üzerine beratlarını
Kartal gibi Kaf Dağı’ndan aşırmış
“Erzurum’un Gediği”ne düşürmüş” 22
O, güzel sanatların; insan rûhunun tecellilerinin bir tezâhürü olması hasebiyle, evrensel olduğuna inananlardandır. “Allah güzeldir, güzelliği sever”23 hâdis-i şerifi mûcibince, güzel sanatların “Esmâ”dan insana yansıdığına îman edenlerdendir. Güzel sanatların, edebiyatın ve şiirin; Türk kültürü içinde çok önemli bir yeri bulunduğu için; dünya Türklüğünün birlik ve beraberliğini temin edecek olan en önemli unsurlardan birisinin de, güzel sanatların ve edebiyatın ortak paydasında Türk Dünyasının bir araya gelmesi gerektiğini düşünenlerdendir. Bu sebeple şiirlerinde bahar bekleyen düşlerimizi dizelere dökmüş ve “Dilde, fikirde, işte birlik” ülküsünü goncaya durdurmak için mısrâlarıyla zihinlere ve gönüllere rengârenk sevgi çiçekleri fidelemiştir.
O; îmânın derûnî veçhesini oluşturan; takvâda derinleşilmesi, nefsin terbiye edilerek insan-ı kâmil olma istikametinde mesâfe kat edilmesi, kalbin maddî ve mânevî kirlerden arındırılması prensiplerini “bire bir eğitim” temelinde gerçekleştiren ve “İlâhî aşkla yaşanan bir hayat tarzı” olan tasavvufun derûnî iklimini, bu toprakların Türkleşmesini ve İslâmlaşmasını “Erenler Dîvânında” isimli şiirinde muhteşem dizelerle anlatmıştır. O; Efendi Barutçu’ya ithâf ettiği bu uzun ve mânâ yüklü şiirinde “gökyüzünü çadır, güneşi tuğ” bilerek gönül fethine çıkan, her gittikleri yerde karanlıkları aydınlığa tebdîl etmek için nice mânevî kandiller yakan, yetmiş iki millete aynı gözle bakan, irfan ateşinde şekillenen muhabbet nefesiyle gönüllere giren, Muhammedî bir sevdânın ruh enginliğine erişen, fütüvvet ahlâkını ve irfan geleneğimizin efsunkâr güzelliklerini her gittikleri yerlerde en güzel bir biçimde temsil eden ve “Kolonizatör Türk Dervişleri”24 diye vasfedilen “Yesi Güvercinleri”ni / Horasan Erenlerini; Yunusça hece vezni, Mevlânaca aruz âhengi, Âkifçe konuşma dili kullanarak anlatmış ve bir medeniyet tahlili yaparak cevap vermiştir:
“ …
Gökte ay bedir,
Erenler payı
Bir velveledir,
Tuttu semâyı
Binlerce melek
Geldiler tek tek
Kuruldu dernek
Duyunca nâyı
Başladı sema
İnledi sema
Hep medhü senâ
Yüce Mevlâyı
Yunus huşuyla,
Apak başıyla
Aşk yoldaşıyla
Çeker sevdayı
Hey güzeller
Horasan erleri
Yesi güvercinleri
İki cihan serveri
Muhammed aşkına
Biz sizin dîvâneniz
Aylak tozunuz
Yitirdik nerede iziniz
Bu yurt
Osmancığın yurdu
Sizin yurdunuz
N’olur niyâz edin Hakk’a
Bizim kalmadı yüzümüz’
Secdeye kapandı bir pîr
Dediler Akşemsedin’dir
Bir avuç aldı topraktan
Bilmem ne diledi Hak’tan
Üfleyerek sola sağa
Şöyle söyledi toprağa:
‘Bozkır,
Benim gevrek ekmeğim
Yağsız aşım
Beşiğim, mezarım, seccâdem
Yavuz’un bindiği doru kısrak
Kalk artık şâha
Sûre-i Tâ-Hâ gibi
Uzan Allah’a
Duâlar , âminlerle,
Horonlar sinsinlerle,
Ardında yüz binlerle
Gelsin artık beklenen
Kaf Dağı’nın ardındaki küçük şehzâdem!.. dedi
Âmîn dediler.
El ele perçin oldular
Derilip yüz bin oldular
Uçup güvercin oldular
Göklere kıldılar seyrân
Bir köşede kaldım hayrân
Gördüm ki,
Her şehrin bir sâhibi var
Her sâhibin bir nâibi var
Hacı Bayram,
Hacı Bektaş,
Adım adım,
Taş taş,
Mülkü tapulamışlar!” 25
O; yüce dîn,miz İslâm’a kâvî bir îmanla bağlı, dilimizin büyülü lîsânı olan Türkçeye kara sevdâlı, medeniyet kültürümüze ve köklü bir tarih şuuruna sâhip; vatana, bayrağa, örf ve âdetlerimize sâdık yorgun bir Türk milliyetçisidir. O, yumuşak görünümlü yapısının ardında çatal yürek taşıyan, yeri ve zamanı geldiğinde ve inanç değerlerine bir saldırı olduğunda gözünü daldan budaktan ve zâlimler karşısında sözünü dudaktan sakınmayan ve aslâ zulme boyun eğmeyen yiğit bir ideâlist ve serdengeçti bir alperendir. Hâl böyle olduğu için 28 Şubat’ın en ayazlı günlerinde korkusuzca şunları haykırmıştır:
“Yemenidir yaşmaktır
Bayraktır başörtüsü
Şimdi öz vatanında
Tutsaktır başörtüsü
Zulümdür gelir geçer
İnanan kalmaz naçar
Kuytu sularda açar
Zambaktır başörtüsü
İdeâller arzular
Yasağa nasıl sığar
Her gün yeniden doğar
Şafaktır başörtüsü
Oyası el örgüsü
Namusun tel örgüsü
Nene Hâtun’un süsü
Ak paktır başörtüsü” 26
O; “Türküler”, “Armağan”, “Huma Kuşumuz” şiirleriyle türkü nefesli bir şâir olduğunu ortaya koymuş, her türkünün dudağında tüten sözlerin efsunkâr özelliğinden