Terzioğlu İbrahim

Hüma Yağmurları


Скачать книгу

kanat çırpmakta…

      Gel çoçuk tut elimden,

      götür masallar ülkesine;

      masalların kadar saf,

      hasretle bekliyorum,

      ömür kısa, geç kalma!

      Dün dünde kaldı,

      yarın meçhul bir nehir,

      şimdi gelme vaktidir

      bir lahza beklemeden…

      Ne uzun ne kısadır,

      bir noktadır başlangıç,

      bir virgül, belki ahir,

      turkuaz denizlerde,

      altın güneş altında

      bir ömür yol alalım…

      Kim bilir;

      bir arşın kadar yakın,

      Kaf dağı kadar uzak…

      Bu hayat

      hepimize sunulmuş,

      meçhul tuzak…

      SEVGILIYE YAKARIŞ!

      Ey yâr;

      sessizliğin sesinde

      duy avazımı;

      zifiri karanlıkta gör,

      gözlerimdeki ateşi…

      yüreğimdeki yangını.

      Ey yâr;

      kar boran,

      tipi ol;

      yapış yakama;

      sar, savur

      savurabildiğin yere.

      Ey yâr;

      sağnak sağnak yağarak,

      yıkayıver tenimi,

      yıka tüm arsızlığı mı,

      sil alnıma yazılan

      kara yazımı…

      Ey yâr;

      turna olup kanatlan,

      götür beni;

      bebeklerin ölmediği,

      anaların ağlamadığı,

      lacivert diyarlara!

      Hercai gecelere…

      Hercai gecelere…

      GECEDE GIZLI DÜŞLER!

      Her şey,

      her şey gecede gizli;

      düşler,aşklar,kederler…

      Rüyalar gecelerde,

      gecelerde ten, ten ile örülür.

      Ay ışığı pencereden süzülür,

      garipler köşesinde büzülür…

      Örtü olur üstüne şehrin gece,

      köşk görünür gecekondu gözüne…

      Binbir gece, bir gecede gizlenir,

      yalnızlıklar gecelerde depreşir…

      Kederlerim bir tek onda depreşir,

      o geceler benim gizli mabedim…

      Sessiz sessiz kederimden inlerim,

      gece bana,ben geceme giderim…

      TUT ELIMDEN!

      Gel ey gardaş;

      tut elimden halay çekelim hemen,

      al mendilim her dönüşte,

      alsın götürsün beni,

      kol kola ver kenetlensin bedenler,

      davul zurnayla dökülsün,

      tenlerden terler…

      Tey tey diye avazımız inlesin,

      çığıralım dostla düşman dinlesin,

      türkülerle manilerle dönelim,

      yağız yeri, gök kubbeyi analım,

      selam olsun;

      Anadolu toprağına taşına,

      al yazmalı tunç bilekli

      kızına kızanına…

      Tut elimden;

      nasır tutan ellerimiz öpüşsün,

      bir olalım,

      bir tek yürek davul gibi dövünsün,

      kara gözlü çağlarım,

      boy boy olsun öğünsün,

      bakır tenli aksakallar

      yol versin,yol görünsün…

      Tut elimden tut gardaşım;

      dönelim cihan gibi,

      bu milletin atisine,

      doğalım volkan gibi…

      GURBET VE HASRET!

      Gidene gurbettir,

      gönderene hasret…

      Pembe umutlarla düşülür yollara,

      kara tren ; katar katar yol alır.

      Çığlıklar,

      uçsuz bucaksız bozkıra yayılır,

      anadan, babadan, yârdan uzakta,

      bir çocuk el sallamakta…

      Kimi yaşlı kimi genç;

      zembillerde azıklar,

      yola revan bin ahlar,

      türküler mırıldanır,

      manilerle coşulur.

      Gurbet bu;

      gitmek var ,

      dönmemek de;

      dönüp de görmemek var.

      Ufuklarda kaybolan,

      bir çizgidir bu gurbet,

      pembe rüyalar gibi,

      her gece sarar hasret;

      fecre doğru uzanan

      alaca karanlıklar,

      güneş gibi doğacak,

      bitecek ayrılıklar....

      ÖMÜR TÜKENIR!

      Gün batarken,

      ömür tükenirken,

      avuçlarımızdan

      kayıp giden duygular,

      bir taş kadar iz bırakmaz

      evrene…

      Esip geçen rüzgardır hayat;

      savurur savura bildiğince,

      en kuytu köşelere,

      kederli hatıralar,

      doldurur yürekleri…

      Bir ah gibi,

      haykırır tüm evrene,

      sevene sevilene;

      düşer bir demet karanfil,

      düşer ak mermerli kabire…

      Gün batarken ufukta,