Gazetede Halit Ziya (Uşaklıgil), Reşat Nuri (Güntekin), Ömer Seyfettin’den küçük hikâyeler; Mehmet Emin (Yurdakul), Tevfik Fikret’ten şiirler iktibas edilmiştir. İskeçe ve Gümülcine Gençlik Teşkilatları onun himmet ve gayretleriyle tesis edilmiştir. Önder bir kişiliğe ve çağdaş bir düşünceye sahip olan Mehmet Hilmi, güç koşullar altında mücadelesini sürdürmüş, kendisine suikastlar düzenlenmiş; Yeni Adım’daki yazıları yüzünden de bir defa Kitira Adasına, bir defa da Larisa’ya sürülmüş, 15 defa da mahkemeye sevk edilmiştir. Mehmet Hilmi, 25 Haziran 1931 yılında genç yaştayken İskeçe’de vefat etmiştir…
Mehmet Hilmi’nin ölümü Türkiye’nin büyük gazetelerinde, Türkiye dışında yaşayan Türklere ait gazetelerde geniş şekilde yer almıştır. Bu gazetelerden biri Mehmet Hilmi’nin ölüm haberini şu başlıkla vermiştir: “Türklük Dünyası Büyük Bir Evladını Kaybetmekle Müteellimdir. (elemli, acılı).”
Batı Trakya’da daha çok siyasi çalışmalarıyla tanınan yazar, az sayıda, ama başarılı hikâyeler yazmıştır.”Yeni Adım” gazetesinde yayımladığı hikâyelerinde sıcak insan sevgisi, dostluk ve barış havasının estiği açıkça görülür. Mehmet Hilmi, Batı Trakya Türk azınlığı içinde bilinen ilk Türk hikâyecidir.
“Yerli” takma adıyla tanınan İsmail Bıçakçı da Rahmi Ali’nin kendisiyle yapmış olduğu bir söyleşide14 Mehmet Hilmi hakkında aşağıdaki bilgileri vermektedir:
“Mehmet Hilmi, Yeni Ziya, Yeni Yol ve Yeni Adım gazetelerinin sahibidir. Yeni Ziya ilk gazetesidir. Aslında Yeni Ziya, önceleri Selanik’te yayınlanan bir amele gazetesiydi. 1923 Lozan Antlaşmasından sonra yerli Türkler zorunlu mübadeleye tabi tutulunca gazete yayınını durdurmuştu. Genel işçiler merkezi, bu gazetenin İskeçe’de çıkmasını istemiş; Mehmet Hilmi de bu fırsatı kaçırmamıştı. Gazeteciliğe dair tecrübesi onun okul hayatında başlamıştı. 1919 yılında Edirne’de yayınlanan Trakya gazetesinin hem yazarı hem de muhabiri idi. Yeni Ziya’yı İskeçe Tütün Amele Kulübü binasında çıkarmaya başladı. Yeni Ziya’nın içeriğinde, genel anlamda işçileri destekleme, haksızlıklara karşı işçi grevlerini kışkırtan yazılar vardır. O tarihlerdeki Sovyetler Birliği komünist önde gelenlerini övücü yazıları görülür.”Uzun Mariya”, “Tolstoy’dan Facia-i Aşk ve İzdivaç”, “Balkan Burjuvası’nın Milli Siyaseti” gibi seri yazıları dikkati çeker… Ayrıca onun sürgün anıları olan “Limni. Yenişehir (Larisa) Kitira Hatıraları” Yeni Ziya’da yer alır.
Mehmet Hilmi Yeni Adım gazetesinde daha değişik düşüncelerle karşımıza çıkar. O, bu kez, reformist bir fikrin savunucusu olarak ve milliyetçi bir ruhla basın hayatındaki yerini alır. Batı Trakya Türk halkının problemlerini şiddetle savunur ve gazetesinde dile getirir. Cemaat ve müftülerin seçim yoluyla iş başına gelmelerini isteyen, haykıran ilk kişi odur. Yönetimin, taktik icabı –bu konuda cevap vermemesini- ısrarla eleştiren yine odur. Artık Yeni Ziya’nın “ameleci” mahiyeti kaybolmuş, Yeni Adım, tam anlamıyla inkılâpçı olmuştu. Yeni Adım, basit bir havadis gazetesinden ziyade müthiş, heyecanlı ve ateşli bir ideal gazetesi olmuştu.”
“Yeni Ziya” gazetesi: (Arap Harfleriyle) (1)
(Limni Hatıraları: “Bir Validenin Hikâyesi”-hikâye- Yeni Ziya, sayı:49, Şubat 1925)
(Limni Hatıraları: “Zavallı Mahkûm”-hatıra- Yeni Ziya, sayı:50, Şubat 1925)
(Limni Hatıraları: “Zindanda Bir Sada”-hatıra- Yeni Ziya, sayı:52, Mart 1925)
(Limni hatıralarından: “Kaçma”-hatıra- Yeni Ziya, sayı:53)
(Limni Hatıraları:”Fahriye”-küçük hikâye- Yeni Ziya, sayı:55)
(Limni Hatıraları:… Yeni Ziya, sayı:57)
(Limni Hatıraları: “Acemi Dilenci” Yeni Ziya, sayı:71) Hilmi’nin çalışmalarından bazıları bu sayılarda da mevcut olabilir.
(1) Koleksiyonda yer alan gazetelerin bazılarının yazılarının silik olması dolayısıyla bunları okumak mümkün olmadı. Mehmet
“Yeni Adım” gazetesi: (Arap Harfleriyle)
(Gündüz Nene-küçük hikâye üst başlığıyla- Yeni Adım, sayı: 16, 17, 18, Yıl:1926)
(Kabahatliyiz-küçük hikâye üst başlığıyla- Yeni Adım, sayı:19, 20, 21, Yıl:1927)
(Menfa –sürgün yeri- Hatıralarından-hatıra- Yeni Adım, sayı:24, 25, 26, 27, 29, 30, Yıl: 1927
(Menfa’ya –sürgün yerine-doğru: “Kitira Adası” Yeni Adım, sayı:102, 103, Mart 1927)
(Gündüz Nene-hikâye- Şafak dergisi, sayı:19, Ağustos 1991)
Limni Hatıraları:
5 Şubat 1925
-İki çocuğumun hayatını, kocamın bir kolunu aldınız. Buna doymadınız da benim hayatıma da göz mü diktiniz? Kahraman efendiler!.. diye haykırıyordu. Ahali limana üşüşmüş, herkes bir hayret dinleyor, bağzıları eliyle tasdik işareti idiyor, bir kısmı korkusundan dudaklarını ısırıyordu. Yerdeki topacı eline alan çocuklar, sırtındaki yükü köşe başına bırakan hamallar, karşıki kahvehanenin peykesi üzerinde güneşlenen ihtiyarlar, bu heyecanlı sahneye merak ile koşmuşlardı.
Geridekilerin bir kısmı ayaklarının burnuna basarak ileride haykıran kadını görmek için yükselirken, diğerleri, yekdiğerine meseleyi soruşturuyorlardı. İnce hıçkırıkla, ses devam ediyordu:
–Avrupa harbi midir?.. Tüccar muharebesi midir, nedir; başlamazdan evvel büyük çocuğum sizin elinizde askerlik idiyordu. Mektepte okuyan çocuğu yakasından tutup yirmi üç yaşında bir kurban gibi (……) ittiniz, sürüklediniz. (…) İki ay sonra birisi otuz, diğeri yirmi üç yaşını geçmeden, sevgili evlâtlarımın, harb meydanından, selâmlarından evvel künyelerini aldım. Bütün hayatımda didinerek yetiştirdiğim çocuklarımın hayatını, keselerinizin dolması için gasp ettiğiniz yetmiyormuş gibi daha fazla adam öldürmek, daha iyi vahşet yapmak, dereler gibi kan dökmek için cephelere, kasaphanelere yol yaptırmak maksadıyla kocalarımızı da topladınız. On gün sonra kocamı, işleyemediği için bir köpek gibi döverek kolunu kırdınız.
Sizin kasalarınız doldukça evlerimizin direkleri yıkılıyor, sizin keyfiniz yerine gelmek için bizim hayatımız burnumuzdan geliyor.
Sizin rahatınız, ticaretiniz; biraz daha fazla kazanmanız için milyonlarla ana, karı, çoluk çocuk, genç ihtiyar; fakir fukara aç ve sefil kalıyor, süpürge tohumu yiyor, ot yiyordu. Sizin menfaatiniz için cephelere kurbanlık insan yetiştirmek artık her validenin vazifesi oldu. Kan içen vahşi kuşlara, tırnakları ile ciğerleri söken, paralayan yırtıcı canavarlara, namus hırsızlığı iden alçaklara rahmet okuttunuz.
Tarihin en zalim hükümdarları, en vahşi imparatorları, Karun olan en kan içici milletleri sizin yanınızda, sizlere insanlık ve namus dersi virecek kadar namuskâr ve insaniyetperver kaldılar. Milyonlarla insan kemiğinden ecza yapan, yaralı validenin gözyaşları ile banyo etmeye çalışan bir frangı bin kişiye tercih eden medeniler!.. “Utanınız!”
Dünya kurulalıdan beri şu meşhur tanyeli, denizin dalgaları, şu müthiş rüzgârın merhametsiz fırtınaları, tüyleri ürperten yangınlar, ocakları söndüren zelzeleler sizin kadar kan dökmemiştir. Vahşiler, insanlığı seferden pek çok takdir ider ve severler.
Ey medeniyet perdesi altına gizlenen insan şeklinde gice