Canan Olpak Koç

Millî Şair Mehmet Akif Ersoy


Скачать книгу

oğlu Mehmet Emin’se 1908’de dünyaya gelir. Mehmet Akif’in kayınbabası Mehmet Emin Bey’in ismini taşıyan bu ikinci oğlu, Milli Mücadele yıllarından İstiklal Marşı’nın yazılış sürecine bizzat tanıklık eder. Babasıyla birlikte Ankara’ya giden, cephelerde dolaşan, 1925 sonrası Mısır’da da babasına eşlik eden Mehmet Emin Ersoy’un; 1934 sonrası oldukça trajik bir hayat hikâyesi vardır. Mehmet Emin 24 Ocak 1967’de vefat etmiştir. Akif’in babasının adını taşıyan en küçük oğlu Tahir’se 1915’te doğmuş, tercümanlık yaparak hayatını kazanmaya çalışmış ve 2000 yılında vefat etmiştir.

      İsmet Hanım ve çocukları

      Mehmet Akif ve oğulları

      MEMURİYETİ

      Mehmet Akif’in memuriyet hayatı aslında yaşadığı coğrafyayı tanımasında başlıca etkendir. 1893 yılında birincilikle Halkalı Baytar Mektebinden mezun olunca, 750 kuruş maaşla Orman, Meadîn ve Ziraât Nezareti 5. Umur-ı Baytariyye ve Islah-ı Hayvanât Şubesinde memur olur21. Fakat şube merkezine, her ne kadar okuldan birincilikle mezun olsa da Mehmet Akif değil onun ardından ikinci gelen Simon adında bir Ermeni memur olarak tayin edilir. Akif’se sonradan baytar müfettiş muavinliği verilerek Edirne’de, Şam’da, Halep’te ve Adana’da görevlendirilir. Yetiştiği şehirden uzak kalsa da bu sayede ülkeyi sadece kitaplardan, haritalardan tanıyan bir aydın olmaktan kurtulur; köylüyü, yoksulları tanıma fırsatı bulur. Anadolu, Rumeli ve Arabistan coğrafyasına dair çok kıymetli çıkarımlar yapar. Yalnız o yörelerdeki Türklerin ağız özellikleri ve Türkçeyi kullanış biçimlerini öğrenmez, yaşam koşullarını da gözlemler. Özellikle Edirne görevi sayesinde tanıdığı köylüyü; elinde hiçbir şeyi olmayan, sıhhat ve ahlak yönüyle bitik, üzerindeki kıyafet bile lime lime, zar zayıf olarak tasvir eder. Oturduğu evin damı çöküktür, arsası rehin durumdadır, bahçesi icralıktır, faiz borcu yüzünden zor durumdadır; tüm bunlara rağmen toprağın bereketli olduğu yıl eline biraz para geçtiğinde düşüncesizce harcamalar yapar, evine tarlasına uğramaz, tüm gün kahvede iskambil ya da domino oynar. Toplumcu bir şair duyarlılığına o zamandan sahip olduğundan, görev gereği gittiği yerlerde yaptığı gözlemlerin etkisi karakterini şekillendirir. Ülkenin ve halkın içinde bulunduğu zor durumu gözlemlemiş ve sanatı yoluyla bu zorlukları aşmak için çaba harcamıştır. Öte yandan, ilk şiir kitabından sonra yoksul insanların gündelik sorunlarına odaklı bu toplumcu anlayış yerini, sonraki kitaplarında daha genel sorunlara bırakacaktır.

      Halkalı Baytar Mektebinin açılış töreni.

      Aynı görevle İstanbul’a geldikten sonra 1906’da Halkalı Ziraat Mektebinde resmi yazışma usulü, 1907’de Çiftçilik Makinist Mektebi’nde Türkçe derslerine girer. Yine 1908’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Bölümünde Osmanlıca dersi verir. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından dört gün sonra İttihat ve Terakki’ye girer22. Baytarlık mesleğini sürdürmek kaydıyla 1913’e dek Arapça dersleri vermeyi sürdürür; bir taraftan da çeşitli camilerde vaazlar verir. 1913’te lise yıllarından beri ilgilendiği edebiyat devreye girer. Amacı edebiyat yoluyla halkı aydınlatmak olan Müdafaa-i Milliye Heyeti Neşriyat Şubesinde çalışır. Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamid Tarhan, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin23 gibi dönemin ünlü yazar ve şairleri de bu heyetin temsilcileri arasındadır. Çalışkanlığıyla bilinen Mehmet Akif, -kendi anılarından anlaşıldığı kadarıyla- tüm bu görevler yanında Darü’l-edeb adlı bir özel okulda da derslere girmiştir.

      1911’de Darü’l-fünun mezunlarıyla.

      1913’te Ziraat Nezaretindeki müdür muavinliği görevinden ve üniversite hocalığından istifa eden Mehmet Akif, Milli Mücadeleye katılmak için Ankara’ya geçinceye kadar sadece Halkalı Baytarlık ve Ziraat Mektebindeki öğretmenlik görevini sürdürmüştür.

      SEYAHATLERİ

      Mehmet Akif, baytarlık memuriyeti nedeniyle farklı coğrafyaları gezer. Görev gereği yaptığı seyahatleri dışında ilk önemli yolculuğu 1914 yılı Ocak ayında Mısır’a gidişidir. Abbas Halim Paşa’nın24 davetiyle gittiği Mısır’da iki ay kalır, Ehramları gezer, Nil Nehri sahilini görür. İleride damadı olacak Ömer Rıza’yla da bu seyahat sırasında tanışır. Mısır’dan Medine’ye geçerek Hazreti Muhammed’in kabrini ziyaret eder. Aynı yılın son aylarında yaptığı bir diğer seyahatse Berlin’edir. Fakat bu defa gezinin amacı herhangi bir daveti yerine getirmek değil doğrudan -Teşkilat-ı Mahsusa25 üyesi olduğundan- hükümet görevidir. Zaten durumun farkında olan Mehmet Akif, Berlin seyahatiyle birlikte aynı zamanda vatanının mücadele hayatına doğrudan katılmış olur. Çünkü Osmanlı dağılmak üzeredir. Peş peşe gelen son savaşlar, özellikle Balkan Savaşları şairi üzer.

      1912 ve 1913 yıllarında Osmanlı Devleti, bünyesinde bulunan azınlıkların isyanlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı bir araya gelerek Balkan Birliğini oluşturmuşlar ve devlete başkaldırmışlardır. 8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında süren bu savaşa I. Balkan Savaşı denilir. Savaşın sonunda Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardaki topraklarının çoğunu kaybetmiş, Arnavutluk da bağımsızlığını kazanmıştır. İlk savaşta Bulgaristan’a fazla toprak verildiğini iddia eden Yunanistan, Karadağ, Sırbistan ve I. Balkan Savaşı’na katılmayan Romanya’nın Bulgaristan’a savaş açmasıyla II. Balkan Savaşları başlar. Osmanlı Devleti, ilk savaşta kaybettiği topraklardan bir kısmını bu savaşta geri alır.

      Özellikle I. Balkan Savaşı Mehmet Akif’te büyük tesirler uyandırmıştır. Çünkü kaybedilen topraklar arasında İstanbul’a oldukça yakın olan, Akif’in ilk görev yeri Edirne de vardır. Ayrıca Arnavutluk da bağımsızlığını elde etmiştir. Mehmet Akif’in babası da Arnavut’tur fakat o, milliyetçi duygularla bağımsızlığını elde etmiş bir Arnavutluk yerine devlet bütünlüğünün yanındadır. Hakkın Sesleri kitabında baba yurdu Arnavutluk’un durumuna adeta ağlarken “Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk/Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!” dizeleriyle babasına seslenmesi de ondaki devlet bütünlüğü duygusunun samimiyetini gösterir.

      Rusya’nın 2 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etmesiyle birlikte Osmanlı Devleti; Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan İttifak Devletlerine katılarak I. Dünya Savaşına dâhil olur. Osmanlı Devleti’nin müttefiki durumundaki Almanya; Fransız, Rus ve İngiliz ordusunda bulunan ve esir düşen Müslüman askerleri ayrı esir kamplarında toplamış; Müslüman esirlere güzel davranışlarını Osmanlı Devletine göstermek yoluyla Müslümanlar arasında sempati toplamak amacıyla, esir kampını inceleyip esirlerin durumunu görmeleri için İstanbul’dan bir heyet davet etmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın yürüttüğü ve 1914 yılının son aylarında devlet tarafından Berlin’e gönderilen heyette Mehmet Akif de vardır. Akif, 1915 yılının Mart ayında Berlin’den dönecek ve yaptığı gözlemler sonucunda Berlin Hatıraları manzumesini yazacaktır.

      Berlin Hatıraları şiiri Safahat’ın sonradan Hatıralar bölümü olarak bilinen kısmında yayımlanır. Uzun bir şiir olan Berlin Hatıraları’nda şair, yaklaşık dört ay kadar kaldığı şehrin ciddi gözlemcisidir. Resmi görevi