[ayak başını toplamak] Sağını solunu toparlamak: “Ayak-başın çogultup, baarın cıynap alıptır.” -SO. (Sağını solunu toplayıp hepsini düzenlemiş.)
ayak-başın tappa- (АЯК-БАШЫН ТАППA-) [ayak başını bul(a)mamak] Başını sonunu bilememek, kestirememek.
ayal canduu (АЯЛ ЖАНДУУ) [kadın canlı] Çapkın, hovarda.
ayaldıkka al- (АЯЛДЫККА АЛ-) [kadınlığa almak] Kadını eş olarak almak, evlenmek: “Nike kıyıp, ayaldıkka alat.” -BF. (Nikâh kıyarak, onunla evlenir.)
ayan ber- (АЯН БЕР-) [alamet vermek] Önceden belirtisi hissedilmek, olacak iş, olayın alametlerini almak.
ayaz ata (АЯЗ АТА) [ayaz baba] Noel baba: “Ayaz ata cakşı ırdagandarga, biylegenderge belek taratat.” -CO. (Noel baba, güzel şarkı söyleyenlere ve dans edenlere hediye dağıtır.)
aybat kıl- (АЙБАТ КЫЛ-) [heybet yapmak] Cesaret göstermek: “Aybat kılıp tura albay / Katarlaşıp kaçkanı.” -CM. (Cesaret gösteremeyip / Katar katar kaçtılar.)
aybat körsöt- (АЙБАТ КӨРСӨТ-) [heybet göstermek] Karşılık vermek: “Oroz kolundagı tayaktı cañsap aybat körsöttü ele öcörlöngön it bolor emes.” -KS2. (Oroz elindeki dayağı sallayıp karşılık vermesine rağmen inatlaşan köpek duracak gibi değildi.)
ayça bel (АЙЧА БЕЛ) [Ay kadar bel] İnce bel: “Kırmızı köynök, ayça bel / Kızın tartuu bersin de!” -SK1. (Kırmızı elbiseli, ince belli / Kızını armağan etsin de!)
aydan açık (АЙДАН АЧЫК) [Ay’dan açık] Apaçık, besbelli, aydan arı, günden duru: “Bul ayırmaçılıktın kokustuk emes ekeni aydan açık.” -LG. (Bu özelliğin tesadüf olmadığı apaçık.)
aydan ak (АЙДАН АК) [Ay’dan ak] bk. aydan açık.
aydap otko sal- (АЙДАП ОТКО САЛ-) [sürerek ateşe atmak] Alelacele yok etmek, çabucak tüketivermek.
aydap otko sal- (АЙДАП ОТКО САЛ-) [sürerek ateşe atmak] Ortadan kaldırmak, yok etmek, öldürmek, külünü göğe savurmak: “Anday adamdardı Abılay baştagan beş kaman elge camanattı kılıp, bat ele aydap otko salışçu.” -BE. (O tür insanları Abılay’ın önderliğindeki beş domuz, halka kötüleyip hemen yok ederlerdi.)
aydarın tik- (АЙДАРЫН ТИК-) [örülmüş saçını dikmek] 1. Kötülük etmek, kötü davranmak, zarar vermek. 2. Kötü kötü bakmak, diş bilemek: “Adegende birin-biri añdıy, kabaktarın salañdata buta atımçalık celdire kelişti eki top, anan aydarın tigip, mañday-teskey ün alıştı.” -E5 (İki taraf, önce birbirine kaşlarını çatıp belli bir mesafe atlarını koşturup geldiler ve birbirlerine kötü kötü bakarak konuştular. ) 3. bk. kastarın tik-.
ayday kel (АЙДАЙ КЕЛ) [sürerek gel] İstenen işi yapan, istenmeyene dokunmayan tembel: “Akılıñ bolso azamat, aştık aydap bakkın mal, «ayday kelge» işenbey, bastırıp barıp közüñ sal.” -ML. (Aklın varsa delikanlı, ekin ekip hayvan güt, tembele güvenme gidip kendin bak.)
ayday talaa (АЙДАЙ ТАЛАА) [Ay gibi tarla] Issız: “Ayday talaada bir da bak colukpadı çıga kaçkanga.” -IK. (Issız yerde bir tane bile ağaç yoktu kaçarken çıkmak için.)
aydın on beşi kara, on beşi ak (АЙДЫН ОН БЕШИ КАРА, ОН БЕШИ АК) [ayın on beşi kara, on beşi ak] Hayat inişli çıkışlı, bazen iyi, bazen kötü, bir gün öyle bir gün böyle: “Aydın on beşi kara, on beşi ak.” -OA (Hayat inişli çıkışlıdır.)
ayga kolu cetkendey (АЙГА КОЛУ ЖЕТКЕНДЕЙ) [Ay’a eli yetmiş gibi] Dört dörtlükmüş gibi: “Alar anda ayga kolu cetkendey, özdörün baktıluu sezişçü.” -O-A. (Onlar, o zaman her şey dört dörtlükmüş gibi kendilerini mutlu hissederlerdi.)
aygır cıgar (АЙГЫР ЖЫГАР) [aygır yıkan] Buğdaygillerden çok yıllık bir bitki türü.
ayı oñunan tuu- (АЙЫ ОҢУНАН ТУУ-) [Ay’ı doğrusundan doğmak] İşler yolunda gitmek.
ayıp etpe (АЙЫП ЭТПE) [ayıp etme] Kusura bakmamak, hoş görmek, ayıplamamak: “Ee baybiçe küldü dep ayıp etpe, izdegenim uşul üydön tabıldı.” -BF. (Ee, hanım, güldüğüm için kusura bakma, aradığım bu evde bulundu.)
ayıp körbö- (АЙЫП КӨРБӨӨ) [ayıp görmemek] bk. ayıp etpe-.
ay-kününö cet- (АЙ-КҮНҮНӨ ЖЕТ-) [ay gününe yetmek] Doğum zamanı gelmek veya doğumu yaklaşmak: “Tоlkundun içindеgi bаlа, аy kününö cеtip, bügün еrtеñ törölöt dеp, kütüp kаlgаn çаgıbız еlе.” -ЕB. (Tolkun’un karnındaki çocuğun doğumu yaklaşıp bugün yarın doğacak, diye beklediğimiz zamandı.)
ayla barbı (АЙЛА БАРБЫ) [çare mi var] Çare yok, çaresiz. “Tagdırdın buyruguna ayla barbı? Mümkün, tuz-nasip buyurup, körüşüp da kalaarbız.” -AA2. (Kaderin emrine çare yok, belki nasip olur görüşürüz.)
ayla cok (АЙЛА ЖОК) [çare yok] 1. Çaresiz: “Bul çeçim Kasımdın köñülünö töp kelbese da ayla cok calgız uulunun aytkanı menen boldu.” -CAT. (Bu karar, Kasım’ın içini rahatlatmasa da çaresiz oğlunun dediğine uydu.) 2. Çare yok: “Ayla cok… Fabrikalar toktop turat.”-BR. (Çare yok… Fabrikalar çalışmıyor.)
ayla kança (АЙЛА КАНЧА) [çare kaç] bk. ayla barbı.
aylan köçök at- (АЙЛАН КӨЧӨК АТ-) [alt üst atmak] bk. aylan köçök bol-.
aylan köçök bol- (АЙЛАН КӨЧӨК БОЛ-) [alt üst olmak] Başı dönmek.
aylan köçök bol- (АЙЛАН КӨЧӨК БОЛ-) [dönüp dolaşmak] bk. cer aylanköçök bol-.
aylanıp ket- (АЙЛАНЫП КЕТ-) [dönüşüvermek] Kurban olmak: “Aylanıp keteyin uulum, kaydasıñ?” (Kurban olayım oğlum, neredesin.?)
aylası altı ket- (АЙЛАСЫ АЛТЫ КЕТ-) [çaresi altı gitmek] bk. aylası ket-.
aylası ket- (АЙЛАСЫ КЕТ-) [çaresi gitmek] Çaresiz kalmak, ne yapacağını bilememek: “Ismayıl künökör kişidey ün cok, söz cok, içinen sızıp, aylası ketip oturup kaldı.” -BM. (İsmail, suçluymuş gibi sessiz sedasız içi sızlayarak ne yapacağını bilemeden oturup kaldı.)
aylası kuru- (АЙЛАСЫ КУР-) [çaresi boşalmak] bk. aylası ket-.
aylası tügön- (АЙЛАСЫ ТҮГӨН-) [çaresi tükenmek] bk. aylası ket-.
aylasın altı ketir- (АЙЛАСЫН АЛТЫ КЕТИР-) [çaresini altı çevirmek] bk. aylasın ketir-.
aylasın