üzere onu sevenler, Türk halklarını yakınlaştırmak için var gayretleri ile çalışıyorlar.
Eserin yayınlanmasında Kazakistan’ın Ankara Büyükelçiliği ve sayın Büyükelçinin desteklerini de özellikle belirtmeli ve üzerimize bir borç olan teşekkürlerimizi, okuyucunun huzurunda ifade etmeliyim. Kazakistan Cumhurbaşkanımız sayın Nursultan Nazarbayev’in “Kamu Bilincinin Geliştirilmesi: Manevî Diriliş” programında yer alan direktifler doğrultusunda Kazak helkının ve Kazakistan’ın manevî değerlerini Türkiye’de ve dünyada tanıtmak için yaptıkları başarılı çalışmalar kapsamında bu eseri de saymalıyız.
Kazakistan ve Kazak halkının değerleri dünyaca tanındıkça, onun sinesinde yer alan inci-mercanlar insanlık tarafından bilindikçe saygınlığı da artacaktır.
I. Bölüm
ULU MAKSAT
Yenilenme Ruhuyla
Yazılı edebiyat ve folklor eserlerinin yeterince araştırılmaması, sadece bazı özel nüshalarına iltifat gösterilerek asıl eserlerin göz ardı edilmesinden dolayı, halkımız onlarca yıl manevi mirasımız hakkında çok az malumatlarla yetinmek zorunda kaldı. Halkımızın birkaç nesil temsilcileri, tarih ve tarihî kahramanları hakkındaki gerçeklerden habersiz, çoğu zaman uyduruk, tek taraflı bilgilere inanmaya mecbur bırakıldı. Kazak edebiyatının parlak yıldızı olan Şakerim, Ahmet, Mağjan, Jusipbek gibi aydınların faaliyetleri ve eserlerine bugüne kadar sahip çıkamamız o çaresiz halimizin göstergesidir. Edebiyat tarihinde keşfedilmeyi bekleyen nice eserler vardır. Folklor, sovyet döneminde çok ihanete uğrayan edebyat sahasıdır. Onca yıl sözlü edebiyatımızın şah eserleri kapalı konu olarak el sürülmeden, karanlık köşelerde ilgisiz, gizli kaldı. Kazak kahramanlık destanlarının büyük ve önemli kısmına “toplum düşüncesine zıt, zararlı eserler” damgası vurularak basın yasağı ve okuma yasağı altında kalması bunun delilidir. “Edige Batır”, “Şora Batır”, “Er Sayın”, “Karasay-Kaziy”, “Orak-Mamay” destanları bugüne kadar yasak eser olarak okurlardan uzak tutuldu. Birkaç nesil temsilcileri halkın yarattığı şah eserlerden mahrum bırakıldı. Az da olsa öz olan bunun gibi eserlerin halktan uzak tutulması kültür geleneği zincirine zarar vererek kendi halkının tarihinden habersiz mankurtlerin çoğalmasına sebep olmuştur.
Bizi manevi gerilemeden kurtaran yeniden yapılanma dönemi, bizim için önemli bir başlangıçtır. Özel bir şahsa tapınma devrinde halk kültürüne yapılan ihanet ve bunun zararları incelenerek o hakkında cilt cilt kitap yazılmalı.
Savaş sonrası ülkemizde yaşayan halkların tarihi ve kültürüne büyük zarar veren hareketler çoğalmaya başladı. Tarihi ve edebi eserleri ilmî metodolojiye dayanarak dürüstçe inceleme yerine, tek taraflı, uydurulmuş kaidelere yol verildi. Mesela, ellinci yılların başlarında büyük, küçük varyantlarıyla saydığımızda dört yüzü geçen kahramanlık ve aşk destanları, tarihi destanlar toplum ideolojisine aykırı eserler olarak yasaklandı. Kazak destanının incisi ve mercanı olan “Alpamıs Batır”, “Kobılandı Batır” gibi nice destanlar ideoloji bakımından topluma zarar veren eserler olarak nitelendirildi. Bu destanları araştıranlar ve onları destekleyenler tehdit edilerek, edebiyat sahasından uzaklaştırıldı. Sonunda “Kam-bar Batır” dışında tüm destanlar ilgi dışı bırakıldı. Kambar Batır’ı bu beladan kurtaran durum onun zenginin oğlu değil, bir avcının oğlu olmasıdır. Destan hakkındaki araştırmalara göz attığımızda o devirde ilmin, siyasetin oyuncağı olduğunu açıkça görebiliriz. 50’li yılların sonunda eğitim sistemi ve kitaplardan tamamen koparılan bazı destanlar aklanarak tekrar okullarda okutulmaya başlandı. Ama nice asil eserler karanlık köşelerde aciz bırakıldı. Edige Batır ve Kazak-Nogay destanları bunlardan biridir. Bu güzelim eserler bugüne kadar zararlı eserler damgası altında yasaklandı. Onlar hakkında yazılan makaleler, sensor denetim tarafından reddediliyordu ve bu konuda iyi veya kötü fikir bildirmek mümkün değildi.
Yukarıda adı geçen destanlar için verilen hükmün hiç bir ilmi temeli olmadığını şimdi söyleyebiliriz. Tarihi şiirlerde bazı tarihi olaylar ve tarihi kahramanlar anılıyor diye, halklar dostuğu için tehlikeli göstermek bir alışkanlık haline gelmişti. Tarihten malum Ediğge ve Şora kahramanların yaşadıklarını destandan aramak ve bu destanların bir edebi eser, halk hayalinin ürünü olduğunu bilmezlikten gelme, sözlü edebiyat eserlerinin tabiyatını önemsememe gibi davranışlar folklor inceleme sırasında çok yanlışlıklara yol açmıştır.
Kazak halkının edebi mirası “Edige Batır” jırının yasaklanması tarihi bir şahıs olan Edige ‘nin Moskova’ya yürüdüğü seferi içindir. Oysa destanda Toktamıs han ve Edige Biy’in arasında geçen olaylar tasvir edilir, Rusya ve halkını andıran bir tek kelime bile geçmiyor. Sıkı denetim zamanında bir de bir Kazak bilim adamı bu konu hakkında fikir bildiremedi. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Rus alimi, akademik V. M. Jirmunskiy “Türklerin Kahramanlık Destanları (Türkskiy Geroiçeskiy Epos)” adlı kitabında “Edige Batır” destanını etraflı bir şekilde inceledi. “Edige Batır” destanı yasaklandıktan sonra destan kahramanla akrabalık ilişkisi olan kişiler hakkındaki tarihi şiirlerin hepsi yasaklandı. Murın jırau’ın “Kırım’ın Kırk Batırı” adli dizi destanlarından “Anşıbay Batır”, “Parparya Batır”, “Kuttıkıya”, “Nuradin”, “Musahan”, “Orak-Mamay”, “Karasay-Kaziy” adlı destanları da aynı kaderi paylaştı.
“Şora Batır” destanı da “Edige Batır” giyen hükmü giysdi. Destan nüshalarından birinde Şora Kazan şehrini kafirlerden kurtarmak için sefere çıkar. “Kafir” kelimesini görenler “Şora Ruslara karşı savaşmış, ona Sovyet edebiyatında yer yok.” diye yaygara kopardılar. Aslında Şora Rusların düşmanı değil dostuydu. Tarihte Şora Ruslarla savaşmamış, onu, 1547 yılında Kazan Hanı Safagerey tarafından öldürülmüş. Rus çarı Ivan Groznıy Kazan şehrini bu olaydan bir kaç yıl sonra işgal edecektir. Ama Şora çar askerlerine karşı savaşsa bile onun adını tarihten silmeye hakkımız var mı? Destandaki Şora halkın “böyle kahramanlarımız olsa” diyen hayalinin yaradılan, tarihi kişiye sadece adı benzeyen kahraman olduğunu görmemiz gerekirdi. 50 yıllarda bunu düşünecek ilmi bir ortam yoktu. “Şora Batır” destanının asıl nüshalarında epik düşman Kalmaklar’dır. Bu destan Kazaklar’dan başka Tatarlar, Başkurlar, Çuvaşlar, Kumıklar ve Nogaylar’da rastlanır. Bu nüshaların hepsinde Şora, halkı koruyan, düşmanlara cesurca karşı çıkan, cengaver bir kahramandır.
Er Sayın, Karasay Kaziy destanlarının “destanda savaş medhediliyor” bahanesiyle okuma yasağı alması akla sığmıyor. Destanların asıl mevzusu düşmanlarla savaş, düşmanları alt eden halk kahramanları değil mi? Savaş tasvir edilmeyen destan yoktur dünyada. Halkın epik şuuru öz kahramanlarına düşmanını yenik düşürür, bu bir doğal geçerliliktir. Kırgızların “Manas”ında Kalmakların “Jengir”inde, Ermenilerin “Sasunduk David”inde de durum böyledir.
Bunların hepsini göz önünde bulundurarak, Kazak-Nogay destanlarını ilmi tetkiklere dayanarak tekrar inceleme ihtiyacının olduğunu görüyoruz. Aslında bu hiykayeler halk hafızasında bugüne kadar yaşamıştır. Karakalpakistan’da yaşayan Kazak destan anlatıcıları (jırşılar) düğün, eğlence yerlerinde “Edige Batır” ve “Karasay-Kaziy” destanlarını geleneksel makamlarıyla hala söylemektedirler. Jırşı Kayrolla İmangaliyev’ın anlattığı Karasay-Kaziy plakaya kaydedildi. Destanların, halkın ruhuna işleyen, milli kütürümüzün ayrılmaz bir parçası olduğuna başka bir delil lazım mı?
Zamanında ilmi objektif hakikatı göz ardı ederek, kütür miraslarımızı dogmatik tutumların kurbanı etmeden dolayı küçük görülen sözlü edebiyatı araştırma prensepleri şu anda nettir. İlk