Terzioğlu İbrahim

Hüma Yağmurları


Скачать книгу

asırlara,

      İbrahim’in İsmail’i olsam,

      Esvat’ı uzatsam,

      Kabe’nin duvarına.

      Musa’nın Harun’u olsam

      koşsam Turna Dağı’na…

      Bir bulut olsam;

      Betlehem gecesinde.

      Meryem’in İsa’sına ,

      atlastan döşek olsam…

      Bir bulut olsam;

      Davut’un sesine,

      Süleyman’ın Belkıs’ına…

      Bir bulut olsam;

      Nebiler nebisine,

      Resulün sevgilisine…

      Bir bulut olsam;

      Öteler ötesine.

      Aksa’nın kubbesine…

      Bir bulut olsam;

      Muallak Tepesi’nde,

      Arş-ı Alâ katında…

      Bir bulut olsam;

      yetimin bacasında,

      sevgili kapısında!

      BIR NEFESLIK ÖMÜR!

      Bu günler de

      geçer gider…

      Yağmurlar diner;

      gecenin karanlığını,

      fecrin aydınlığı deler…

      Kara kışın sonunda

      cemreler çıkagelir…

      Kurt kuş uyanır,

      serçeler

      kapıya dayanır…

      Vurur çelik pençeyle

      zalimin yüreğine…

      Umut;

      umut etmekle

      tükeniyor hayatlar.

      Her geçen gün

      kuduruyor,

      kuduruyor hoyratlar!

      Bir nefeslik ömürde

      tükeniyor şöhretler…

      KALAYIM TEK BAŞINA!

      Bütün nehirler mi doldu,

      kalbimin kuytusuna.

      Kalbimde donan kanım

      hangi bahar uyanır…

      Buz gibi bakan göze,

      hangi yürek dayanır…

      Kar kadar beyaz değil kimse

      şu yalancı dünyada,

      kupkuru çalı gibi,

      kalacağız burada…

      Ak kanatlı bir turna,

      uçarken sonsuzluğa,

      götürür mü ki beni,

      Kaf Dağın arkasına…

      Sorgusuz ve sualsiz

      kalayım tek başına…

      TANIDIK SOKAKLAR!

      Bu sokaklardı;

      anamın çilediği.

      koşup oynadığım,

      babamın filesine yapıştığım…

      Bu sokaklardı;

      bayram sabahları coşan,

      toylara kucak açan,

      davulun, zurnanın

      kardeşçe inlediği…

      Bu sokaklardı;

      hatıraların saklı kaldığı,

      hasretlerin muştusunu aldığım…

      MUTLULUK İÇIMIZDE!

      Bu topraklar, benim yurdum,

      can Anadolu’m!

      Bozkırın sarısı,

      akşamın kızıl ufuklarına

      hasret…

      Kırk kanatlı yağız atlı,

      yolcusuyum bu yurdun…

      Kurtlar gibi hür,

      Hür olsun isterim yüreğim…

      Rüzgarlarda savrulsun

      kederlerim,

      yağmurlar dokunsun

      bakırdan yüreğime…

      Ben böyle mutluyum

      toz toprak yollarda,

      atım ve köpeğimle…

      Kime ne dostlar,

      söyleyin kimin neyine!

      YALNIZCA!

      Bugün kış;

      kar beyaz gül isterim,

      tertemiz ,

      pirupak

      gözlerinle gül isterim.

      Hiç birşey istemem

      şu hayatta,

      yalnızca,

      yüzüme gül isterim…

      BURASI ANADOLU!

      Burası Anadolu;

      sırt sırtadır kara söğütler.

      Gardaş gibi yâr gibi,

      dere kenarlarında

      halay çekerler…

      Türküler nağme nağme,

      yapraklarından süzülür.

      Dedik ya kara söğüt,

      budandıkça güçlenir,

      budaklanır dallanır…

      Sevda;

      gümüş kanatlı kuş olur;

      uçar karlı dağlara

      orayı mekan tutar.

      Burası Anadolu;

      her gelen maya tutar,

      dalga dalga kabarır,

      cihana kafa tutar…

      DIL YARASI…

      Dil yarası!

      Onulmaz bir dil yarası,

      kalbi yakıp, kavuran

      dinmeyen dil yarası.

      Sönüp geçen ömürde,

      sönmeyen dil yarası,

      alev alev yakıp da,

      dinmeyen dil yarası…

      MEÇHUL TUZAK!

      Düşlerimiz vardı

      yarınlar için;

      yelkenli kalyonlar

      vira vira,yol