşuludur. Türk Dil Devrimi ile amaçlanan çağdaş medeniyetler topluluğunun bir üyesi olma ülküsü, yazılaştırma çabalarına hız verilmesini sağlamıştır. Bu bağlamda Türkiye’de yapılan aslında yeniden yazılaştırma olup, bir yazı dizgesi yerine başka bir yazı dizgesinin konulmasıdır. Bunu kısaca Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin benimsenmesi şeklinde özetlemek mümkündür (İmer, 2002, s. 40).

      Bu kitap çalışmasının ana teması ve inceleme konusu olan Özbekistan’da ise yazılaştırma çalışmaları bağımsızlığın kazanıldığı 1991 tarihinden iki yıl öncesine (1989) dayanmaktadır. 21 Ekim 1989 tarihinde çıkarılan bir kanun ile Özbekçe resmi dil olarak kabul edilmiş, Eylül 1993 ve Ağustos 1995 tarihlerinde kabul edilen iki yasa ile de alfabe reformunun önü açılmıştır (Schlyter, 1998, s.144). Özbekistan’ın Latin harflerine geçiş ve millî benliği tekrar tesis çabaları yeniden yazılaştırma konusuna güncel bir örnek teşkil etmektedir. Bu kapsamda, Özbekistan’daki yeniden yazılaştırma konusunu Rusçadan arındırma ve standartlaştırma ile ilişkilendirmek olacaktır.

      Latin alfabesinin kabulünden sonra Özbekistan’da 1993, 1995 ve 2000 yıllarında çeşitli Latin alfabesi denemelerinin yapıldığı görülmektedir. Bu durum yeniden yazılaştırma çalışmalarını geciktiren bürokratik ve politik engellerle ilişkilidir. Şöyle ki; 1993 yılında kabul edilen Latin alfabesi “Ortak Türk Alfabesi”ne uygun olarak tasarlanmıştır. Buna göre, [ç] sesi için ç, [ş] sesi için ş, yumuşak g sesi için ğ, [o] ve [ö] sesleri için o ve ö harfleri kullanılmaktaydı. Buna karşın, 1995 yılında “Ortak Türk Alfabesi”nden uzaklaşma gözlenir. 1995’te [ç] sesinin karşılığı ch, [ş] sesinin karşılığı sh, [o] ve [ö] seslerinin karşılığı ise o olarak değiştirilmiştir. Özbekistan’da yürütülen yazılaştırma çabalarında “Ortak Türk Alfabesi”nden bilinçli bir şekilde uzaklaşma amacının ön plana çıktığı görülmektedir. Bunun nedenini ise yazılaştırma adımının arka planındaki siyasi kaygıyı ile ilişkilendirmek mümkündür. Özbekistan’ın yazılaştırma serüvenindeki ana tema da bağımsızlık iradesinin ve kanıtının bir göstergesi temelinde gelişmiştir. Böylelikle, yeniden yazılaştırma çabalarının hem Rusçanın etkisinden kurtulma hem de Türkiye’nin etkisinden kaçınma amaçları taşıdığı söylenebilir. Örneğin, Azerbaycan’da eğitim-öğretim ve basın-yayında Latin harflerine geçiş süreci 2000 yılında tamamlanmışken, Özbekistan’da yazılaştırma adımı, eğitim ve öğretimde zamana yayılmıştır ve basın-yayında Latin harflerinin desteklenip teşvik edilmemesi yazılaştırmanın başarıya ulaşmasını geciktirmekte ve zorlaştırmaktadır (Şahin, 2012, s. 381-382).

2. Standartlaştırma

      Bilindiği üzere, bireylerin kendi arasında kurdukları sosyal ilişkilerde ve bireyin toplumla köklü ve sağlam bir ilişki kurmasında dilin önemli bir yeri vardır. Dilin, ulusların temel kurucu/inşa edici unsurlarından biri olduğu bilinegelmektedir (Hobsbawm, 1996, s. 1069). Siyasal bir topluluk biçimi olan ulusların ortaya çıkması, bir toprak parçası üzerinde belli bir dilin konuşulması ve hâkim olması ile yakından ilişkilidir (Özyurt, 2004, s. 155). Bununla birlikte, bir toplum içerisinde yaygın olarak konuşulan dil ile devletin resmi işler için kullandığı resmi dili birbirine karıştırmamak gerekir. Resmi dil, ülkenin tamamı ya da bir bölümünde devlet organlarının idari kuruluşlarının, mahkemelerin, eğitim-öğretim kurumlarının kullandığı ve resmi yazışmalarda zorunlu kaide olan temel kurumdur. Bu çerçevede, resmi dil, yasalarla benimsenmiş ve fiilen kullanılması zorunlu olan dili ifade etmektedir (Bosnalı, vd., 2016, s. 12)

      Standartlaştırma, dilin tarih serüveni sırasında ortaya çıkan tercih, seçenek ve değişkenlerle ilişkili olarak standart bir yapının belirlenmesi sürecini ifade etmektedir. Standartlaştırma, dilin işlevlerini ve sosyo-kültürel işlerliğini açıklamakta ve bununla ilgilenmektedir. Bununla birlikte standartlaştırma, siyasi bütünlüğünü kazanmış ve sağlamış bir toprak parçası üzerinde belli bir sisteme ve gramere sahip değişkenin dil ve kültür kurumlarına benzer kurumlar aracılığı ile bilinçli ve rasyonel kararlar temelinde dayatıldığı bir süreci ifade etmektedir (Boyer-Lamuela’dan Aktaran: Bosnalı, 2011, s. 31).

      Ulusal çapta, dilde mevcut olan/tespit edilen sorunlara örgütlü bir şekilde çözüm arama durumu dil düzenlemesinin ve standartlaştırmasının konusunu teşkil etmektedir. Çok etnili ve çok dilli toplumlarda standartlaştırmayı yakalamak için resmi bir otoritenin bir dili ya da dilleri seçmesi durumu ya da bir kuralın yerleştirilmesi, sürekli kılınması, değişime uğratılması ya da düzeltilmesi ile geliştirilmesini içermektedir (Fishman, 1974, s. 80). Ölçünleştirme olarak da adlandırılan standartlaştırma, iki aşamadan oluşmaktadır. Bunlardan ilki yeni modelin yaratılması iken, ikincisi ise yaratılan modelin ötekiler karşısında geliştirilmesidir.

      Bu itibarla, seçilen bir dilin toplumun tüm kesimleri arasında genel geçer bir özelliğe bürünmesi için bir takım kodlama çalışmaları yapılır. Bu kodlama çalışmaları dil bilgiselleştirme ve sözcükleştirme olarak sıralanabilir. Dilde belli bir standardın yakalanarak hayata geçirilmesi için dilbilgiselleştirme kodu büyük bir önem taşımaktadır. Bu aşamada dili kodlayanlar, yazılaştırdık-ları dile belli bir standart kazandırmak için o dilin işleyiş kurallarını düzenler ya da ortaya koyar.

      Seçilen dilin sağlıklı bir iletişim aracı olarak yaygınlaştırılması ve düzenli bir ölçün ile kullanılması sözcükleştirmeyi de gerekli kılmaktadır. Sözcükleştirme, uygun bir söz varlığının seçilmesi anlamına gelmekte olup biçemlerin görevlerini ve dildeki sözcüklerin kullanım alanlarını içermektedir. Bu çerçevede, sözcükleştirme (Lexication), kısaca uygun bir söz varlığının seçilmesini ve kullanım alanlarını içermektedir (Haugen, 1983, s. 271).

      Bağımsızlık sonrası dönemde Türk cumhuriyetlerinde, bağımsızlığın bir göstergesi olarak resmi dil seçimi bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Bunun için bir dilin resmi ve ulusal bir seviyeye taşınmasında yapılan ilk işlem