Canan Olpak Koç

Millî Şair Mehmet Akif Ersoy


Скачать книгу

tebaa üzerinde etkisiz kalınca yerini bir başka çabayla sürdürür ve Müslüman kimlikleriyle ortak bir paydanın söz konusu olduğu tebaanın merkezi otoriteye bağlılığını sürdürmek gayesiyle İslamcılık düşüncesi ortaya çıkar. Ancak bunun da kalıcı bir çözüm olmadığı savaş yıllarındaki birtakım gelişmelerle görülür. Anadolu coğrafyası insanı; varlıklarını, inanışlarıyla bütünledikleri milli kimliklerini korumakla sağlayacaklarını kısa sürede anlarlar. Nitekim Mehmet Akif, İslamcılık anlayışını kendine özgü bir milli/dini kimlik kurgusuyla birleştirerek eleştirilerini ve çözüm önerilerini bu pencereden geliştirecektir.

      İşte Mehmet Akif böylesi bir toplumun içinde doğmuştur. Yaş olgunluğuyla birlikte gelişme gösteren sanatsal olgunluk ve tercihlerini, aynı toplumun sonradan yaşayacak olduğu Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, İstanbul ve Anadolu’nun işgal edilmesi gelişmeleri sonuncunda zorunlu hale gelen Milli Mücadele’yle şekillendirmesi olağandır. Bu genel perspektifin dışında bir de büyüdüğü Fatih semtinin yaşam biçimi, duyarlılığı, insan tipolojisi Mehmet Akif’in Mehmet Akif olmasında varlığını gösteren alt unsurdur.

      İstanbul’un en eski semti olan Fatih, sınırları içerisinde yer alan surlarla, Ayasofya’yla, Sultan Ahmet Camisiyle, Topkapı Sarayıyla, Mısır Çarşısıyla ve zamanın hükmüne direnmiş daha birçok eserle aslında İstanbul’un ruhu demektir. Ama tüm bunlar Fatih’in dışa dönük yüzüdür ve semtin, mekâna bir turist gözüyle bakanlara gösterecekleridir. Bir de mahalle kimliğini taşıyan Fatih vardır. Dar sokaklarıyla ve bitişik evleriyle yoksulluğa kol kanat geren, onca değişime rağmen muhafazakâr bir kimliğe sahip çıkan Fatih; işte bu mahalle olan Fatih’tir. Başta Peyami Safa’nın4 Fatih-Harbiye romanı olmak üzere birçok edebi eserde de geleneği, değişim karşısında Türk kalabilmeyi ve Müslümanca bir duruşu, öze bağlı kalmayı temsil eder. İşin asıl garibiyse Fatih, Doğu-Batı ilişkisinde sıklıkla karşılaştırılan ve Batı’ya yakın bulunan Beyoğlu’na göre coğrafi olarak daha batıda yer alır.

      Mehmet Akif’i bir anlamda Fatih’in yoksul mahalleleri büyütecektir. Bir anlamda, Seyfi Baba5 örneğinde olduğu gibi şiirlerine de konu olacak yoksul evlerin şairidir Mehmet Akif. Böyleyken o, yoksul bir evde dünyaya gelmemiştir.

      Sarı Nasuh Mahallesi, numara 12, Sarıgüzel… Mehmet Akif’in dünyaya gözlerini açtığı evin adresi budur. Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’un6 tarifiyle; Fatih’teki Ali Emîrî Efendi Sokağı’ndan Kıztaşı’na doğru inilip Sarıgüzel’e doğru ilerleyen Sarı Nasuh Sokağı’na varıldığında bu ev karşımıza çıkar. Aslında burasını bir ev saymak güçtür. “Âkif’in doğduğu sırada bu ev yedi sekiz odalı, beş yüz arşın bahçeli bir konakçık” tır çünkü. Mehmet Akif’in babası Tahir Efendi’nin imamlıktan medrese müderrisliğine geçmiş orta dereceli bir memur olduğu bilindiğinde, bir ‘konakçık’a sahip olması şaşırtıcı gelebilir. Konak, Akif’in annesi Emine Hanım’ın ilk kocasından kalmadır. Tahir Efendi, Emine Hanım’la evlendikten sonra burada yaşamıştır.

      AİLESİ

      Mehmet Akif’in Fatih Camii7 şiirinde “Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;/Vücudu zinde, fakat saç, sakal ziyadece ak;/Mehib yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz” dizeleriyle tasvir ettiği babası Mehmet Tahir Efendi, 1826 yılında Arnavutluk’un İpek kasabasına bağlı Suşitsa köyünde doğmuştur. Babası Suşitsalı Nurettin Ağa’dır. Mehmet Tahir eğitim almak için İstanbul’a gider ve Yozgatlı bir hocadan ders alır. O dönem İstanbul’unda ilim merkezi Fatih’tir. Kuruluşu 15. yüzyıla dek uzanan ve Ayasofya’nın kuzeyinde yer alan Fatih Medresesi, cadde ve sokakların düzenlenmesi kapsamında 1869’da yıkılıncaya değin bünyesinde birçok ünlü ilim adamını barındırmış, birçok devlet adamı ve sanatçı burada eğitim görmüştür. Medrese yıllarında arkadaşları, aynı adı taşıyan diğer Tahir’lerden ayırmak için Mehmet Tahir’e Temiz Tahir adını takmışlardır. Kendisi temizliğe büyük dikkat eden birisidir. Ayrıca, Suşitsa köyünün bağlı olduğu İpek kasabasından dolayı İpek Tahir Efendi ya da İpekli Tahir Efendi adlarıyla da bilinir.8 Eğitimini tamamladıktan sonra imam olmuş, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde bir müddet imamlık yapmıştır. Bir yandan da kendini geliştirmeyi sürdürmüş ve nihayet Fatih Medresesi’nde baş müderrisliğe kadar yükselmiştir.

      Mehmet Akif, Hakkın Sesleri kitabında düştüğü dipnotta şunları söyler:

      “Babam Fatih müderrislerinden İpekli Hoca Tahir Efendi merhumdur ki, benim hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim. Şiirin daha iyi anlaşılmasına, merhumun da rahmetle anılmasına vesile olur, diye şu hâşiyeyi yazmaya mecbur oldum.”

      Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462-1469 yılları arasında yaptırılan Fatih Camii. Mimarı, Atik Sinan adıyla bilinen Sinaüddin Yusuf bin Abdullah’tır.

      Tahir Efendi, baş müderrislik mertebesine tamamen kendi gayret ve azmiyle ulaşmıştır. Daha İpek’ten yola çıkarken ilimde en üst yerlere ulaşmanın hayalini kurmuş, medreseyi bitirip de icazetini aldığında memleketine geri dönmeyi düşünmemiş ve sadece imamlık göreviyle yetinmemiştir. Bu yönleriyle oğlunu da etkilemiştir. Zamanla “baba çizgisi, ataklığı, savaşkanlığı, yılmaz ve her vuruşmada daha çelikleşen bir savaş adamını, gözüpekliği, korkmazlığı, ürkmezliği, dönmezliği, umutsuzluğa sürekli düşülmemeyi gerektirecektir.”9 Nitekim Mehmet Akif, Safahat külliyatının altıncı kitabı Asım’da, Arnavutluk’tan kopup gelen babasının azmine değinir:

      Hoca rahmetli yetişmişti, düşün hem, nereden?

      Kimin oğluydu baban? Kimdi unuttun mu deden?

      İpek’in köylüsü, ümmî yarı vahşî bir adam…

      ......

      Bir şey öğrenmedi elbette o ümmi babadan.

      Ne kazanmışsa, bütün, kendi kazanmış, kendi.

      Zat-ı devletleri, lakin azıcık çöplendi.

      Sen dua et babadan topladığın mirasa,

      Hep onun himmetidir üç satır ilmin varsa.

      Tahir Efendi’nin ancak kırk yaşlarında evlenmesi, belki de ilim gayreti nedeniyle evlenmeye fırsat bulamamasındandır. Mücadeleli hayatının ardından Akif’in ilk hocası da olan babası Tahir Efendi, yakalandığı gırtlak vereminden kurtulamayarak 1888 yılında vefat etmiştir.

      Mehmet Akif’in annesi Emine Şerife Hanım aslen Buharalıdır. Hekim Hacı Baba namında birisi Buhara’dan Anadolu’ya gelmiş, Boyabat’ta evlendikten sonra Tokat’a yerleşmiştir. Akif’in anneannesi Tokat’ta doğmuş ve yine Buhara’dan gelen tacir Mehmet Efendi’yle evlenmiştir. Emine Şerife Hanım 1836 yılında Tokat’ta doğar ve burada büyür. Evlilik çağına ulaştığında da Şirvanlı Derviş Efendi’yle evlenir. Bir müddet Amasya’da yaşarlar, ardından İstanbul’a gelip Sarıgüzel’deki eve yerleşmişlerdir.

      Emine Şerif Hanım’ın bu ilk evliliğinden iki erkek, bir de kız evladı dünyaya gelir. Fakat erkek evlatları vefat eder, acılı anne, hemen peşinden kocası Derviş Efendi’yi kaybeder ve daha otuzlu yaşlarının başında dul kalır. Mehmet Tahir Efendi’nin kendisine talip olmasıyla da onunla evlenir.

      Damadı Ömer Rıza Doğrul’un verdiği bilgilere göre Emine Şerife