bahsettik. Tarih biliminde hak ettiği değeri veremediğimiz tarihi kişiler etrafında teşekkül eden şiirler, efsaneler, destanları da araştırmanın vakti inşallah gelecektir. Bu konuda “Naurızbay-Kanşayım” destanını örnek verebiliriz.
Şimdi folklor araştırmalarında karşılaştığımız engeller aşıldı ve destanları araştırma metodolojisi problemleri üzerine her türlü makaleler yazılıyor, tezler savunuluyor. Ama yapılacak çok işimizin olduğu bir gerçektir.
Maalesef engeller bitmek bilmiyor. Kazak sözlü edebiyatı, özellikle de destanların seri yayınları durdurulmuştur. Baskıya hazır ciltler yayınlanmıyor. Kazak folklorunu 150 ciltli bir kitap olarak yayınlamak milli kültürümüze kazandırılan çok önemli bir başarı olurdu. Devlet tarafından maddi destek olmayınca bunların basılması mümkün görünmüyor.
Edebiyat ve folklor eserlerini değerlendirme ve araştırma konusunda çok yanlışlıklar yer almıştır. Bu konuda bazı durumları hatırlamadan edemeyeceğiz. 20 yıllarda ulu Abay mirası da türlü eleştirilere maruz kalmıştı. Abay zengin sula-leye mensup, babası yönetici sınıf temsilcisi olduğu için zengin sınıfının şairi saydılar. Edebiyat ve bilim adamlarını, yarattığı eserlerine değil de, sosyal sınıfına göre değerlendirme sovyat döneminden kalan bir derttir. Şortanbay, Dulat, Murat gibi zirve şairlerin eserleri, “zenginlik ideolojisini konu ediniyor” bahanesiyle yasaklanmıştır. Folklor sahası da bu dogmatik görüşlerin kurbanı olmuştur. Destan kahramanları Kobılandı ve Alpamıs babaları, Toktarbay ve Bayböri zengin olduğu için okul proğramından çıkartılmıştı. Kazak operasının klasik eseri Kız Jibek 50 yılların başında tiyatro repertuvarından çıkartıldığını halk, umarım hala unutmamıştır. Meşhur besteci E.F. Brusilovskiy’in yarattığı, halkımızın şaheserlerinden oluşan bu ünlü opera bir kaç kuşağa estetik terbiye veriyordu. Ama bir zamanlar güzeller güzeli Jibek ve kendine yar aramaktan başka günahı olmayan Tölegen yiğit halk düşmanı oluverdi. O zamanlar çok ciddi, sıkı denetimden geçen halk şarkıları ve bestelerinin hali çok zordu. Zengin, zenginlik, sal-seri kelimeleri geçen şarkılara söyleme yasağı bile kondu. Buna örnek, Karaötkelli bestekâr Gaziz’in mükemmel bir şarkısı sırf içinde “yorga ata bindim, hızlı koşan bir at ta yanımda, asla kırmadı benim gönlümü kaşı kalem güzeller,” gibi satırlar bulunduğu için zengin sınıfına ait şarkı olarak yargılandı. Abay’ın “Sekiz Ayak” şiirinde şöyle bir satır vardır: “toplum ne derse ona başını sallamak cahilin adetidir.” İşte bu satırı “kollektif yönetim sistemine karşı çıkma” olarak yorumlayıp, satırı kitaptan çıkartmak için çaba sarfedenleri de gözümüz gördü. Bu görüşler şahsi görüş olsaydı, meselenin çözümü kolay olurdu.... Günümüzde edebiyat ve folklor eserlerini olduğu gibi halka yayma ve duyurma özgürlüğü var. Ama biz ebedi mirasın sadece belli bir kısmını tantmakla kısıtlı kaldık. Bunun için okul ve üniversite öğrencileri edebi ve tarihi süreci bir bütün, tam şeklini tanıyamadı, sadece “kızıl denetimi” geçen eserleri okurdu. Bu süzgeci geçen eserlere bile tedbirli bakıyorlardı. Arkaik veya dinî kelimeler kesilip atıldı. Masallarda da, destanlarda da zenginler, kahramanlar, biyler, hanlar medhedilir, bazen de kötülenir. Çünkü hayat aynı kavramlardan oluşmuyor. Sözlü edebiyat, halkın asırlardan beri süregelen dünya görüşünü tüm zıtlıkları ile öne süren özel bir sahadır. İşte böyle bir geçmişimizin emaneti olan, kelime bir yana bir harfinin bile düşmesine kıyamadığımız yadigarlar paramparça oldu. Eserleri işlerine göre düzelttiler, bazı satırları kestirip attılar, içeriğini bile serbestçe değiştirdiler.
Edebiyattaki yalın, tek taraflı kavramların kaynağı edebiyat, folklor eserlerindeki sınıfsal ve beşeri sıfatların mantıklı düşünme sistemini anlamamadır. “İnsanlık tarihi – sınıfsal mücadele tarihi” teorisini dogmatik bir biçimde kabullenme türlü yanlışlıklara yol açmıştır. Elbette dünyada ulusal ve sosyal eşitsizlik varken, sınıfsal mücadele devam edecektir. Ama bu sınıfsal mücadele insanlığın gelişmesine engel olan bir öğe değildir, tam tersine onu tamamlayan bir olgudur. Sovyet edebiyatı tarihinde eserler sınıfsal eğilim açısından değerlendirildi. Edebi eserlerde de ilk önce işçi sınıfının hayatını, başarılarını ve amaçlarını tasvir etmek talep edildi. Bazı ünlü eserler böyle eğilimlerin ağr bastığı dönemlerde yazılmıştır. Sınıfsal mücadele üzerine değil de, hayatın ve insanliğin derin kaidelerini mevzu edinen “Tınık Don” romanı tüm Rus Sovyet edebiyatının şaheseri olduğunu kabul etmeyen yoktur. Kazak Sovyet Edebiyatında devrim konusunu işlemeyen “Abay Jolı” romanının da en güzel eser olarak kabul edilmesi, romanda tüm insanlığa ait ebedi hayaller ve niyetlerin doğal bir tarzda anlatılmasıdır. XX asrın sonuna da geldik. Kazak Sovyet Edebiyatı’nın yüzlerce eserleri arasından hangileri yeni kuşağın severek okuduğu şaheser sıfatını koruyabileceğini vakit gösterecektir. Dünya halkları yaradan sanat eserlerini, bilim sahasında elde edilen başarıları, keşifleri, çıkılan zirveleri bilmeden, iklim zamanın belli bir kısmında elde edilen maddi ve manevi başarılarla sınırlı kalmak dargörüşlülüğe götüren yoldur. Kazak Sovyet Edebiyatı döneminde teşekkül eden eserlere ne kadar önem verilse de, onların insanlık muradına giden yolda sadece bir basamak olarak kalacağını kabul etmemiz lazım.
Bugünlerde dünya çapında yer alan durumlar, insanlık ve sınıfsal kavramlarına yeni bir yön vermiştir. Dünyayı saran ekolojik sorunlar, dünyanın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması insanlığı farklı düşünce arayışına itmekte. Hava kirlilği, su meselesi, asırlarca dolup taşan denizlerin, nehirlerin, göllerin çöllere dönüşmesi, kırlarda hayvanın, sularda balığın, ormanda kuşların azalması, yer altı zenginliklerimiz ve toprak ananın verdiği niymetleri ısrafla kullanma – bunların hepsi insanlığın hayatı ve sağlığını korumayı gündemin ilk sırasına taşıyor. Dünyada barış ve birliği sağlamanın, özel devletler, sınıflar, toplum çıkarlarından üstün bir konu olduğunu hissettirdi.
Bir ateşle tüm insanlığı ifna edebilecek kapasitedeki silahların icadı, toplumda büyük bir endişe yarattı. Bundan sonra “kim kimi yenecek” diye bekleyemeyiz, bütün dünya halklarının beşerî ve ahlâkî şuurunu birleştirme yoluyla savaşı önlemek sıradaki ilk meseledir. İnsanlığı nükler silahının pençesinden azad etmeden asil ideallerimize kavuşmanın mümkün olmadığını toplum idrak etti. Kazakistan’da nükler denemelere karşı çıkan “Nevada” eyleminin faaliyet bulması, toplum bilincinin yeni boyuta geçtiğini gösterir. Bu eylem dünya çapında destek buldu.
Dünyayı tek başına parçalayıp, ülkeleri yok edebilecek kapasiteye sahip nükler silah, dünyayı tehdit eden en büyük felakettir.. Kazakistan’ın tam ortasında bulunan, dünyanın en büyük deneme sahası Semey üssünde yapılan denemelerin insan ve taabita verdiği zararını gizli tutmak insanlık prenseplerine zıt düşer. Dünya Barış ve Güvenlik hareketine Kazak halkının meşhur şairi, ismini dünya tanıyan, vatansever Oljas Süleymenov’un önderlik etmesi doğal bir harekettir.
Nükler silah icad eden ülkelerin, atıklarını Kazakistan sınırlarına gömme gibi sinsi hareketlerine son vermeden, halkın geleceğini yok eden tehlikeden kurtulmak mümkün değildir. Kazakistan’ın Milli Kalkınma Stratejisi’nde denemelerde radyasyon karışan topraklarımızı yeniden düzenleme, gündemdeki ilk mesele olmalı.
XIX yüyılın ikinci yarısı ve XX asrın başlarında ortaya çıkan Pangermanism, Panslavizm, Turancılık, İslamcılık gibi terimlerin manası, onların teşekkül sebepleri ilmî ve siyasî edebiyatta sayısız biçimde tanımlanmıştır. Belli bir tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan terimleri her toplum kendi görüş açısına dayanarak tanımlamaya çalışmıştır. Mesela “panslavism” terimini, ilk defa slavyan halklarının milli mücadele başlatmasından şüphelenen Almanya şovinistleri, bir