Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa ‘Baba ne” dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz…”
İşte bugünün Birleşmiş Milletler Teşkilatı ilkelerinin müjdecisi sözleri.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle Türk milletinin üstün niteliklerini özetleyen büyük Ata, milliyetçi Türk’e nasıl bir insanlık yaraştırdığını da yukarıdaki sözleriyle açık olarak belirtmektedir. İstediği milliyetçilik de dünya insanlığına karşı sonsuz sevgi ve saygı duyguları beslemek ve çok güvendiği milletine böyle tarihi bir görev yüklemek.
Ne kadar söylense azdır. Ne kadar yaklaşılsa erişilmez. Çünkü O bir insanlık idealidir. İzinde olmak gerçek milliyetçilik ve gerçek insanlıktır.
“Elveda” diyerek gider soydaşım,
Anayurt yolcusu, ona ne denir?
Gözü yaşlı kalır köyde soydaşım,
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Oğlumuz orada, gelin burada
Kendimiz burada, yürek orada
Ezilir dururuz iki arada
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Bilseniz kimlere kalmıştır zaman
Namuslu kişiye verilmez aman
Şikâyet güç olur halimiz yaman
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Soyumuz asildir Oğuzlar soyu
Başımız eğilmez atalar huyu
Yad ellerde acımız nesiller boyu
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Anneler yollarda evlat kucakta
Hıçkırık sesleri köşe bucakta
Baykuş yuva yapmış sönen ocakta
Kader böyleymiş elden ne gelir!
Açılır kapanır göçmenler yolu
Bağlanır dostların hep eli kolu
“Ötme bülbül içim dert dolu”
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Bir yanda tarihin zafer nağmesi
Bir yanda Türklüğün özgürlük sesi
Gönlüme eş olur daha nicesi
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Sabreyle ağlama hasret sözüne
Uzaklar yakındır Türk’ün gözüne
Gün olur kavuşur herkes özüne
Kader böyleymiş elden ne gelir?
Hoş bir sohbet düşmez gider
Dost yanında dilimizden
Ayrılırken alır keder
Neler geçmez içimizden.
Zaman olur dünya boştur,
Bir bakarsın her şey hoştur
Ömür boyu ümit koştur
Neler geçmez içimizden.
Sazlar çalıp nağme etse
Billur kadeh gelip gitse
Meclis coşup gamlar bitse
Neler geçmez içimizden.
Günler kaçar, aylar kaçar
Gönül kuşu yüksek uçar
Baharda bir çiçek açar
Neler geçmez içimizden.
Rengârenk hayalimiz
Pek yamandır şu halimiz
Bir düşünsek neyiz kimiz
Neler geçmez içimizden.
Penceremden seyrederim,
Ak pak olmuş çamlı dağlar.
Bu güzellik nedir, derim,
Ak pak olmuş çamlı dağlar!
Dışarıda hava soğuk,
Kuş sesleri boğuk boğuk,
Tüter baca oluk oluk,
Ak pak olmuş çamlı dağlar.
Yamaçlara kurtlar inmiş,
Çan sesleri yine dinmiş,
Kelebekler neden sinmiş?
Ak pak olmuş çamlı dağlar.
Bobim durmaz kuyruk sallar,
Tekirciğim hep miyavlar,
Üşümüş bu zavallılar,
Ak pak olmuş çamlı dağlar.
Ah ne güzel bembeyaz kar,
Lapa lapa durmaz yağar,
Bu günde bir başkalık var,
Ak pak olmuş çamlı dağlar.
Tilki ile bir leylek
Dost oldular bir zaman
Sarmaş dolaş ikisi
Görmelisiniz aman!
Tilki bir gün leyleği
Ziyafete çağırdı.
Söylediği o sözler
Ne kadar da kibardı:
“Canım, ciğerim benim
Yarın bize gidelim
Pişirdiğim yemeği
Beraberce yiyelim!”
Leylek te kabul etti.
Uçtu tilkiye gitti.
Çorba konmuş bir tabak
Laka laka laka lak…
Uzun sivri gagalı
Misafirde hale bak!
Aç kalmıştı leylekcik
Yiyemeden bir şeycik
Tilki gibi bir kalleş
Bulunur mu a kardeş?
Bitirince yemeği
Hep kendisi yiyerek
Özür diler leylekten
Üstelik te gülerek:
“Beğenmedin galiba
Güzel değil mi çorba
Pek üzüldüm doğrusu
Haha haha haha ha!”
Leylek onu çağırdı
Ziyafete bu defa
Dar ağızlı sürahi
Doldurulmuştu çorba.
Buram buram tütüyor,
Burcu burcu kokuyor!
Ev sahibi nazikçe
Buyur